Yazgülü Aldoğan Rengarenk bir masal, Peru
HABERİ PAYLAŞ

Rengarenk bir masal, Peru

Haberin Devamı

Peru, görmeyi çok istediğim, en çok merak ettiğim ülkeydi.

Bir masal ülkesi gibi geldiği için mi, İnka ve Maya medeniyetlerinden kalan mabetlerin, işaretlerin sanki bu dünyada yaşayanlar tarafından yapılamayacak kadar değişik olduğunu duyduğumdan mı, yoksa en önemlisi, Peru yerlilerinin Orta Asya’daki atalarımızla örtüşen benzerliklerinden ötürü kendime yakın hissettiğimden mi?

Belki de hepsi!

Sekiz günlük geziden sonra Peru, gördüğüm en güzel ülke değil. Ama en ilginçlerinden biri ve bunca yolu ve yorgunluğu hak ediyor!

Peru nerede ve nasıl gidiliyor?

Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde, ama yarısı kadar nüfusa sahip Peru, bizden hayli uzakta, Güney Amerika’nın Pasifik Okyanusu kıyılarında. Okyanustaki soğuk su akıntısı yüzünden kıyıdaki başkenti Lima, sürekli sisli, puslu, gri bir gökyüzüyle kaplı.

Falezlerin üstündeki kent, denizle bağı kopmuş gibi duruyor.

Hemen arkasındaki dünyanın en genç ve yüksek sıradağları olan And Dağları ise İnka ve Mayaların gizli medeniyetlerini barındırıyor.

Hemen arkasındaki Amazon Ormanları ise hala dünyanın akciğerleri! Bu değişik coğrafyaya erişebilmek için milli havayolumuzu kullanma şansımız yok. Herhalde zamanında FETÖ okulları açılmadığı için buraya sefer de konulmamış!

AirFrance KLM uçuşu için Paris’e gitmek gerekiyor. 4.5 saatlik Paris yolculuğu sonrası, 5 saatlik mola ve tekrar 13 saatlik bir yoldan sonra feleğiniz şaşmış olarak Lima’ya varıyorsunuz. Saat farkı, iklim farkı, burada yaz, orada kış, burada gece, orada gündüz, adapte olmanız hiç de kolay olmuyor!

Ne yer ne içerler?

Peru ekonomisi tarım, balıkçılık, maden ve turizm üzerine dönüyor. Patatesin 300 çeşidini, mısırın yüzlercesini üretiyorlar. Mavi mısırı çok merak ettim, kış olduğu için göremedim.

Kinoa eskiden yoksul yemeği imiş, bütün üretimi ihraç ettiklerinden beri az yiyorlar!

Balığı okyanusta avlıyor ve ihraç ediyorlar, ama işleyip gübre yaptıktan sonra! Laf aramızda okyanus balığı pek lezzetli olmaz.

En meşhur balık yemeği, taze balığı lime limonunda öldürüp yedikleri şiçe ki hiç bana göre değil. Ben kinoalı, içine her şeyi doldurdukları sebze çorbalarını sevdim. Ekmekleri güzel ama çok patates ve pilav yedikleri için ekmeği sadece kahvaltıda bizim gibi peynir, zeytin, yumurta ile yiyorlar.

Bitki çaylarının moka, nane gibi her türlüsünü içiyor, kahve ve kakao üreticisi oldukları için bolca tüketiyorlar.

Soğuk içki ise mısır şurubu, bira ve beyaz şarap!

Dünyanın en iyi lokantaları listesine girmiş bir iki lokantaları var ama bence mutfakları çok parlak değil.

Kim bu Perulular?

Öğrenmenin en iyi yolu, okumak kadar gezmek. Peru’ya gitmeden önce İspanyolları ve İnkaları seviyordum!

Oysa Peru’ya ayak basan İspanyol fetihçiler bu ülkede neredeyse insan bırakmamış.

Önce ellerindeki değerin farkında bile olmayan yerlilerin altın ve gümüşlerini almak, sonra da onları ille de Hıristiyan yapmak için canlarına okumuşlar!

Sadece kendileri değil, getirdikleri her türlü mikrop ve virüs de geri kalan işi görmüş.

Peruluların nüfusu, çiçek, difteri, dizanteri, vb. hastalıklar yüzünden yüzde 95 azalmış, neredeyse kalmamış!

İspanyollar gelmeden önce o meşhur güneş tapınaklarını, sarayları ve yolları yaptırmak için kendilerine çok eziyet eden İNKA’lara kızdıklarından Mayalar da İspanyollarla iş birliği yapınca ortada İnka İmparatorluğu da kalmamış.

Oysa yerliler çok daha kalabalık, İspanyollar hepi topu bin küsur kişiymiş, ama ellerinde ateşli silahlar ve altlarında atları varmış. Zavallı İnkaların ise sadece okları ve baltaları.

Kan oluk gibi akmış, bütün İnkaları öldürmüşler, kalanlar da birbirini öldürmüş. Bu katliamın gerisinde hıristiyanlığı yayma derdindeki Papalık da var.

Engizisyonla canlarına okumuşlar yerlilerin. Her şehirde devasa katedraller, kiliseler, yerlileri kafaya almak için onların sanatıyla bezenmiş.

İsa’yı koyu renkli yapıp, yerlilerin giydiği parlak etekliklerden bile giydirmişler! İçerdeki aynalar, kendilerini görsünler diye imiş!

Sonunda Güneş ve Aya tapan, Şaman Maya ve İnkalar, önce mecburiyetten, sonra alışkanlıktan, sıkı muhafazakar hıristiyanlar olmuşlar, kiliseden çıkmıyorlar. Ama hala güneş ve ay önemli, hala bebeklerle büyü yapıyorlar.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder