Elif Yılmaz Asıl demokrasi karın doyurur
HABERİ PAYLAŞ

Asıl demokrasi karın doyurur

Haberin Devamı

Protesto, örgütlenme hakkı gasp edilenler sokağa dökülünce iktidardakiler niye kızar? Niye bu kadar köpürür? Sürekli ‘Bunlar terörist, huzuru bozuyorlar, vatan haini’ diye niye bağırır? Niye engel koymak için canlarını dişlerine takar? A) Memleketin selameti için B) Milli birlik ve beraberlik için C) Huzur için D) Kalkınma için... mi? Hayır! Demokrasi yoksulun karnını doyurduğu için. Çünkü;

- Örgütlenme hakkın olursa, seni öyle üç kuruşa talim ettirip, isyan ettiğinde ‘Nankörlük yapma’ diye bağıramazlar.

- Protesto hakkını kullanırsan, ‘Milletin itibarı için’ diye içine hiç edemeyeceğin 5 bin TL’lik klozetli saray yaptıramazlar.

- Sorgulama hakkın olursa, ay başında yol masrafını kara kara hesaplayan senin paranı, lüks makam araçları gibi gösteriş tutkularına harcayamazlar. ‘Bu para bizim için çerez’ diye utanmadan sıkılmadan caka satamazlar.

- Baraj kalkarsa, siyasette temsil edilmenin kelle sayısıyla gelen bi imtiyaz olmadığını, hakkın olduğunu kavrarsın, o zaman birileri superman havası atıp bundan nemalamaz.

- İş güvenliği gelirse, sen patronuna değil, patronun senin gözünün içine bakar. Siyasetçiler, kendi yandaşlarından zengin yaratıp, senin üç kuruşluk asgari ücret zammına da laf sokamazlar!

- Bütün bu haklara sahip olursan şayet; zengin ile fakir arasındaki farkın 15 kat olduğu, yoksulluğun ve işsizliğin giderek artığı ülkemizde, hiç bi lider eline kutsal kitabı alıp meydanlara çıkarak, senin inancını kullanmaya kalkamaz! Gerçekleri dine sarılıp örtmeye cüret edemez!

- Demokrasi varsa; kimse ocağına, asla meyve vermeyecek ağaç dikemez, sana da boş yere sulatamaz! Sana boş umutlar verip, tefeci gibi kendine bağlayamaz! Senin geleceğini makarna paketleriyle teslim alamaz!

Yapmayın Allah aşkına

Yer İzmir olunca, Başbakan klasik ‘yaşam tarzı’ konuşmasını yaptı: “Allah aşkına 12 senelik iktidarız, kimin nesine karıştık?” Kaç çocuk yapacağımıza, kırmızı rujumuza, kürtaja, nasıl iffetli güleceğimize, kızlı erkekli yaşayıp yaşamayacağımıza... Daha sayayım mı?

* * *

Hadi bunları bi kenara bırakalım. Peki sayın Başbakan, daha 5 gün önce vekiliniz Cuma İçten, İzmir’i ‘Haşhaşi başkenti’ ilan edip, giyimini, kuşamını, içkisini, eğlencesini kısaca yaşam tarzını aşağılayıp İzmir’in gençlerine hakaret etmedi mi? Siz, kendisine hepimizin duyacağı bir şekilde haddini bildirdiniz mi? Tabi ki hayır! Sayın Başbakan, millete diyeceğinize asıl siz Allah aşkına, bu klasik konuşmanızı bi daha yapmayın!

Çay içseydiniz

Gazetemizin önceki günkü 1. sayfasında Maliye Bakanı Şimşek’in “Makam araçlarına ayrılan para 3.3 milyar lira. 473 milyar lira olan Türkiye bütçesinde çerez parası bile değil” ifadesine yer vermiştik. Bakanlık dün açıklama yapmış; “Şimşek’in açıklaması amacından saptırılmış” diye. Evet, ‘amacından sapan’ bi şeyler olduğu doğru da, o şey yaptığımız haber değil! Zaten, Bakan’ın cümlesini okuyunca, ‘sapan’ın ne olduğunu şıp diye anlayıveriyor insan. Diyeceğim o ki, boş yere açıklama yapıp zaman kaybetmeseydiniz. O metni yazacağınıza açık havada iki çay içerdiniz.

Neleri özledik neleri...

- Eurovision’un önceki gece finali vardı. Çocukken başka evlerle, başka hayatlarla ortak noktamız olduğunu ilk hissettiğim şeylerden biridir sanırım Eurovision.

-Heyecanla TV’nin başına oturulur, Türkiye’nin sırası beklenir. Bülent Özveren’in her biri literatüre geçmiş ilginç yorumlarıyla öfkelenilir, hak verilir, sevinilirdi.

- ‘Dostu düşmanı ayır’, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’, ‘Politika yapıyorlar’ gibi ‘siyasi’ mesajlarla belki bi çoğumuz bu yarışmayla tanışmış olabiliriz.

- Tüm hayal kırıklığına rağmen Türkiye’yi Avrupa sahnesinde salınırken görmek hoşumuza giderdi. AKP, 3 yıl önce etek boyuna, Batı’nın ‘ahlaksızlığına’ takıp Eurovision’dan çıktı.

- Sosyal medyada önceki gece gördüm ki, eskiden izlemeyen bile yarışmayı takip etmiş. Espriler, destekler gırla gidiyordu. Kimi “Şimdi orada olsaydık puan vermeyen Ermenistan’a ailece çatardık”, kimi “Kesin Azerbaycan bize 12 puan verirdi” derken kimileri de eski yarıştığımız şarkıları paylaşıp nostalji yapıyordu. Yeni Türkiye, bize Eurovison’u bile özletmiş.

Demirtaş barışı tehdit etti...

Demirtaş;

- Nefretsiz, hakaretsiz dilden, kendilerine ne denirse densin asla vazgeçmiyor.

- Mağduru hiç oynamıyor, aksine başlarına ne gelirse gelsin hep dik duruyor.

- Hepimizin yakından tanıdığı ‘Ben odanızdan kovduğunuz fakir ve ama yürekli gencim’i andırıyor.

- Hiciv yeteneği öyle kuvvetli ki, sevmeyeninin bile yüzünü güldürüyor.

- Seveni çok seviyor, sevmeyeni çoğunlukla nefret edemiyor.

- Cihangir’deki cafe ile, Batman’daki kahvenin ortak gündemi olabiliyor.

- Ne parmak, ne yumruk sallıyor. Ne tehdit ediyor, ne bağırıyor. Tane tane fikir dolu vaatlerini sıralıyor.

- İktidarın samimiyetsiz ‘Kardeşlik Projesi’nin 13 yılda yapamadığını yapıyor. Keskin çizgileri ilk kez yumuşatıyor.

- Barışı dayatmıyor, barışı anlatıyor. Öyle ki; şu ana kadar ağzından barış için endişe ettiren tek cümle çıktı. O da “Eski sevgilinize de mesaj atıp HDP’ye oy isteyin” oldu.

Medeniyet dersi


- Cumhurbaşkanı ne demişti; “Bizim medeniyetimizde esnaf, gerektiğinde asker, polis, gerektiğinde hakimdir.”

- Bu hafta öğrendik ki esnaf, bahsi geçen medeniyette aynı zamanda ağzı burnu kan çanağına çevrilen kişi de olabiliyormuş.

- AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge’nin elini sıkmayan Beyoğlu’ndaki bi berberin yediği dayağı güvenlik kamerası saniye saniye kaydetmiş. Ama şimdi bu zorbalar ortaya çıkıp, “El sıkışmadı ama” diye hepimize medeniyet dersi de verebilir! Bu yüzsüzlüğe sizce şaşırır mıyız!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder