Pazar Postası Şevval Sam: Bu devirde parasız saadet olmaz!
Paylaş
Şevval Sam: Bu devirde parasız saadet olmaz!

'Bodrum Masalı'nın 'Yıldız'ı Şevval Sam, tango, arabesk, türkü ve sanat müziği albümünden sonra şimdi de çocuk albümü ‘Nanninom’la karşımızda. Şevval Sam albümü ve kendine dair pek çok şeyi anlattı...

RÖPORTAJ: KEZBAN YILMAZ

■ En çok merak ettiğim soruyla başlamak istiyorum. Yakında bir de rock albümü gelir mi?


Her şey olabilir. Birini söylesem diğerinde aklım kalıyor. Bu içten gelen bir şey. Müziğin içinden akıp geçmeyi seviyorum.

■ En sevdiğiniz ilk üç müzik tarzı nedir?

Klasik Türk Müziği’nin yeri ayrı. Ardından farklı etnik dillerdeki halk türküleri, sonra da caz...

■ Çocuk albümü fikri nasıl çıktı?

Bu albümü, daha çok içinden geçtiğimiz sıkıntılı dönemin etkilerinden çocukları ruhsal olarak koruma içgüdüsüyle yaptım. Bundan maddi-manevi en çok etkilenen çocuklar. Çocuklar tacize uğruyor, şiddet görüyor, savunmasız ve mutsuzlar. Oysa ki onların mutlu şarkılar söyleyip huzur içinde uyumaları gerekiyor. “Sarp, hayranlık duyduğum bir müzisyen”

■ Albümün müzik direktörlüğünü sevgiliniz Sarp Maden yapmış. Onunla çalışmak nasıldı?

Zorlandığımız zamanlar oldu ama o da çok keyif aldı. Sarp hayranlık duyduğum bir müzisyen. Dinlediğim ninni albümlerinin çoğunun müzikal altyapıların özensiz olduğunu fark ettim. Nanninom’da Sarp’ın olması albüme müzikal de bir fark getirdi.


■ ‘Bodrum Masalı’ nasıl gidiyor?

Çok iyi. Bodrum, büyük bir şans oldu. Sakin, ayağım toprağa basıyor, masmavi gökyüzü, mandalina bahçeleri, taze köy yumurtası ve sütü... Bütün bunlar, bir de üstüne sevdiğim işi, güzel insanlarla yapıyorum, daha ne olsun.

■ Dizide Yıldız karakterini canlandırıyorsunuz. Onun yaşadıkları başınıza gelseydi ne yapardınız?

Yıldız, aslında kırılgan ama dayanıklı. Güçlü ve kararlı tavrıyla çocuklarına rol model. İnsan, tek başına daha kolay kalkıyor sorunların altından. Ama çocukları varsa çok zorlanıyor, o da öyle... Benim de çok iniş-çıkışlarım oldu. Hayata bir senaryo gibi bakabilmeyi becerdiğinizde her deneyimden edineceğiniz bilgiler oluyor. Bu açıdan iniş-çıkışları da çok kıymetli buluyorum.

■ Günün birinde ününüzü ve varlığınızı kaybetseniz ne yapardınız?

Ben insanların zihinlerindeki şöhret algısıyla yaşayan biri değilim. Sıradan biriyim. Kimi marangoz, kimi zanaatkâr, kimi doktor, ben de şarkıcı ve oyuncuyum. Yaratıcı zekâya sahipseniz size karada ölüm yok. Biraz cesaret gerekebilir...

■ Parasız saadet mümkün mü sizce?

Bugünün dünyasında pek mümkün görünmüyor. Ama parasız da mutlu olmak mümkün. Sisteme en az ölçüde temas etmeyi becerebiliyorsanız; gülebildiğiniz, güvendiğiniz, paylaşabildiğiniz, sizi seven dostlarınız varsa ve sağlığınız yerindeyse, borcunuz da yoksa mutsuz olmak için sebep yok.

'TELEVİZYONA KARŞI DEĞİLİM, BEN DE İZLİYORUM'

■ “15 yıldır evde televizyonum yok” diye bir açıklamanız var. Televizyona iş yapan biri olarak neden karşısınız televizyon izlemeye?

“Evimde televizyon yok” demek televizyona karşıyım anlamına gelmiyor. Televizyonu bilginin yegane kaynağı olarak görmüyorum. Ben daha çok işin üretim tarafındayım. Yayınlanan ürünün içeriğiyle ilgili bir sorumluluğumuz var. Bu doğrultuda okumak, izlemek, araştırmak benim için daha ön planda.

■ Hiç mi televizyon izlemiyorsunuz. Mesela ekranda kendinizi bile izlemiyor musunuz?

İzliyorum. Kaldı ki ben sıkı bir ‘Bodrum Masalı’ izleyicisiyim. Kendimi de eleştirel bir gözle izliyorum.

■ Şarkılarınızda ve söylemlerinizde hep barış vurgusu hâkim. Günümüz Türkiye’sinde sizi en çok rahatsız eden ne?

İnsanların birbirlerine tahammül eşiklerini yitirme aşamasına gelmeleri beni, rahatsız etmekten çok, üzüyor. Biz, onlarca rengi, kimliği, düşünceyi ve inanışı bünyesinde barındıran bir toplumuz. Yıllarca da böyle yaşadık. Şimdi kimsenin kimseyi dinleme ve anlamaya niyetinin olmamasına, bir aradalığa direnç göstermesine çok üzülüyorum.

'40'LI YAŞLAR ŞAHANE'

■ Anneniz Leman Sam ile babanız ayrıldıklarında siz çok küçüktünüz. İki küçük kız ve bir anne olarak ayakta kalmaya çalıştınız. Şimdi nasıl bakıyorsunuz o zamanlara, neler hissediyorsunuz?

Herkes hayata gelirken bir sınav sorusuyla geliyor. O sınavı geçmek elinizde. 40’lı yaşlar artık bunların beni etkilemediği, taşların yerine oturduğu yaşlar. Sınavda 50’nin üstünde bir puan almış olabilirim.

■ 44 yaşındasınız. 40’lı yaşlar nasıl hissettiriyor?

20’ler ve 30’lar, deneyim yılları. Sürekli bir şeyler oluyor ama onları nasıl karşılayacağıma dair hiçbir fikrim olmuyordu. 40’lar, tüm o deneyimleri yavaş yavaş değerlendirmeye başladığım, yorumladığım bir dönem oldu. Olgunlaşmak, rahatlattı beni. Şimdi daha farkında ve daha güçlü hissediyorum. Telaşım bitti. İyi demlenmiş bir çay gibi hissediyorum kendimi.

'İFADEMİ BOZDUĞU İÇİN BOTOKS YAPTIRMIYORUM'

■ Yaşınızdan çok genç görünüyorsunuz? Nasıl yaşıyor, nasıl besleniyorsunuz?

Vejetaryen olduğum biliniyor artık. İyi ve temiz beslenmeye gayret ediyorum. Bodrum’da spor da yapmaya başladım. Temiz hava, tabiat, sorunlara çözüm odaklı olmak ve genetik miras -ki anneme bakan anlar- ilk aklıma gelenler.




■ Bir röportajınızda “Güzellik umurumda değil” diyorsunuz. Ama botoks, dolgu vs. gibi işlemler yaptırdığınızı duydum.

“Umurumda değil” demiyorum. Ama hayatımın hiçbir köşesinde güzellik nosyonunu servis ederek ilişki kurmadım. Botoks yaptırmıyorum. Çünkü bir oyuncu olarak ifademe ihtiyacım var. Küçük manipülasyonlara sıcak bakıyorum. Bunu kararmış ya da kırık dişi yaptırmaktan veya saç boyatmaktan farklı görmüyorum.

'BENDE ÖĞRENME BOZUKLUĞU VAR'

■ Yakın zamanda gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?

Karavanda yaşamak istiyorum. Yoğun iş temposu yavaşlamaya başladığında hazırlıklarım tamamlanmış olabilir.

■ Bugüne kadar pek söylemediğiniz, bilmediğimiz bir özelliğiniz var mı?

Disleksim (öğrenme bozukluğu) var. Bu yüzden hızlı okuyamam. Yazarken de harfler yer değiştiriyor bazen. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite de var. Bu yüzden eğitim hayatım sıkıntılı geçti. Ama artık kendime has yöntemlerle sorunumu çözüyorum.

Haberin Devamı