Pazar Postası 'Tanıdıkça benimser sever ve aşık olursun'
Paylaş
'Tanıdıkça benimser sever ve aşık olursun'

'Tanıdıkça benimser sever ve aşık olursun'

Hayat nasıl da sürprizlerle dolu... Günün birinde röportaj yapmak için Hıncal’ın evine gideceğim hiç aklıma gelmezdi... Sevgili Hıncal, yüreğimde çok özel bir yeri olan, sonuna kadar güvenebileceğim, benim ve ailemiz için çok kıymetli bir dosttur... Defalarca yazdığı gibi, biz de onun ailesi olduk... Kızımız Zeynep’imizi Kerem’ine verirken Hıncal’ımız nikah şahidi olmuştu. Nikah sonrası nemli gözlerimizle kucaklaşırken; “Kızı iyi yere verdik aksi olsaydı vermezdim!” diyecek kadar yakın bir can dostudur. Oturup tatlı tatlı sohbet etmek ayrı, röportaj yapmak ayrı. Onunla söyleşi yapacağım gün geldiğinde heyecandan kalbim sıkıştı. Onun gibi bir duayene soru hazırlamak ve konuşmak zordu çünkü... Sınava gider gibi hazırlandım. Bir konsept belirlemenin uygun olacağını düşündüm ve röportajı ‘aşk‘ üzerine kurguladım. Sonra ne mi oldu...Neler olmadı ki! Röportaj yapan bir insanın başına gelebilecek en büyük talihsizliği yaşadım, sevgili okur... Kaydetti sandığım teybim bana oyun oynadı, hiçbir şeyi kaydetmedi! Ben de Hıncal’ımın kapısını tekrar çalmak istemedim ve yaşadıklarımı, aklımda kalanıyla konuştuklarımızı yazdım... Günlerdir Hıncal’dan, buluşmak için randevu bekliyordum... Bir gün telefonum çaldı, Hıncal’ın adını görünce heyecanla açtım. “Cuma günü öğleden sonra 14.30’da dünya güzeli iki kız bana gelecek, geleneksel olarak her yıl olduğu gibi yılbaşı ağacımı süsleyecekler. Sen de bizimle ol” dedi. Bahsettiği kızlar benim Zeynebim ve Ayşemdi... Üçümüz aynı saatlerde Hıncal’ın evinde buluştuk... Hıncal biraz hasta gibiydi, keyifsizdi... Bizi sevgiyle kucakladı... Üstelik iştahı da yerindeydi; Ayşe’nin getirdiği zencefilli kurabiyeleri nasıl keyifle yediğini görmeliydiniz... Zeynep yılbaşı süslerini çıkardı... Nefis bir CD almıştı Christmas müzikleriyle dolu... Hıncal’ın ikramları ve nefis müziğin eşliğinde sohbet etmeye başladık. Teybimi dikkatle açtım ve sorularımı sormaya başladım... Uzun uzun konuştuk... Hıncal’a teşekkür edip ayrıldıktan sonra mutlulukla eve geldim. Hevesle bilgisayarımın başına oturdum. Ama o da ne? Teybim kaydetmemişti! İnanamadım, koşa koşa teybi aldığım yere gittim, ama nafile... Hayalkırıklığıyla evime döndüm. Ne yapacaktım? Hıncal’ı aradım anlattım, “Boşver, aklında kalanlar yeter onları yazarsın” dedi! İşte aklımda kalanlar..

Oya Germen

oyagermen@hotmail.com

Aşık olduğun bir kız vardı, voleybolcu hatırladın mı?

Sana hoşlandığı bir erkek olduğunu ama seni de beğendiğini söylemişti. “Kararımı verdiğimde arayacağım” demişti, sen de bekleyeceğini söylemiştin. Ama o kız sana geldiğinde, artık onu istememiştin. Neden seçilmeyi bekledin? Bugün olsa aynı şeyi yapar mıydın? diye sordum Hıncalıma... Söylediklerinden anladım ki; onun için önemli olan kendi hissettiği duygular. Seçmek, seçilmek, beklemek, bekletilmek fazla önem taşımıyor. Kendine güvenen, ne istediğini iyi bilen bir erkek çünkü... Alıştığımız kalıpların çok dışında. Oyunsuz, olduğu gibi. Sevdasını kendi içinde doğal akışına bırakarak yaşıyor. Özlemle beklediği kız geldiğinde de, aynı doğallık içinde, yüreğinin sesini dinlemiş. Bakmış ki; o heyecanı, isteği kalmamış, o da arkasını dönüp gitmeyi seçmiş...

Aşık olduğu ve ilişki yaşadığı kadını kendi istediği kalıplar için de mi görmek istiyor peki?

Hayır, böyle bir beklentisi yok. Kendi isteklerini, hayallerini, tümüyle karşısındaki kadına yüklemek isteyen bir adam değil. Kişilikli kadın seviyor. Samimi, oyunsuz, sıcak, sevgisini yansıtabilen, yüreğini ısıtan bir kadın... Aynı zamanda gerektiği zaman ağırlığını koyacak güçte bir kadın...

Peki aşkın geldiğini nasıl anlıyor?

İlk görüşte mi aşık oluyor? Hayır, ona göre ilk görüşte aşk olmaz! İlk görüşte hoşlanırsın, etkilenirsin... Ama bu duyguların adı aşk değildir. Aşk önce beğenmeyle başlar, tanıdıkça aşık olursun. Bazen de tersi olur. Çok hoşlandığın bir kadından, tanımaya başladıktan sonra uzaklaşabilirsin. Hoşlandığı ve tanımak istediği kadınla karşılaştığında bile, devam etmek için tercihi kadına bırakıyor...

Aşkın gerçek sevgiye dönüşmesi, karşımızdakinin gerçeklerini görüp benimsedikten sonra mı oluyor acaba?

Hıncal; tanıdıkça seversin, benimsersin, aşık olursun. Sonra bu gerçekten büyük bir sevgiye dönüşür, diyor...

Aşkı, sevgisi bitiyorsa ayrılmak istediğini söyler mi?

Ben hiç kimseye bitti demem. Onlar istediler ve hayatımdan gittiler. Yani her seferinde terk edilen ben oldum, diyor Hıncalım...

Neden terk ediliyor acaba?

Aşkın bir yönü ile tutku olduğunu biliyoruz. Soruyorum; Sen kendine tutkun olabilir misin, bunu hiç düşündün mü? Ben kendisini seven, değerlerini gayet iyi bilen bir insanım. Bunun adı tutku mudur, hiç sanmıyorum, diyor bu kez...

Takılıp kalıyorum aynı yere... Kadınlar neden onu terk ediyor... Neden hala yalnız yaşıyor? Yanlış seçimler mi yapıyor acaba? Hani olmayacak duaya amin deriz ya bazen!

Cevabı net: Yanlış seçimler yaptığımı düşünmüyorum, çünkü onlar beni seçtiler. Ben hoşlandığımı belli ederim. Seçen ve karar veren kadındır... Yılmıyorum, devam ediyorum... Seninle yaşamak zor olmasın? Bu evde senin bir düzenin var, beraber yaşadığın kadın aynen senin düzenine mi uymalı? Nereye kadar özgürlük, merak ediyorum? Ben bu evi birlikte yaşayacağım bir kadın olması için aldım, diyor ve devam ediyor... Tek başıma yaşamak isteseydim, daha küçük bir evim olurdu. Evimde çok sevdiğim köşeler var. Mesela bir bölümü orman gibi yeşil bitkilere ayırdım. Orası bozulamaz. Ben doğaya aşığım. O köşe bana huzur veriyor. Kedim Cindy’i çok severim (Cindy Crawford gibi beni olduğu için kedisinin adı Cindy!) Kütüphanem, kitaplarım çok kıymetli. Onların yeri değişsin istemem...

Burada araya giriyorum; mesela önümüzdeki sehpanın üzeri bana göre çok karışık, etrafta bazı şeyler de öyle. Bu evde yaşayan kadın, buraları istediği şekilde toparlayamaz mı?

Tabii ki istiyorsa, zevkine göre, rahatça değiştirebilir ama ben her şeyimin yerini net olarak bilmek isterim. Elimi uzattığımda orada olmalı. O anda orada değilse, benim için yok demektir!

Peki hayatında bir kadın olduğunda yemek saatlerini sen mi belirlersin?

Benim bazı rahatsızlıklarım var, bu nedenle yemeklerimi sağlığım için zamanında yemem, ilaçlarımı vaktinde almam lazım...

Tamam bu cevap makul. Aslında Hıncal’la birlikte yaşamak pek zor gibi görünmüyor. Peki ilişkilerinin devam etmemesinin nedeni korkuları olabilir mi?

Günün birinde, nasıl olsa gidecek korkusu? Cevabı net değil: Korkularım var mı derinde bilmiyorum. Kaybetmek korkusu olabilir. Çünkü huzur ve mutluluk yan yana olmaz. Çok sevdiğinizde, ister istemez kaybetme korkusu başlıyor, o zaman nasıl mutlu olabilirsiniz?

Ve çok merak ettiğim bir soruya geliyor sıra... Neden hep çok genç kadınlar oluyor hayatında? Çok genç ve güzel kadınlar olduğu için mi devam edemiyor birliktelikleri?

Yanımda gördüğünüz kadınlar sevgilim değil. Onlar arkadaşlarım... 10 yıl beraber olduğum eşimi gördünüz ve bildiniz... Hayatıma giren diğer kadınların ne adını söyledim ne de siz tanıdınız. Yanımda görülen, konserlere, davetlere ve diğer aktivitelere birlikte gittiğim hanımlar, sevdiğim ve değer verdiğim dostlarımdır... Ben, Ayşe (Kızım Ayşe’yi kastediyor) ile de birçok yere gittim...

Kadınlar nasıl giyindiklerinde beğenirsin? Spor mu, dişi mi?

Bana göre kadın, zarif ve dişi olmalıdır... Vural Gökçaylı’yı ve Ayla Dümer’i bu konuda çok başarılı buluyorum.

Arkadaşlarınla ve diğer tüm ilişkilerinde, en çok nelere kızarsın?

Benim hayatım programlıdır. Randevularıma vaktinde giderim. Kimseyi bekletmem. Saatinde gelmeyene de kızarım. Seninle randevumuz 14.30’daydı mesela, toleransım 14.45’e kadardır. Geç kalsaydın beklemezdim...

2

Haberin Devamı