Pazar Postası Taksisiyle dünyaya açıldı...
Paylaş
Taksisiyle dünyaya açıldı...

İhsan Aknur, bir İstanbul taksicisi. İngilizce öğrenme sevdasıyla, taksisine binen yabancılarla arkadaşlık etmiş, birçok dil öğrenmiş. İhsan Bey'in şimdiki hayali bir televizyon programı yapmak

RÖPORTAJ: Merve Özaytekin
mozaytekin@posta.com.tr

Sizin hikayeniz nerede ve nasıl başlıyor?

Aslen Erzincanlıyız. 1939 yılında Erzincan’da büyük deprem olunca ailem İstanbul’a taşınmış. Babam İstanbul’da Darüşşafaka’da okuyup muhasebeci çıkmış. İyi bir iş bulunca da Ankara’da çalışmaya başlamış. Ben de 1953 yılında Ankara’da doğdum. İş hayatına atılınca İstanbul’a geldim ve burada hayatım değişti.

Şoförlüğe nasıl başladınız?

Ben küçükken ağabeyim eski bir Chevrolet kullanırdı. Onu çok kıskandım; ben de çalışmak istedim. Ağabeyimin yanına girdim. Araba yıkadım, diğer şoförlere yardım ettim. 18 yaşına gelince de ehliyetimi aldım.
1949 model bir Ford aldım. Şoförlük yapmaya başladım. Ankara’da Ulusoy’un servis şoförlüğünü yaptım. 20 yaşında askere gittim. Bir asker arkadaşımın kız kardeşiyle evlendik. Eşimin ağabeyiyle ortak İstanbul’da bir minibüs aldık. Ama okumak içimde hep ukte kaldı.

İstanbul’a gelince mi yabancılara yakınlık başladı?

Hayır Ankara’da. Amerikalılar’ın gittiği bir alışveriş merkezi vardı. Oradan yolcu alırken konuştukları dili hep merak ettim. Onların yaşayışlarına, neşelerine çok özendim. “Bir gün mutlaka onların dilini öğreneceğim” dedim. İstanbul’da Anadol’la taksi-dolmuş yapıyordum. Yabancılar taksime binince konuşmalarından tek kelime anlamıyordum. Bana dokunuyordu. Hemen bir İngilizce kursuna yazıldım.

Taksici meslektaşlarınız İngilizce öğrenmenizi yadırgamadı mı?

Bana deli gözüyle baktılar. Sınıfın en büyüğü bendim. Elimde kitaplarım, arabada, durakta her yerde İngilizce çalışıyordum. Turistlere “İngilizce öğreniyorum, bana yardımcı olur musunuz?” diyordum. Onlar da öğretiyordu.
Başlarda “What time is it?” (Saat kaç?) diye soruyordum. Onlar da İngilizce biliyorum zannedip konuşmaya başlıyorlardı, “Durun daha o kadar bilmiyorum, öğreniyorum” diyordum. Sonra İngilizce’yi konuşa konuşa söktüm tabii. Bir yıl boyunca hiç boşlamadan da kursa gittim.

Sonra?

Baktım olacak gibi değil daha çok turistle karşılaşmak, onlarla pratik yapmak gerek. Yabancıların daha çok geldiği Sultanahmet’teki bir durakta çalışmaya başladım. Artık bana diğer şoförlerin İngilizce bilmemesi garip geliyordu. Sonunda lisanımı daha da geliştirmek için bir defter aldım ve 15 bölüme ayırdım.

Ne defteri bu?

Adı: ‘Best Taxi Driver Dictionary’. Yabancılardan öğrendiğim dil kalıplarını yazdığım bir defter. ‘You’ve pretty eyes’, ‘I’ve never seen someone like you’- (Çok güzel gözlerin var, senin gibi biriyle hayatımda karşılaşmadım) gibi öğrendiğim cümleleri yazıyordum. Zamanla bu defterler müşterilerin Türkiye hakkında izlenimlerini yazdıkları bir ‘guest book’ yani anı defterine dönüştü.

Arabanızın arkasında bu defterleri biraz karıştırdım. Sanki içinde sizinle geçirdikleri anılar da yer alıyor. Sanki İngilizce biraz çapkınlık için de kullanılmış... (Gülüyor)

Zamanla ufak ufak çapkınlıklar başladı tabii. Çok gençtim. İngilizcemi geliştirdikçe başka milletlerden insanlarla da tanışmaya başladım. Ama kendi dillerini konuşamadıklarım, taksime pek binmek istemiyordu. “Madem İngilizce öğrendim, biraz da başka diller öğreneyim” dedim. Zamanla Almanca, Fransızca, Felemenkçe, Danca gibi birkaç dili kendimi idare edecek kadar turistlerden öğrendim.

Nasıl? Sevgili edinerek mi?

Çapkınlık demeyelim ama merak vardı. Diyelim bir Hollandalı’yla tanışıyorum. Onun, defterime Felemenkçe birkaç cümle yazmasını istiyordum. Bir başka Hollandalı gördüğümde de ona “Burada ne yazıyor, tercüme eder misiniz?” diyordum. O da hemen yardımcı olmak için anlatmaya başlıyordu tabii.
Beni merak edince hakkımda diğer turistler ne yazmış diye göz gezdiriyordu. Güvenini kazanınca da hemen İstanbul turuna çıkıyorduk.

Durakta müşteri kapan ve en çok para kazanan hep siz olmuşsunuz anlaşılan...

Hayır. Çünkü 3 saatliğine anlaştığım birini 5 saat gezdirdiğim oldu. Aklım fikrim yabancılarla daha çok gezmek ve onlardan daha çok şey öğrenmekti. Bugün Alman, İsrail, Yunan gibi neredeyse her millete ait bir anı defterim oldu. İçerisinde 4000’e yakın anı yazıyor.

Sizin yabancı merakınızı eşiniz nasıl karşıladı?

Zamanla tahammül sınırlarını zorladım. Eve geç saatlerde dönmeye başladım. Ve karımdan kırmızı kart gördüm. Ayrılmak zorunda kaldık. Dört çocuğumuz var. Biri henüz 13 yaşında, hala onu okula ben götürüp getiriyorum. Çocuklarımız için görüşüyoruz.

Kaptanların her limanda sevgilisi olurmuş, sizin sevgililer limana geliyor anladığım kadarıyla...

Holiday romance’i (Tatil aşkını) devam ettirenler oldu. Ama eğer çok uzun süreli devam ederse ‘cultural shock’ (kültür şoku) da oluyor.

O nasıl oluyor?

TOFAŞ ile Almanya’ya gittim. Danimarkalı bir sevgilime kasabasında sürpriz yaptım. Arabamı çektim ve “Ottoman Sultan geldi” dedim. Gittiğime de pişman oldum. İslam orada tutucu bir din olarak görülüyor. O dönemde Hz. Muhammed Efendi’mizin karikatür davası vardı.

Bir de ben çok hareketliyim, espriler yapıyorum, sıcakkanlıyım. Oranın insanı öyle değil, soğuk. Bana ‘We are not anymore lover, we are friends’ (Artık sevgili değiliz, sadece arkadaşız) dedi. Enerjimiz de kültürümüz de tutmadı, bitti.

İçinizde kalan bir aşk oldu mu?

Merve sen de çok soruyorsun ama... Oldu tabii. Amerikalı bir edebiyat profesörüyle uzun süre geçirdik. O Ankara’da yaşıyordu. Bana hep “Türkiye’de olduğum süre boyunca sevgiliyiz, ama ben buradan gidince ilişkimiz de bitecek” diyordu. Eşimden ayrıldığımda ona gidip ağlıyordum.

Birlikte Türk filmleri seyrediyorduk. “İhsan sizin hayatınız Türk filmi gibi... Emrah gibi durmadan ağlıyorsunuz” derdi. Sonra o ülkesine döndü ve bitti. Bir taksicinin bu düzeyde biriyle arkadaşlık etmesi kendimi geliştirmem konusunda çok önemliydi.

Siz ona ne öğrettiniz?

Pek çok şey. Öncelikle kültürümüzü, yemeklerimizi öğrettim. Birçok insanla tanıştırdım. Cumaları namazdan çıkarken beni beklerdi, Ramazan zamanı beraber oruç bozardık.

Hiç yabancı kadınların sizi kullandığını hissetmediniz mi?

Hissetmez olur muyum? Ama biz Türk erkeği olarak buna açığız. Kullanılmak istiyoruz.

Sizi ilk kim keşfetti?

Yurt dışında Avustralya’nın ABC Televizyonu’na çıktım. Arabadaki guest bookları gördüler, sorular sordular. Ertesi gün çekime geldiler. Ardından National Geographic, Discovery Channel, Lonely Planet, Irish TV’ye çıktım.

En son da Traveller adlı bir kanalın ‘No Reservations’ adlı programına konu oldum. O da geçen ay yayınlandı. Artık dünyada da beni tanıyorlar. Her gün neredeyse 25-30 mail alıyorum. İstanbul’a gelenlere yardımcı olmaya çalışıyorum.

İnternet sitenizin kuruluş hikayesi ne?

Arabama bir Amerikalı bindi. “İhsan, taksi turun şov gibi. Sen neden bir web sitesi kurmuyorsun?” dedi. O zamanlar web nedir bilmiyorum. “Seni Türkiye’ye gelen arkadaşlarıma da tanıtmak isterim, bir site kur” dedi. Tesadüf işte...

Daha sonra taksiye Mimar Sinan Üniversitesi’nde internet sayfa tasarımı hocası Hakan Bey bindi. Bana bir internet sitesi kurdu. Aslında internet sitem yokken bile birçok yabancı beni tanımaya başlamıştı. Hatta ülkelerinde birbirleriyle görüşüp benim taksiye binenler ‘İhsan Partisi’ bile yapmışlar.

Hiç yurt dışında yaşamayı düşünmediniz mi?

Taş yerinde ağır demişler. Ben burada ‘The Best Taxi Driver’ım. Bir de burada çocuklarım var. Yıllar sonra onların “Babamızı tanımadan büyüdük” demelerini istemem.

Şimdi gününüz nasıl geçiyor, eskisi gibi hareketli mi?

Şimdi hep İngilizce romanlar okuyorum. Atatürk Kütüphanesi’ne üyeyim. Oradan tarih kitapları alıyorum, fotokopilerini çekiyorum, okuyorum. İstanbul’daki binaların tarihini öğreniyorum

İngilizce her binayı zaten rahatlıkla anlatabiliyordum. Ama artık daha da detaylı öğrenmeye çalışıyorum. Evde kendime bir kitaplık kurdum. İngilizce’yi unutmamak için de Amerikan dizilerinin kopyalarını alt yazısız izliyorum.

Hayata bir daha gelseniz ne olmak isterdiniz?

Eminim sırt çantamı alıp Türkiye’ye gelen yabancılar gibi dünya turuna çıkmak isterdim. Eskiden Sultanahmet’e gelen turistlere “Şunlara bak sırtlarında çantalar, boş boş geziyorlar” derdik, ama esas hayat onların yaşadığıymış.

Bundan sonraki projeleriniz ne?
Bir fotoğraf makinem var. İstanbul’a aşığım. Bu şehrin her halini fotoğrafladım. Bundan sonra taksime binen turistlere bu CD’yi armağan edeceğim. Onlar 10 yıl burada kalsalar o resimleri çekemezler.

Bir de yabancı kanalların çektiği filmleri DVD haline getirip montajlayıp benden bir hatıra olarak vereceğim. Ayrıca bir televizyon programı veya bir gazetede köşe yazarlığı yapmak istiyorum.

6

Haberin Devamı