Advertorial Tesadüflerle Örülü Bir Terkediş
Sponsorlu

Tesadüflerle Örülü Bir Terkediş


Paylaş
Tesadüflerle Örülü Bir Terkediş

Hepimiz tesadüfler üzerine kurulu bir hayat yaşıyoruz. Her şeyden ümidi kesmiş bir halde, başka planlar peşinde koştururken karşımıza öyle bir şey çıkıyor ki, şaşıp kalıyoruz. Aklın, evrenin, anların sınırsız oluşu da tesadüfler zincirini iyice genişletiyor. Her köşe başında buluşan halkalar kenetleniyor, büyüdükçe büyüyor.

İletişim Yayınları sayesinde geçtiğimiz yıl mart ayında tanıştığımız Afrikalı yazar Abdulrazak Gurnah’ın Terkediş’i, tam da böyle bir kenetleniş hikâyesi anlatıyor bizlere. Üç neslin evrensel birliğini…

“Onu ilk görüşümün ardında bir hikâye yatıyordu. Aslında birden fazla hikâye vardı ama ayrıntıları zamanla, tekrarlana tekrarlana birbirinin içine geçip tek bir hikâyeye dönüşmüştü.” diye başlayan Terkediş, Hint/Doğu Afrikalı/İngiliz kimliklerinin kesiştiği bir roman. Her kimlik farklı bir karakter, her farklı karakter de farklı köşe başı… İşin ironik yanı, bu farklılıklar her sayfayı ve her nesli birbirine kenetliyor. Biz de bu evrensel kurguya, edebiyat profesörü Raşit’in anlatımıyla dahil oluyoruz.

Rehana-Pearce, Amin-Cemile ve Raşit-Barbara… Hindistan’da hatırı sayılır bir esnaf olan Hasanali’nin güzelliği başına dert olmuş, toplumdan gördüğü baskıyla bir çatışma halinde olan kardeşi Rehana’nın, çölde yolunu kaybeden ve yaralanan İngiliz seyyah Pearce’la karşılaşmasıyla başlayan hikâyesi, Doğu Afrika’da sıradan bir ailenin “dürüst” oğlu Amin ile “ahlâksız” damgasıyla toplum dışına atılan Cemile’nin yasak ilişkileriyle kesişiyor. Edebiyat profesörü Raşit’in İngiltere’ye gittiğinde Barbara’yla yaşadıkları ise hikâyenin ritmini iyice hızlandırıyor.



Peki tüm bu insanların yolları nasıl kesişir? Yollar mı etken olur, anlar mı, kader mi? Yoksa gerçekten tesadüfler mi? Üç farklı ülke, üç farklı dünya, üç farklı nesil… Gurnah’ın yazma kabiliyeti, işte tam da burada devreye giriyor ve onun efsunlu kurgusunda tüm hikâyeler birbirine karışıyor.

Bir yığın şanssız aşk ilişkileri deneyimleyen Rehana, her şeyden elini eteğini kestiği sırada, ağabeyi Hasanali’nin çölde yaralı hâlde bulup eve getirdiği Pearce’nin gözlerine daha ilk bakışta sığınırken, aile içinde övülen ağabeyi Raşit’in gölgesinde kalan Amin’in âşık olacak şansı bile olmaz. Çünkü Doğu Afrika karışık bir dönemden geçiyorken, değil Cemile gibi dışlanmış bir kadın, padişahın kızı bile olsa ilişki “yasak”tır, “sırası değil”dir. Amin de bu iç karışıklığını tuttuğu günlüklerle çözmeye çalışıp tek bir duaya sığınır: Annesi gibi kör olup artık acılarını görmemek... Amin’in çektiği acıları ağabeyi Raşit de hiç görmez. Afrika’nın içinde bulunduğu buhranlı döneme tanıklık bile etmektense edebiyat profesörü olarak İngiltere’ye giden Raşit, bir süre sonra geride bıraktıklarının pişmanlığıyla, geçmişin izleriyle doludur. İşte Barbara’yla ilişkisi de böyle bir ruh halindeyken başlar. Bu noktada, romanın kurgusuyla yazarın hayatı arasında bir paralellik gün yüzüne çıkıyor; anlatıcı Raşit’in eğitim serüveni ile Zanzibar doğumlu yazar Gurnah’ın ülkesinin çalkantılı döneminin ardından İngiltere’ye giderek öğrenimini tamamlaması ve Rehana ile Pearce’nin ilk bakıştaki kenetlenişleri…

Gurnah, modern dünya edebiyatında sömürgecilik sonrası dönemde yazılmış en parlak romanlardan biri olarak tanımlanan bu kitabında aslında deneyimlerine de yer vermiş. İletişim Yayınları da yazarın külliyâtına, bütün romanlarını kuşatan temaların yetkinliğe ulaştığı ana metnin Terkediş olduğunu düşündüğü için bu romanla başlamış. Terkediş’i Müge Günay’ın çevirisi ve Barış Özkul önsözüyle Türkçeye kazandırmışlar ve devamının geleceğini de müjdelemişler. Tesadüfler üzerine kurulu hayatlarımıza dayanarak, bir köşe başında Gurnah’ın kurgularıyla kenetlenmeniz kaçınılmaz.

Özge Özkan