PAZARDAN PAZARA

CANDAŞ TOLGA IŞIK

candas@posta.com.tr

Sizi koruyor, kolluyorum. Buna ‘kapitalizm’ diyoruz. Parayı nasıl harcayacağımıza ise annen karar veriyor; ona da ‘hükümet’ diyoruz. Hem annen hem de ben aslında senin için çabalıyoruz. Sen de ‘halk’sın. Bu arada kardeşine bakan dadını ‘işçi sınıfı’ kardeşini de ‘gelecek’ diye düşün...

“Şimdi bunları böyle ezberle, yarın kahvaltıda sana politikayı anlatacağım” Çocuk bunları ezberler. Akşam olur. Herkes yatar. Gece bizimki, kardeşinin ağlamasıyla uyanır. Gider bebeğin odasına, bebek altını kirletmiş ağlamaktadır. Annesinin odasına girer, annesi derin bir uyku çekmektedir. Dadının odasına gider, bir bakar ki, babası dadısıyla aynı yatakta! Bizimkisi gerisin geriye döner, yatar...

Ertesi sabah kahvaltıda babasına der ki: “Baba ben ‘politika’ neymiş anladım: Kapitalizm, işçi sınıfını hallederken hükümet uyuyor. Bu arada halk kimsenin umurunda değil. Ve en acısı geleceğimiz b.k içinde...”

Abdullah Avcı sorunsalı

Türk futbolunda kuraldır... İşler kötü gidince “Tanrılar kurban ister”. Bu seferki kurbanımız Abdullah Avcı. Ne yalan söyleyeyim Abdullah Avcı benim çok sempatik bulduğum biri değil. Ama bütün faturayı adamcağız ödüyor. Bu bildiğiniz vicdansızlık. Ne teknik direktörler geldi gitti bu ülkeye, sonuç?

Öyle bir anlatıyorlar ki; duyan da Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Şampiyonlar Ligi de dahil Avrupa’nın tozunu attırırken milli takım yerlerde sürünüyor zanneder. Kardeşim, şunu bir kabul edin: Kulüplerin performanslarını yabancı yıldızlar ve birkaç yerli istisna ‘kabiliyet’ belirliyor. Türkiye’de berbat bir futbol oynuyor. Değil Abdullah Avcı, Clark Kent gelse faydasız!

1 haftada ideal vücut olur mu?

Bir ideal vücut furyasıdır ki tutabilene aşk olsun... İdeal vücut vaadi ihaleyle belirlense bu kadar olur. Kimi 3 ayda kimi 1 haftada ideal vücuda sahip olmayı vaat ediyor. Ve maalesef saf ve temiz yurdum insanı da bu palavrayı yiyor! Bazen ne diyorum biliyor musunuz, bu polisin işi çok zor. 1 haftada ideal vücuda sahip olabileceğine inanan insanların yaşadığı bir ülkede sahtekarlığı polisiye tedbirle bitiremezsin.

GÜLMEKTEN AĞLADIM

- Nevşehir’de dövüş horozlarını kaçırıp yediler.

- Cavit Çağlar oğlunun “Bizde para bitmez” lafını yalanladı: Sadece 150 milyon dolar kefen param var!

- Rizeliler, zaten Rizeli olan Yaşar Okuyan’ı fahri hemşeri ilan etti!

- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2008 Olimpiyatları için bastırdığı afişlerde 4 halka vardı. Çünkü beşinci halka afişle aynı renkti ve görünmüyordu.

- Uşak’ın Eşme köylüleri UFO gördüler ve gördükleri uzaylıyı taşla kovaladılar!

- Nevşehir’de kahvede okey oynayanların üzerine inek düştü; bir okeycinin ayağı kırıldı.

Çin’e ve Çinlilere dair 2 soru

1) Madem Çin’de üretilen her şey kanserojen, bu Çinliler neden kanser olmuyor?

2) Madem Çin’de üretilen her şey dandik, o zaman Çin Seddi ne ayak?

Çinliler ve Türkler arasında 1 FARK

Çinliler pirinç tarımı yapıyor. Çeltik için 365 günün 300’ü çalışmak zorundasın. Ayrımı yapacaksın, otları temizleyeceksin, kili ayıracaksın, su yolunu temizleyeceksin, vesaire... Türkler buğday tarımı yapıyor. Buğday tarımı için 365 günün 10 günü çalışmak yeterli.

AYAKÜSTÜ KÜLTÜRÜ

- Ayaküstü yemek yiyoruz.

- Ayaküstü tanışıyoruz.

- Ayaküstü gülüyor, ayaküstü ağlıyoruz.

- Ayaküstü dinliyor, ayaküstü duyuyoruz.

- Ayaküstü kızıyoruz.

- Farkında mısınız bilmiyorum ama her tarafımıza nüfuz eden bu ‘ayaküstü kültürü’ yüzünden duygularımız, tepkilerimiz, haliyle insanlığımız her geçen gün daha da sahte, daha da suni!

YUH ARTIK!

Trafikte su satanı, simit satanı, dondurma satanı görmüştüm ama elektrikli testere satanı, ok ve yay satana ilk kez geçen hafta içi Boğaziçi Köprüsü’nde rastladım. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde rastlanmayacak bu tablo insanımızın sınır tanımaz ticaret anlayışının önemli bir göstergesi. Bu arada merak edenler için trafikte satılan elektrikli testerenin ücreti 100 TL.( Not: Pazarlıkla 50 TL’ye kadar iniyor)

OĞLUM BAK GİT!

Oğlum Bak Git birkaç ay önce hayatımıza giren bir internet fenomeni... Videoyu izleyenler bilir. Anadolu’da bir belediye görevlisi ile küçük çocuk tartışıyor. Çocuk, belediye görevlisini kızdırıyor. Üzerine geliyor, tahrik ediyor. Adamcağız “Oğlum bak git” diye birkaç kez uyardıktan sonra bakıyor ki olmayacak çocuğun kafasını gözünü yarıyor.

Olayın üzerinden ben diyeyim 2, s iz deyin 3 ay geçmiştir... Geçenlerde bir film davetiyesi aldım... Filmin adı: Oğlum Bak Git! Bu ne hız yahu? Film çevirmek bu kadar kolay bir iş mi? Hangi ara senaryoyu yazdınız, oyuncuya, yönetmene karar verdiniz? Ne zaman çektiniz? Hollywood filan bilmem Türk sineması olmuş hocam!

NE GELiYORSA BAŞIMIZA MERAKTAN...

Ne dersiniz?

- Ömer Üründül’ün yorumculuk merakı...

- Serdar Ortaç’ın müzik merakı...

- Yıldırım Demirören’in ‘futbol’ merakı...

- Flash TV’nin ‘eller havaya’ merakı...

- Hadise’nin ‘frikik’ merakı... Olmasaydı eğer, her şey çok daha güzel olmaz mıydı?

(28.10.2012 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır.)