Ekim 1923'te Türk topraklarında yaşayan Rumlarla Yunanistan'daki Müslümanlar mübadele edildi. Yunanistan'dan göç eden Türkler'in eşyaları, anıları şimdi Çatalca'daki Mübadele Müzesi'nde...
24 maketi de sergileniyor. Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’ndan 6 ay önce 30 Ocak 1923’te ‘Türk ve Yunan Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol’ imzalandı. Sözleşmenin birinci maddesi; ‘Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının zorunlu mübadelesini’ öngörüyordu.
Mübadele Arapça ‘Değiş-tokuş/ takas/ bedelleşme’ anlamına geliyor. Ve büyük değiş- tokuş Ekim 1923 tarihinde başladı. Her iki ülkeden 2 milyon civarında insan apar topar doğdukları toprakları terk etmek zorunda kaldı... Mübadillere doğup büyüdükleri toprakları terk etmeleri için çok kısa bir süre tanınmıştı. Bu nedenle bindirilecekleri vapurlara, trenlere eşyalarının çok azını alabildiler.
Bir kısmı bu durumun geçici olduğu, bir gün vatanlarına geri dönecekleri düşüncesiyle, sadece evlerinin kapısına kilit vurup düşmüşlerdi yollara. Taşıyabildikleri eşyaların başında kendileri için büyük değeri olan çeyizlikleri ve gündelik hayatta kullandıkları araç gereçleri geliyordu. İşte o sandıklardan çıkanlardan bir kısmı, eskimiş, paslanmış da olsa günümüze kadar geldi.
Geriye kalan yaşanan acılar ve anılarla birlikte. Şimdi bu eşyalar ve geride kalan anılar Çatalca’da yeni açılan Mübadele Müzesi’nde sergileniyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle, Lozan Mübadilleri Vakfı ve Çatalca Belediyesi işbirliğiyle açılan müze, Yunanistan’dan göç eden Türkler’in, göçten önceki ve sonraki yaşam biçimlerini, kültürlerini genç kuşaklara tanıtmayı amaçlıyor.
Hamza Rüstem Bey’in Girit’te kullandığı fotoğraf makinesi, çeyiz sandıklarından çıkanlar, el emeği göz nuru nakışlar, mutfak araç gereçleri, belgeler, siyah-beyaz fotoğraflar... Tüm bunlar gösteriyorki, sadece göçü yaşayan kuşak değil sonraki kuşak da acılardan, yokluktan, sıkıntılardan nasibini almış. İşte anılardan biri: Hüseyin Akkuş, beş yaşındayken ‘muhacir’ olmuş. Babası Topal Yakup, 1922 yılında, üç kardeşi, karısı Sevdiye, çocukları Hüseyin ve Sabriye’yle beraber, Gülcemal Vapuru ile Gelibolu’ya gelmiş.
Tüm aile, Gelibolu’da mübadil olan Rumların boşalttığı Galata köyüne yerleştirilmiş. Hüseyin 1941 yılında askere gitmiş, İkinci Dünya Savaşı dönemine rastladığı için askerliği dört yıl sürmüş. Annesi, askerden döndükten sonra ona komşu kızı güzel Hatice’yi alacağını yazmış, Hüseyin, askerliği Hatice’nin hayaliyle bitirmiş. Hüseyin karısını çok sevmiş, ama ona ‘bir yüz görümlüğü bile’ verememiş. 11 senede 12 çocukları olmuş. Hatice her seferinde ikiz doğuruyormuş. Ama çocukların sadece 5’i sağ kalmış. Diğerleri 1940-50 yılları arasında yaşanan çiçek salgınında ölmüş. Hüseyin hepsinin ardından samanlığa saklanıp gözyaşı dökmüş. Bugün 88 yaşında, karısını kaybetmiş çoktan. Köyde yalnız yaşıyor...
(Bu yazı 26 Aralık 2010 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır)
- İzmir birinci sırada! Pazarda tanesi 20 TL'den satılıyor: Karaciğeri adeta baştan yaratıyor! Ölüm hariç her derde devaymış
- Mevsimi geldi, pazar tezgahlarındaki yerini aldı! Ünü Amerika'ya kadar yayıldı:Beyin, tiroit, kalp, karaciğer... Bir tek ölüme çaresi yok
- Pişirmeden önce bunu yapıyorsanız zehre dönüşüyor! Ağzınıza bile sürmeyin: Resmen bakteri yuvasıymış
- Türkiye'de yetişiyor, 1500 farklı türü bulunuyor! Dünyadan kapış kapış onu almaya geliyorlar: Doğal tansiyon ilacı olarak biliniyor, kolesterolü adeta damardan kazıyor!
- İbn-i Sina her reçetesine ekliyormuş: Yüzyıllardır doğada kendi kendine yetişiyor! Vücuttaki mikropları öldürüp kabızlığı kökten bitiriyor!