Mehmet Ali Birand Başınıza gazeteci kadar taş düşsün emi!
HABERİ PAYLAŞ

Başınıza gazeteci kadar taş düşsün emi!

Haberin Devamı

Yetti artık... Bu kadar riyakarlığa dayanamıyorum. Şimdiye kadar nezaketimi korumak için dişimi sıktım ancak yetti. Hepiniz yalan söylüyorsunuz. Sizlerden söz ediyorum... İktidar sahibi siyasiler, iş çevreleri, askerler, Kürtler, yargı mensupları... İşinize gelen gazeteciyi seviyorsunuz. Eleştiriden nefret ediyorsunuz. Çıkarınızı koruyanları “iyi gazeteci” diye yüceltiyor, aykırı görüş getirenleri yerden yere vuruyorsunuz.

Sonra da kalkıp bu ülkede basın özgürlüğünden söz ediyorsunuz. İşte benim gibi çok kişiyi isyan ettiren de bu riya düzeni... Oda TV başta olmak üzere yargının elindeki basın davaları tek kelimeyle yüz karasıdır. 100’e yakın gazeteci tutuklu yargılanmaktadır. Bu bizim için yeterince ayıp değil midir? Dünyanın dört bir köşesinden eleştiri geliyor, kimseler umursamıyor, kimselerden ses çıkmıyor.
[[HAFTAYA]]

İktidar, yasaları değiştirdim diyor oysa korkak birkaç iyileştirmenin ötesine geçemiyor. Yargı deseniz, sanki tutuklu gazetecilerle “hukuk adına” inatlaşıp gözdağı veriyor. Ne biçim vurdum duymazlık, bu ne biçim demokrasidir? Bir de, “Efendim, bunlardan bazıları terör örgütü ile bağlantılıdır, dolayısıyla gazeteci sayılamazlar” diyenler var.

Daha kötüsü, bizim meslektaşlarımız arasında bu görüşü destekleyenlerin sayısı da az değil. Hayır beyler, eğer silahla teröre katılmamışsa, yazılarıyla terörü körüklemediyse, kışkırtma yapmadıysa, o kişi gazetecidir. O kişiyi terör örgütü üyesi olsa dahi, yazılarından, fikirlerinden dolayı yargılayamamanız gerekir. İster PKK’nın politikalarını övsün, ister bağımsız Kürdistan için çaba harcasın, bu insanları cezalandıramazsınız. Bunu başardığınız zaman Türkiye’de gerçek bir demokrasi, gerçek bir fikir özgürlüğünden söz edebiliriz. O güne kadar lütfen bize yalan söylemeyin bari.

Biz de epey halt ettik ya...

Şimdi çuvaldızı biraz da kendimize batıralım... Acaba sadece siyasiler, yargıçlar, savcılar hatalı da, bizler mi hep haklıyız? Hayır. Gazeteciler (yani bizler) de çok dengesiz, çok çarpık işler yaptık. Uzun yıllar boyunca diri güç sayılan askere korkudan dokunamadığımızdan dolayı, siyasileri yerden yere vurduk. Hak etmedikleri derecede hırpaladık.

Hem de bilinçsiz şekilde yaptık. Geriye gidip şöyle bir bakalım... Adnan Menderes’ten başlayalım ve Süleyman Demirel’e, ondan Bülent Ecevit’e ve Turgut Özal’a ne kadar haksızlıklar yaptığımızı bir hatırlayalım. Hepsine tepeden baktık. Kendimizi onlardan büyük gördük. Hükümetleri biz kurar, bir devirirdik. Kafamızda bir Türkiye imajı, bizim beğendiğimiz bir düzen vardı ve ona uygun hareket etmeyen iktidarların canına okurduk. Yok sandıktan çıkmışlarmış, yok vatandaş tarafından seçilmişmiş, yok halkın istediği yönde politika yapıyorlarmış umurumuzda değildi.

Ne pahasına olursa olsun yıkıcı muhalefet tek hammaddemizdi. Hikmet-i vücudumuz eleştiri ve muhalefetti. Vur abalıya gitmekti. Uluslararası gazetecilik kurallarının ötesinde hoyrat bir tutumumuz vardı. Tabii bu arada iktidardakilerin de hiçbir zaman dik duruşlarıyla karşılaşmadık. Onlar da askerden korktukları gibi, bizden de korktular. İktidarlar çekindikçe, biz daha bir böbürlendik. Bugünlere işte böyle geldik. Şimdi ektiklerimizi biçiyoruz. AK Parti adeta eski iktidarların intikamını alıyor. Bunu yaparken de işin ucunu kaçırıyor.

İstanbul kara alışıyor!


Zor oluyor ancak yavaş yavaş kara alışıyoruz. Hatırlayın, bu yıl ilk defa kar yağdığında, başta Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş olmak üzere herkes “Aman kardeşler, kar lastiği olmadan yola çıkmayın. Toplu taşıma araçlarını tercih edin. Aksi halde hem sokak ortasında kalırsınız hem de trafiği mahvedersiniz” diye bağırdı. Kimse aldırış etmedi.

Saatler boyunca eziyet çekildi. İkinci, üçüncü kar yağışında bu defa korkudan kimseler sokağa çıkamadı. O da bir çözüm değildi. Şimdi yavaş yavaş anlıyoruz. Yine aldırmayanlarımız var ama daha bir alıştık gibi. Artık işe erken gidip eve erken dönüyoruz. Özel araçları yerine toplu taşıtları tercih edenler artıyor. Anlaşılan bizler zora gelmeden, dayak yemeden, tepeden baskı olmadan işin doğrusunu pek anlayamıyoruz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder