Tuğçe Erçetin Duvarlardaki Mermi İzleri Eskidir Aslında
HABERİ PAYLAŞ

Duvarlardaki Mermi İzleri Eskidir Aslında

Haberin Devamı

Bazen karşımızdakini dinlemeyi ve onu anlamayı reddediyoruz. Kendi kafamızda o kişiyle ilgili oluşturduğumuz bir şeyler var ve bize yetiyor. O kişi ile ilgili bir algımız var ve ona sımsıkı bağlıyız. Tabii yalnız değiliz; bu algımızın oluşmasında ailemiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, ders kitaplarımız, ne zaman neyi yansıtmak isterse ona göre hareket eden medya, bakkal amcamız... var. Tabii bunlar etkili ama kendi farkındalığımız da bizi yönlendiriyor, bütün bunlar bir araya geldikten sonra her şey bize bağlı. Bu yazı için Ali anlattı bana bir şeyler; biraz sitem etti, biraz kız meselesinden bahsetti.. Üzüldük arada, ama konuştukça da güldük. Sorunlar güldürmedi bizi, sohbetimiz güzeldi.

Ülke karışık, bu aralar ülkede bir "kaos" ortamı var, zaten bunun olacağını her nasılsa bilen bazı kişiler 7 Haziran sonrası söylemişti. Belli ki sadece söylenmemiş, gerçekleştirilmiş de... Peki durumumuz ne? Bazı nefret dolu tabuları yıkma imkanı varken, herkesin eşit ve adil bir ortamda birlikte yaşama şansı varken, hepimizin hassasiyetlerini kullanarak bir kavga yaratıldı. Hiç eskimeyen bir yöntemle binalarda mermi izleri, muhalefet olan kişilerin tutuklanması, cenaze ve yaralılara bile tahammül edilememesi söz konusu. Tüm bu kötülüğün yarattığı karanlık aslında hepimiz için var, "senden, benden, bizden" birçok şeyi alıp götürecek kadar da hadsiz bir kötülük...

Ama bu sefer benimle sohbet eden Ali diyor ki, "kötülük her ne kadar hepimize doğru yol alsa da, söz konusu Kürtler olunca hep meşru kalıyor. Bizim ölümlerimiz, cenazelerimiz, anmalarımız hep tehdit olarak görülüyor. Bu ülkenin başına gelen her olumsuzluktan Kürtler sorumlu gibi. Böyle söyleyince de mağdur edebiyatı deniliyor. E, hele bir dinle ne yaşamışım. Ya da yok sayılıyoruz, yıllardır 'Kürtlerin kuyrukları var' şakaları ile okul koridorlarında dolaştım.Ortaokulda bana 'kuyruklu Ali' derlerdi. Bazen bir 'nah' çekerek cevap vermek bana iyi gelen tek şeydi. Çocukken umursamaz biriydim, lise yıllarımda politikleştim. Ama yenik bir halde politikleştim. Çünkü benden daha fazla şey biliyordu insanlar. Benim kim olduğumu herkes daha iyi biliyordu. Ben inançlı biri olmama rağmen 'ateist' olarak bile görüldüm; bu bir nevi düşmanını kötüleştirme yöntemi.". Ali haklı, bir yerde birileri düşman seçilmişse olabildiğince şeytanlaştırılır, bunun nedeni toplumdaki diğer herkesi ikna etmek. Kendi "kötü" bildiğini genelleştirerek diğer insanlara da haykırmak... İşte o anda aslında insanlığı kaybetmek oluyor bu. Bugün şikayetçi olduğumuz "kaos" ve "çatışma" ortamı hep tek bir tarafı suçlu gösteriyor ve kolayca değiştirilemeyecek önyargıları meydana getiriyor. Hatayı kendinde de aramamak, bir tarafı daha güçsüz kılmak ve kendini üstünleştirmek, kendisinin daha fazla şeylere sahip olması gerektiğini düşünmek bizi insanlıktan hep bir adım uzaklaştırıyor aslında. Bize güzelim barış umudunu kaybettiriyor ama bu vazgeçmek anlamında değil.

Çocuklar ölüyor, aileler ağlıyor, herkes karşısında kim varsa onu suçluyor. Yıllardır "öğretilmiş" suçlular veya "hainler" iyice kötü oluyor. Birliktelikten bahsetmek bile bazen ayıp bir şeymiş gibi karşılanıyor. E, bu kadar can'ların gitmesine hem öfkelenip hem de üzülüyoruz haliyle. Ama kimse karşısındakini dinlemiyor, yaşanılanları kendi başına gelmiş gibi bir an bile aklından geçirmiyor. Bazı ölümler üzüyor, bazı ölümler ise sevindiriyor. Hani ölüm kötü bir şeydi? Hani öldürmek kötü bir şeydi? Neden her ölüm aynı değil?

Ali ailesinin de yaşadıkları sebebiyle biraz sitem ediyor. "Ailem evini kaybetmiş, yerinden edilmiş. Türkçeyi zar zor konuşan yaşlılarımız zorlanmış. Politikada yer almak isteyen dostlar işkence görmüş, bunların haberini yapmak isteyenler ise vurulmuş veya yasaklanmış. Hatta büyük çoğunluğu yıllarca hapis yatmış. Bazen Kürt olmak ülkenin 'kötü'sü' olmaya yetmiş yani. Benim ailemde de gözaltına alınanlar oldu, suçsuzdular diyeceğim artık kim inanırsa. Şimdi ben kalkıp, 'yeter artık, barışalım. Kavga etmeyin' diyorsam vardır bir nedeni. Mağduriyetimi anlattığım kadar barışı ne kadar çok istediğimi de belirtmek isterim yani. Bu kavga eskidir ama yetmiştir de."

Ali ile konuştuktan sonra duvarlarında mermi izleri olan binaların fotoğraflarını gördüm, bu yazının biraz zamanı vardı ama dayanamadım. Çünkü Ali haklı, bu kavga eski, yöntemler aynı. Ama bu demek değil ki bu eski kavga sürdürülmeli. Ali onu en çok kıran şeyin kız meselesi olduğunu söyledi bana. Politika zaten herkesi kıran bir şeymiş onun için, onu en çok acıtan ise okulda arkadaşlarla sınıfta otururken şarkı söylediklerinde olmuş. "Kıza zaten açılamıyordum, yanında hep 'şapşik' gibi duruyordum. Ağzımı açtığımda konuşmaya başlıyordum, ama ne diyordum hala haberim yok. Baktım sınıftakiler şarkı söylüyorlar, herkes birer tane patlatıyor. Dedim, tam zamanı. Sesim güzeldir, herkes öyle der. Bari buradan yürüyeyim dedim, o da bana bakıyor tabii ara sıra. Kendimi göstermek istedim, farklı da olmam lazımdı. Başladım Kürtçe söylemeye... Bana kızmadılar şarkıyı söylediğimde ama Kürtçe şarkı söyleyen bir Kürt olmamla uzun zaman dalga geçtiler. Arkadaşlarım.. Bu üzdü beni.". Kız ne oldu diye sorduğumda gülümsedi Ali, hem de ne gülümsemek: "evlendik, beraberiz hala. Arkadaşlar dalga geçti ama kıza hava yapmışım demek." diyor. Yüzümü güldürdü Ali, konuşunca gülebiliyoruz tabii...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder