Giriş
“Güçlü cumhurbaşkanı güçlü başbakan” olmadı... Güçlü cumhurbaşkanı-düşük profilli başbakan formülünü deneyeceğiz. Böyle saçmalık olur mu? Ayrıca bu nasıl bir hakarettir? Kim çıkıp da “Ben düşük profilliyim, aranan adamım” der? Kaldı ki; dünyanın en düşük profilli adamını bulup o koltuğa oturt, 2 gün sonra “Biz burada bostan korkuluğu muyuz?” diye havaya girer. Belediye otobüsüne şoför aramıyorsun, Türkiye Cumhuriyeti’ne başbakan arıyorsun.
Gazeteciyiz ya “Yeni Davutoğlu kim olacak?” diye eş dost bize soruyor. Ne bileyim ben? Esas kendinize şunu sorun: “Türkiye’yi yüzde 50 oy almış cumhurbaşkanı mı yoksa yüzde 50 oy almış başbakan mı yönetmeli?”
“Başbakan yönetmeli” diyen muhalefetin ne yazık ki Meclis’te dekor vazifesi görmekten öteye vasfı da yaptırımı da yok. Bu fikirdeki AK Partililerin de Saray’a çıkıp bunu anlatacak cesaretleri yok. Yok, Türkiye’yi cumhurbaşkanı yönetecekse (ki şu an için en gerçekçi çözüm budur) bunun için ülkeyi daha fazla krize sokmadan başkanlık sistemine geçmek şarttır. Ne AK Partiliyim ne de Erdoğancı. Aksine zaman zaman Erdoğan’ın icraatlarına dair eleştiri ve itirazlarım olmuştur. Hepsinin de arkasındayım. Ancak ortada bir gerçek var: Türkiye bu şekilde yönetilemiyor işte. Bugün Davutoğlu yarın başka biri... Türkiye’nin bugünkü yönetim biçimi olan bu ‘defakto başkanlık sistemi’ devam ettiği sürece Cumhurbaşkanı’nın damadını değil öz oğlunu başbakan yapsanız nafile; az çok aynı kriz yaşanır!
Unutmadan... Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ ve Berat Albayrak isimlerinden yola çıkarak Davutoğlu’nun koltuğuna bu “3B”den birinin oturacağı söyleniyor. İtiraz ediyorum! Madem içinde “B” olan biri aranıyor, bu hak ya Bahçeli’nindir ya da Baykal’ındır. Lütfen elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: AK Parti’nin 14 yıldır tek başına iktidarda kalmasında kimin emeği daha fazla? O “3B”nin mi yoksa bu “2B”nin mi?
