Pazar Postası Rıza Kocaoğlu: Kaybedince artık canım yanmıyor
Paylaş
Rıza Kocaoğlu: Kaybedince artık canım yanmıyor

Çukur’ dizisinin Aliço’su Rıza Kocaoğlu, ‘Kaybedenler Kulübü Yolda’ da oynuyor. “Eskiden aşık olunca büyük düşer büyük yükselirdim. Ama hayatta en önemli şeyin denge olduğunu nihayet öğrendim. Artık bir şeyi kaybedince canım yanmıyor.”

Oya Çınar
oya.cinar@posta.com.tr
Fotoğraflar: Paşa Güven


'Kaybedenle Kulübü'nün devam filmi 'Kaybedenler Klubü Yolda' dün vizyona girdi. Nasıl hissediyorsunuz?

Çok heyecanlıyım. Çok sevdiğim ve gönülden içinde olmak istediğim bir film. Severek çalıştığım bir hikaye. Bu hikayenin aktarımını bir nevi misyon gibi düşünüyorum. Başka zamanları, başka zamanları evrensel bir mevzu üzerinden anlatıyor. 90 ların müziğini, dünyasını, edebiyatını ve insanını anlatıyor. Bugünle karşılaştırıyor. Hem eğlenceli hem derin bir hikaye.




Kaybedenler Kulübü aynı zamanda alt kültürün simgesi. O kültürü ve felsefesini nasıl anlatırsınız?

Özgürlüçü, asi ama vicdanlı bir yapı. Klübün üyeleri aynı zamanda bir yayınevi sabihibi. Onların yayınevi politikasına baktığımızda underground ve daha önce ulaşması zor olan edebi metinlerini bize ulaştıran bir yayınevi. Sokaktaki alanımızı genişleten bir dünya görüşü var. O yüzden Kadıköy’ün asi ve vicdanlı ruhunu yansıtıyor.

KAYBEDENLER ASLINDA KAZANLAR


Siz gerçek hayatta kendinizi o kulübe üye olarak hissediyor musunuz? 'Kaybebeden' olarak tanımlıyor musunuz?

Öyle gördüğüm zamanlar ve anlar oluyor tabii ki. Ama kendimi bir kaybeden olarak görüyor muyum zor bir soru. Aslında Kaybeden Kulübü üyelerinin kaybedenler değil asıl kazananlar olduğunu düşünüyorum ve kendimi o noktada onlara ait hissediyorum. Bazen kaybederek kazanırsınız! Belki akan sistemin içinde kaybediyor gibi görünenler aslında başka değerleri kazanıyordur.

Bu kez nasıl bir film izleyeceğiz peki?

'Kaybeden Kulübü'nün ruhu, radyonun ve müziğin o asi ruhu bu devam filminde yine var. Bir yandan da bu bir edebiyat filmi. Aynı zamanda büyük bir aşk filmi. Öteki tarafta benim karakterimin bulunduğu alanda başka bir mizah var. Bu anlamıyla doyurucu bir senaryo ve karakterler var. Bir filmden bekleyebileceğimiz her şeyin olduğunu düşünüyorum.




Canlandırdığınız Murat karakteri bu kez daha komik sanki...

Burada daha komik durumlara düşüyor çünkü. Ama özünde yine aynı karakter. Başına gelen olaylar mevzunun komedisini yükseltiyor.

Film 1996-2004 yılları arasında Kent FM’de Kaybedenler Kulübü adlı radyo programına dayanıyor. Şimdi günümüz Türkiye’sinde öyle bir program yapılabilir mi sizce?

Biraz daha zor tabii. Çünkü başka bir yaşam, başka bir algı var artık. İnsanların değerleri ve özgürlük alanları başka. Baskının da özgürlüğün de şekli değişti. Şu anda da yapılabilir. Yine kendi ruhunu taşır ama aynı olmaz.

DOĞRU TAKIMDAYSAN KENDİNİ YÜKSELTİRSİN


Şu sıra 'Çukur' dizisinde de Aliço karakterini canlandırıyorsunuz. Canlandırdığınız her karakter fenomen olur. Tedasüf mü sizin oyunculuk marifeteniz mi?

Bir oyuncu seçimleriyle oluşur ve ilerler. Ben bunun için özen gösteriyorum. İyi bir hikaye olmalı. İyi kurgulanmış bir dramatik yapı olmalı. Bence iyi karakter değil iyi senaryo seçmek önemli. Futbol gibi… Doğru takımda oynamak senin de yeteneğin varsa onu geliştiren yükselten bir şey. Barcelona’dan teklif geliyorsa orada sağ bek oynamak hiçte kötü değil bence. Ben böyle bakıyorum.




Psikopat rollerdeki başarınız üzerine sosyal medyada, 'adamın içinde var galiba' şeklinde yorumlar var. Bunlara alınganlık gösteriyor musunuz yoksa hoşunuza mı gidiyor?

Seyircinin kişilik yapısına göre değişiyor bu yorumlar. Kimileri ne kadar masum oynuyorsun da diyor. Öte yandan uçlarda dolaşan oyuncunun kendini deneyebileceği test edeceği rolleri seviyorum. Düz duran karakterlerdense yaşamda uçlara giden alanları deneyimlemek, kurcalamak hoşuma gidiyor. Yoksa hiç içimde psikopatlık yok yani, (gülüyor).

Peki bir rolle fazla özdeşleştirilmek bir oyuncu için uzun vadede iyi bir şey mi kötü bir şey mi? Sokakta Aliço denmesi sizi rahatsız ediyor mu?

Geçen sene sokakta Davut diyorlardı. Şimdi Davut diyen yok hiç. Bu popüler kültür. Şimdi Aliço diyorlar seneye başka bir şey diyecekler. Çok da takılmıyorum açıkçası.

BİR KADININ BENİ BAŞARISIZ BULMASI BENDEN BİR ŞEY EKSİLTMEZ


Kaybedenler Kulübü’nün ilkinde Zeynep’le Kaan’ın bir sahnesi var. Zeynep Kaan'a, "Kitapların okunmuyor, programların dinlenmiyor, 19 yaşında değilsin artık. Neden doğru dürüst bir iş yapmıyorsun?" diyor. Sizin hayatın içinde sizi başarısız bulan bir kadına cevabınız ne olur?

Bana göre oyuncular kendilerini yaralayan insanlardır. Ben kendimi izlemeyi çok da sevmiyorum mesela. Bir dE başarı neye göre kime göre? Eğer yaptığım işe inanıyorsam onun beni başarısız bulması benden bir şey eksiltmez ya da düşürmez.

"Aşkta da tutkuda da denge severim" demişsiniz. Öyle misiniz gerçekten? İniş çıkışlarınız yok mu?

Büyüdükçe yaş aldıkça hayatta önemli olanın ölçü olduğunu düşünüyorum. Neyi yaşıyorsan ölçülü yaşaman gerekiyor. Hayat bunu öğretiyor. Her yaşın yaşama şekli var ama şimdi ölçülü yaşamak bana keyifli geliyor. İniş düşüş tabii oluyor. 7 çizgisinde yaşıyorsan 8’e çıkıyorsun ya da 6’ya iniyorsun. Daha genç yaşlarda 2’ye inip büyük depresyonlar yaşayabiliyorsun… Bu da yıpratıcı ve zarar verici. Belki de bu yüzden 7 çizgisine geliyorsun.



ZORU GÖRÜNCE KAÇMAM
KENDİ ZORUMA SAHİP ÇIKARIM


Filmdeki karakterler gibi zoru görünce kaçan erkeklerden misiniz?

Filmdeki erkekler bence zordan kaçmıyor. Kendi zorluklarını tercih ediyorlar. O yalnızlık başlı başına bir zorluk değil mi zaten? Ben de her zaman kendi zoruma sahip çıkarım.

Filmde, "Bazen sırf geri dönmek için gidersin" deniyor. Sizin gidip geri döndüğünüz olur mu hiç?

Oluyor tabii ki… Herkesin gidip geri geldiği zamanlar olur. Bir şey tam tamamlanmamışsa oradan bir parçayla gittiğin zaman geri dönersin. Bazen o parça içinde kalır. Belki başka bir yaratıya dönüştürürsün o parçayı. O sende tatlı bir anı olur. Hayat sana yeni bir gün doğurur ve başka birine aşık olursun.

Sahip olma hissi ürkütücü geliyor mu kulağınıza?

Ürkütücü ve sağlıklı değil. Bir bireyin başka bir şeye sahip olması hastalıklı bir durum. İlişkiler iki olgun bireyin karşılıklı bir araya gelişiyle, o dengede ve demokratik yap da olduğunda ilerletir ve genişletir seni. Ama biri birine sahip olursa bu ikisine de zarar verir. Bence ancak olgunlaşmamış bir birey karşısındakini sahiplenir. Buda sağlıksız hastalıklı bir durum.

Sizce de filmde söylendiği gibi insan ruhu vücudun en bitkin parçası mı? Sizin ruhunuz genç mi yaşlı mı?

Bence de tartışmasız insanın taşıdığı en ağır şey ruhur. Orayı hep dinamik ve genç tutmaya çalışıyorum. Hep sokağın ritminde tutmaya çalışıyorum. Bu beni hayata bağlıyor. Benim en genç yanım ruhum. Hatta çocuk bile olabilir bazen. Yaşlanma duygusunu zaman zaman düşünüyorum herkes kadar. Tabii ki her insan buna algısı oranında direniyor. Kimisi o algı yüzünden gidip botoks yaptırıyor. Kimisi psikologa gidiyor. Herkes aslında yaşlanmaya ve ölüme karşı koymak istiyor. Ben yaşlanmaya çalışarak karşı koyanlardanım sanırım.

Gündemi takip ediyor musunuz? Kaygılarınız var mı?

Tabii ki ediyorum ve kaygılarım var ama gündemin beni çok yaralamasına izin vermemeye çalışıyorum. Kaygılananları da sanatta buluşmaya davet eden bir iş yapıyorum. Bunun da tedavi edici bir yanı var.


SANAT VAR OLANA MUHALİFTİR


"Sanat muhaliftir" sözüne katılıyor musunuz? Ürettiğiniz işleri bu anlamda nerede görüyorsunuz?

Sanatçıya bağlı aslında. Sanat muhalif olmak zorunda değil ama doğasında bu var. Daha ziyade dünyayı yeniden bir okuyuş ve yorumlama. Yeni bir şey vaat ediyor. Dolayısıyla var olana muhaliftir her zaman.

En son neyi kaybettiğiniz için canınız çok yandı?

Artık bir şeyi kaybedince canım çok yanmıyor. Eskiden bir şeyi kaybettiğimde daha uzun sürüyordu acısı. Gittikçe kendi kıymetini anlıyor insan ve kendini o kadar acıtmıyor. Bu bir eşya da olabilir bir insan da.

Günümüz Türkiyesi’nin çok net kaybettiği bir şey var mı sizce?

Bazen sosyal medyada yazılanları şaşkınlıkla okuyorum. Kaybetme yolunda olduğu ve kaybetmemesini umduğum şey vicdanı galiba.

Haberin Devamı