Cumartesi Postası Tek gözlü dev: Hayko Cepkin

Tek gözlü dev: Hayko Cepkin

Paylaş
Tek gözlü dev: Hayko Cepkin

Tek gözü düşük, çirkin bir çocuk olarak geldi dünyaya. Türkiye’de bir Ermeni’ydi, öyle zengin falan da değildi. 10-0 geride başladı hayata. Tek tek geçti her round’u. Düşük gözünü imzası, sesini isyanı yaptı. Kendinden bir rock star yarattı. Sonra sinirlerine dokunduk, uzaklaştı. Kalktı Kuşadası’na taşındı. Arada şehre gelip konserlerde kafamızı silkeliyor, köyüne geri koşuyor. Ve diyor ki: Sizde bir pırıltı varsa hayat da yanınızda yürüyor. Yeter ki isteyin, karar verin, inanın ve pes etmeyin. Karşınızda Hayko Cepkin!

RÖPORTAJ: IŞIL CİNMEN

FOTOĞRAFLAR: BAHADIRHAN ERKOÇ


KISA KISA HAYKO

Doğum tarihi: 11 Mart 1978

Burcu: Balık

Nerede yaşıyor: Kuşadası

En sevdiği müzisyen: ‘En’ yok, binlerce var!

Okuduğu kitap: Karganın Duyduğu, Ali D. Uslu

Defalarca izlediği film: The Crow, Alex Proyas

Nefret ettiği sözcük: İmaj

En çok kullandığı laf: Sıkıntı yok

■ Neden aramızdan uzaklaştınız?

İstanbul’un yaşanacak hali kalmadı. Gitmesem başınıza bela olacaktım.

■ “Buraya kadarmış İstanbul” dediğiniz an neydi?

Beşiktaş’ta trafikteydim. Motorla olmama rağmen ilerleyemiyorum. Kontağı kapattım. Motoru yolda bıraktım, gittim. Zamana yazık oluyormuş gibi hissettim. İnsanlar agresif, çok sinirli.




■ Siz de pek uysal sayılmazsınız...

Evet ben de agresifim. O yüzden durdum ve kendime “Hadi aslanım gidiyoruz” dedim. Kuşadası’na taşındım, özgürlüğümü ilan ettim.

NE GEÇMİŞ NE GELECEK SADECE AN VAR


■ Şimdi nasıl bir hayatınız var?

Bahçem, toprağım var. 6 köpeğim, bir eşeğim, bir horozum, 30 tavuğum, onlarca kedim var. Her şeyden önemlisi sevdiğim şeylere ilgi gösterecek zamanım var. İstanbul’da yaralı bir köpek gördüğümde bazen istesem de yardım edemiyordum. Şimdi barınak gibi bir yerim var. Hayvanların başı dertte olduğunda onlarla ilgilenebiliyorum. Ceviz ağacının ne zaman ilaçlanacağını, zeytin ağacının ne zaman, nasıl zeytin vereceğini biliyorum.

■ 40’lara doğru özgürlük bu anlama mı gelmeye başlıyor?

39 yaşındayım ve zamanın kontrolünü elinde tutmaktan daha mühim bir şey olmadığını anladım. 32’de sallanmaya başladım, tam adımı 34’te attım. Özgürlük, zamanla çok ilişkili artık. Bitmek bilmeyen toplantılarla da kestim ilişkimi… Toplantılara Skype’dan katılıyorum, nokta atışı yapıp çıkıyorum. Hayvanlara, müziğe dönüyorum. Üretmek zorunda olan bir herifim. Kendimi yenilemenin daha sakin bir hayatla mümkün olacağını anladım.

■ Sakinlik diyorsunuz ama sürekli uçaktan atlayıp duruyorsunuz!

Paraşütçülük benim terapim. Hayatın milisaniyelere bağlı. Hızlı karar vermek zorundasın. Karar alırken panik yapamazsın. Havadayken hayat tamamen refleks ve güdüden ibaret. Ne geçmiş ne gelecek, sadece an var.


500’ün üzerinde atlayışı olan Cepkin, Efes Atlayış Merkezi’nde sık sık skydiving yapıyor.
■ Meditasyon gibi… Aslında herkes geçmiş ve geleceği bırakıp, anda olmanın yollarını arıyor.

Ama burada risk de var. Atlamak, durmadan korkanların işidir. Korkaklığın duble devam eder. Korkmadığın gün patatese bağlarsın. Atlamak sana soğukkanlı olmayı öğretiyor. Yangın çıktığında çığlık atmıyorsun, yangın tüpüyle müdahale ediyorsun. Kaza olunca ağlamıyorsun, kimin neye ihtiyacı var onu anlayıp harekete geçiyorsun. Diğerleri bağrışırken çözüm aramayı, hayatta kalmayı öğreniyorsun.

BENİMLE DEĞİL, GÖZÜMLE FOTOĞRAF İSTİYORLAR


■ Defolarımızı saklamak üzerine hayatlar kuruyoruz. Ama siz...

Gözüme mi geliyoruz? Gözüm benim için her zaman farklılıktı. ‘Tek gözlü çocuk’ derlerdi bana. Normal olma ihtimalim yoktu ki... Gözümden dolayı her ortamda farklı bakıyorlardı. Okulda da, sokakta da, sahnede de…




■ O ‘tek gözlü çocuk’tan tek gözlü star yarattınız…

Bu çok hoşuma gidiyor. Farklılık doğuştan sinyal olarak verilmiş. Görünüşümü avantaja çevirmeseydim bunalımlı biri olurdum. Baskın bir karakterdim. İnsanlar bir yerden sonra gözümü unutup, Hayko yaratığına takılıyordu. Ama fotoğraf ve videolar her zaman sıkıntıydı. Çünkü gözüm daha da küçük görünüyor... Meslekten dolayı sürekli kendime maruz kaldığım için alışmak zorundaydım. Şimdi insanlar fotoğraf çekerken gözlüğümü çıkarmamı istiyorlar. Benimle değil, gözümle fotoğraf çektirmek istiyorlar…

■ Ya kadınlar?

Romantik bir durumda filmlerdeki gibi bakışamıyorum. Allah’tan romantik değilim.

■ Rock nereden girdi hayatınıza?

1994’te The Crow filminin soundtrack’iyle… O filmi defalarca izledim, hayatımda önemi büyüktür. The Crow’a kadar dört sesli batı müziği, klasik müzik eğitimi alıyordum, o müziği dinliyordum. Koro, opera, kilise müziği.

■ Sesiniz operaya uygun mu?

Yüksek baritonum. Konservatuvardayken sürekli sorguluyordum. Neyi istediğime karar verene kadar 6 yıl geçti. Derken Timur Selçuk’un yanına girdim. Bu kadar farklı müzik eğitimleri almam iyi oldu.




GECE MÜZİK GÜNDÜZ UYKU


■ Sonra epey hızlı yaşadığınız Kemancı zamanları geliyor…

Evet… 1997’de Kemancı’da çalmaya başladım. Zeki Abi (Kemancı’nın sahibi Zeki Ateş) bizi “Adam gibi çalın” deyip kovuyordu, sonra geri çağırıyordu. Gündüz görmüyorduk. Geceleri müzik, gündüzleri uyku... İlk albümüm Sakin Olmam Lazım, 2005’te çıktı. Sarı saçlı, ‘uzaydan klibi olan bir çocuk’ olarak piyasaya adımımı attım. Ve bugün buradayım.

■ Bu halk sizi neden sevdi?

Enteresan bir sevilme potansiyelim var. Çocuklar beni çizgi film karakteri gibi görüyorlar ve seviyorlar. Müzikal olarak beni dinleyemeyen, gırtlak vokallerimi sert bulan büyüklerse, televizyon programlarındaki konuşmalarımdan, hazır cevaplılığımdan “bizim oğlan bu” deyip seviyor.


BULUŞUYORUZ BAĞIRIYORUZ DEFOLUP GİDİYORUZ


■ Müzikteki sertlik sizi rahatlatıyor mu?

Beni de rahatlatıyor, dinleyeni de… Sahnedeyken insanların yüzlerine bakıyorum. Bütün o hırçınlığı onlar yapıyormuş gibi kendilerini veriyorlar. Bu bir deşarj yöntemi. Buluşuyoruz ve bağırıyoruz. Sonra da defolup gidiyoruz. İnsanlara çığlık attırdıkları terapi seansları var ya… Bu da müzikle buluşmuş bir terapi yöntemi.

IRKÇILARI HİÇ CİDDİYE ALMAM


■ Siz nerede büyüdünüz?

İstanbul, Kurtuluş’ta…

■ Ermeni olmanızdan dolayı sıkıntı yaşadınız mı?

Çocukluğumda kisu düşük ve ırkçı insanları dikkate almam. Onlar hayatı çözememiş kişiler... Kendi soylarının da öncesini bilmezler. Genetik tarama yaptırsalar soylarından neler çıkar!

■ Einstein, “Irkçılık bir çocukluk hastalığıdır. İnsan ırkının kızamığıdır” der…

Sorguladığın kadar yelpazen genişler. Yelpazen kadar soruyla ve çatışmayla başa çıkman gerekir. Bu da kolay iş değil. “Sevmiyorum ki

BÜTÜN DÜNYA MANYAKLAŞTI


■ Son zamanlarda en çok neye kafanız bozuldu?

Bütün ülkenin canı sıkkın... Kafama daha fazla taktığım bir şey yok. Herkes “Nasıl huzurlu yaşarız” diye soruyor.

■ Huzurlu olacak mıyız?

Olacağız. Bütün dünya manyaklaştı. En büyük sebebi de siyasiler. Israrla 3. Dünya Savaşı’na doğru gidiş var. Zenginliğimizi ve fakirliğimizi tespit eden kağıt parçası kimde daha çoksa, o güçlü olduğunu kanıtlamak için baskı yapıyor. Bütün kötü duyguları insan yarattı. Belki de insanlığımızı tartışmalıyız. Çok hızlı yozlaşıyoruz, çok çabuk sıkılıyoruz. Sosyal medya sayesinde de her şeyden haberimiz oluyor, mutlu olmak zorlaşıyor.




■ Bilmek mi yoksa bilmemek mi mutluluk?

Bilginin ışığında yanalım, kül mü olalım? Yoksa bilmeden mutlu mu yaşayalım? Bazen bilmemeyi tercih etmek daha iyi geliyor.


GENÇLERE ÖĞÜDÜM YOK


■ Gençlerin kulağına bir küpe...

Kimseye öğüdüm yok. Kim olduklarına, ne yapacaklarına karar versinler.

■ İlham veremez misiniz?

Örnek olmaya çalışırsam onları büyük sıkıntıya sokarım. “Ben başardım, onlar da başarır” diye bir şey yok. Biz rockçıyız, makyajımız var diye, nerede yatıp kalktığımızın belli olmadığını, sürekli uyuşturucu kullandığımızı sanıyorlar. Başarı sürprizle olmaz.

■ Nasıl olur?

Herkesin yolu farklıdır. Ben disiplin manyağıyım. Tüm ekibim dakiktir. Yaptığımız işi seviyoruz. Kimseye minnet etmiyoruz. Bugüne kadar kimseden ricada bulunmadım. Bu yol kolay değil, zorlanmayı göze alıyorsan gireceksin. Derdin varsa ve onu anlatmaya kalkıyorsan hemen beğenilmeyeceğini bileceksin. Çok para kazanmayacaksın belki ama güzel zaferlerin olacak. Seçiminiz karakterinizle alakalıdır, karakterinizin sonucudur.

Haberin Devamı