Gündem Balyoz Ana Davası'nda gerekçeli karar açıklandı

Balyoz Ana Davası'nda gerekçeli karar açıklandı

Paylaş
Balyoz Ana Davası'nda gerekçeli karar açıklandı

"Yargılamanın yenilenmesi aşamasında elde edilen deliller doğrultusunda gazeteci tarafından teslim edilen 11 ve 17 nolu CD'lerin sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak tespit edilmiş, mahkumiyet hükmüne esas alınan diğer tüm dijital delillerin de sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuştur"

Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz Davası’yla ilgili verdiği "Hak ihlali" kararının ardından, aralarında eski 1. Ordu Komutanı, emekli Orgeneral Çetin Doğan, MHP Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, emekli Orgeneral Bilgin Balanlı ve emekli Albay Dursun Çiçek’in de bulunduğu 236 tutuksuz sanığın yargılanıp tüm sanıkların beraat ettiği davada mahkeme gerekçeli kararını hazırladı.

Yargılamayı yapan Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin "Hak ihlali" kararı üzerine yeniden yargılama yapılan Balyoz Ana Davası’nda 31 Mart 2015 tarihinde, "Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" nedeniyle sanıkların beraatine karar vermişti. Beraat kararının ardından gerekçeli kararın yazımı 36 günde tamamlandı.

Gerekçeli kararda şu ifadeler kullanıldı:


Delillerin değerlendirilmesi sonucu sanıkların yüklenen suçları işledikleri yönünde mahkumiyetlerine yetecek, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı düşünülmüş, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin iptali ile yüklenen suçları işlediklerinin sabit olmaması nedeniyle beraatleri yönünde hüküm kurulması uygun görülmüştür.

11 VE 17. CD'LER SAHTE; DİĞER DİJİTAL DELİLLER DE...

Yargılamanın yenilenmesi aşamasında elde edilen deliller doğrultusunda gazeteci tarafından teslim edilen 11 ve 17 nolu CD lerin sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak tespit edilmiş, mahkumiyet hükmüne esas alınan diğer tüm dijital delillerin de sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuştur.

GİZLİ OLARAK GÖRÜŞME İMKANLARI VARKEN NEDEN SEMİNER?...


Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst kademelerinde görev yapan, bir çok konuda donanımlı olan kişilerin böyle bir illegal yapı oluşturmaları halinde bunu illegal yapıya katılmayan bir çok kişinin bulunduğu bir ortamda dile getirmeyecekleri aşikardır.

İllegal faaliyet gösterdiği iddia edilen sanıkların, gizli olarak bir araya gelip görüşme imkanları varken, kendileri dışında pek çok kişinin katıldığı bir seminer düzenlemeleri, düzenlenen bu seminerde darbe planlarından söz etmeleri, üstelik de ’gizlilik ve güvenlik’ kuralına tamamen aykırı olarak seminer konuşmalarını aleyhlerine delil oluşturacak şekilde kayda alıp saklamaları, hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır.

4 AYLIK HÜKÜMETE DARBE HAZIRLANMIŞ OLMASI MANTIKLI DEĞİL


Aleyhine darbe girişiminde bulunulduğu iddia edilen hükümet 2002 yılı kasım ayında yapılan seçimle ilk kez iktidara gelmiştir. Seminerin yapıldığı tarih itibarıyla hükümet henüz 4 aydır görevde olup, 4 ay gibi kısa bir sürede hükümetin icraatlarını göstermesi ve bu icraatlardan rahatsız olunarak darbe planı hazırlanması da mantıklı bulunmamıştır.

'İYİ NİYETLİ OLMADIKLARI AŞİKARDIR'


"Gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen belgeler arasında 1. Ordu Komutanlığı’nın ’kozmik oda’ olarak bilinen kontrollü evrak bürosundan çıkarılan belgeler de bulunmaktadır. Gizli nitelikte olan bu belgeleri bulunduğu kontrollü yerden gizlice alarak gazeteciye teslim eden, 11 ve 17 nolu cd’lerin sanıklarla aidiyetini sağlamak amacıyla sanık Süha Tanyeri’ye ait el yazılarının bulunduğu defterden kopyalama yaparak bu kişiye aitmiş izlenimi verecek şekilde üzerine yazı makinesiyle yazı yazan kişi veya kişilerin iyi niyetli olmadığı aşikardır"

ÇETİN DOĞAN'IN KONUŞMASI DARBE HAZIRLIĞI ANLAMINA GELMEZ


"Sanık Çetin Doğan’ın seminer konuşmalarındaki hükümeti eleştiren sözleri, seminerin amacını aşan sözler olsa da, bu sözlerin sanığın darbe hazırlığı yaptığı anlamına gelmeyeceği, sanığın darbe hazırlığı yapması halinde konuşmasında belirttiği gibi caydırıcılıktan söz etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı düşünülmüştür"