Hakan Çelik Stratejik ittifaktan çatışmanın eşiğine
HABERİ PAYLAŞ

Stratejik ittifaktan çatışmanın eşiğine

Haberin Devamı

Dış politikayı tek başına kaba kuvvetle değerlendirmek yanlış sonuçlar doğurur. Örneğin, ciddi sorun yaşadığımız İsrail 8 milyonluk, Ermenistan 2,5 milyonluk, Kıbrıs Rum Kesimi ise 700 bin nüfuslu bir ülke. Kâğıt üzerinde bakıldığı zaman Türkiye ile hiçbir şekilde mukayese bile edilemeyecek ülkelerden söz ediyoruz. Zira tamamının nüfusu bir İstanbul kadar bile etmiyor. Ancak harekete geçirebildikleri dinamikler açısından bakınca sözünü ettiğim üç ülke de çok farklı konumda. O bakımdan her hadiseye “Koskoca Türkiye…” klişesiyle başlayan ve hamaset dolu laflarla devam eden çözümler iyi gelmiyor.

Türkiye – İsrail ilişkilerinin geldiği nokta endişe vericidir. Sadece iki ülke için değil bölge barışı ve uluslararası istikrar için de… En başından alayım: Tahmin edilebilecek sonuçlarına rağmen Gazze’ye yönelik ablukayı delmek üzere IHH adlı kuruluşun organize ettiği Mavi Marmara’nın yola çıkarılması iyi bir fikir değildi. Ancak artık bunu tartışacak durumda değiliz. Geride hayatını kaybetmiş 9 Türk vatandaşı ve Türkiye’yi kaybetme pahasına hiçbir adım atmayan bir İsrail var.

Erdoğan’ın BM konuşması

Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan Palmer heyeti, hazırladığı raporda İsrail’in yaptıklarını adeta meşrulaştırdı. Rapor, Türkiye’nin istek ve beklentilerine hiçbir şekilde yanıt vermiyor. Üstelik uluslararası hukuku en çok ihlal eden ülke olan İsrail, sırtını yasladığı uluslararası güce dayanarak Türkiye’yi deniz hukukuna uymaya davet ediyor. Devlet eliyle yaptığı korsanlıklarla tanınan İsrail’in Türkiye’ye nasihat etmesi çok ironik bir durum. Ortadoğu’da oyun kurucu ve arabulucu rollerine soyunmuş olan Türkiye şimdi gelinen bu yeni durumda ister istemez kendisini daha radikal ve sert bir çizgiye çekecek. Belki de bölge dengeleri açısından yeni bir durum oluşacak. 19 Eylül tarihinde Birleşmiş Milletler’e gidecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan buradaki konuşmasının muhtemelen önemli bir bölümünü İsrail’e ayıracak ve haklı olarak çok sert çıkacak. Türk- İsrail gerginliği uluslararası barış ve Ortadoğu’da istikrar için büyük tehlike. Bu durumdan en çok rahatsız olması gereken ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri geliyor. Başkan Barack Obama’nın İsrail hükümetinin uygulamalarından hoşlanmadığı artık bilinen bir gerçek; ancak Washington ile Tel Aviv arasındaki özel ilişkiler Amerika’nın İsrail’e karşı sertleşmesine çok imkân vermiyor.

Çatışma çıkabilir

İsrail’in Türkiye doğumlu Ankara Büyükelçisi Gaby Levy, ilişkilerin düzelmesi için çok çaba harcayan isimlerden biriydi. İsrail’de “Turkofil” olarak tanınan ve Türkiye’ye sempati duyan isimler arasında gösteriliyordu. Tıpkı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres gibi. Fakat Ortadoğu’daki konjontür sempati falan dinleyecek halde değil. İsrail hükümetine hâkim olan sertlik yanlısı sağ kanat her şeyi mahvetti. Türkiye-İsrail arasında yükselen tansiyonu geniş bir çerçevede değerlendirince bir tarafta İran ve Suriye, diğer tarafta Filistin, Lübnan ve hatta Irak konuları devreye giriyor. Belki de en tehlikeli gelişme, hiç akıllara bile gelmeyen Kıbrıs ile ilgili. Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Türkiye’nin Kıbrıs sorununda artık farklı bir yerde durduğunu ilan etmişti. Türkiye karşısında eli kolu bağlı durumda kalan Kıbrıs Rum kesimi bu gerginlikten yararlanmaya çalışacaktır. Akdeniz’de ihtilaflı durumdaki doğalgaz ve petrol arama işine İsraillileri de katarak Ankara’yı çok zor durumda bırakmak isteyecekler. Üstelik bu durumun Akdeniz’de sıcak bir çatışmaya dönüşme riski var.



Modernizasyon açmazı!

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsrail’e karşı alınan önlemleri sıralarken bütün askeri işbirliği projelerinin dondurulduğunu açıkladı. Bu, iki ucu keskin bıçak gibi bir konu. Bu kararın elbette İsrail’e ağır bir faturası olacak ama temel modernizasyon projeleri zaten tamamlandı ve Türkiye İsrail’e şimdiye kadar milyarlarca dolar ödedi. Türk ateş gücünün yüzde 75’i İsrail tarafından ele alındı ve modernize edildi. Bu, Türkiye açısından da ciddi bir handikap ve bağımlılık anlamına geliyor. F4-E Phantomlar, F5 uçakları ve F- 16’lar İsrail tarafından yenilendi. Türk Kara Kuvvetleri’nin omurgası niteliğindeki M- 60 ana muharebe tankları da öyle. Türkiye özellikle PKK terörüyle mücadelede çok yararlandığı ‘İnsansız Hava Aracı’ Heronları İsrailden aldı, yerliler de İsrail teknolojisi baz alınarak geliştirildi. Bu işbirliğinin kesilecek olması nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri, modernize edilen silahların yeni parça temininde sorun yaşayabilir.

İsrail’e ağır fatura

Türkiye’den özür dilemeyi reddetmesi ve tazminat ödememesi hiç kuşku yok ki İsrail’e de ağır bir fatura çıkaracak. “Türkiye mi yoksa İsrail mi daha çok kaybetti?” diye sorarsanız, hiç düşünmeden “İsrail” diyebilirim. İsrail bugüne kadarki varlığını sürekli saldırı konumunda olan ve düşman üreten politikalara dayandırdı. Avrupa ve Amerika’nın belli desteğiyle pozisyonunu korudu. Uluslararası hukuku hiçe saymasına karşın ağır ambargolarla karşılaşmadı. Nüfusunun önemli bir bölümü Müslüman olan Türkiye’nin İsrail ile diplomatik ilişki kurmuş olması Tel Aviv için büyük kazançtı. Bunun neticesinde Türkiye ile İsrail arasında ekonomik, sosyal ve kültürel alanda güçlü bağlar kuruldu. Hatta stratejik ilişkiden söz edilir oldu. İsrailli savaş pilotları, uçuş eğitimlerini Konya’da yapmaya başladı. İsrail şimdi bütün bu imkânlardan mahrum durumda. Mısır ve Suriye gibi iki önemli Arap ülkesinde nasıl bir yönetimin işbaşına geleceğinin bilinmemesi İsrail için tam bir kâbustur. Böyle bir ortamda Türk devletinin ve halkının da kaybediliyor olmasının İsrail açısından tahmin edilemeyecek kadar ağır sonuçları olacaktır.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder