Giriş
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul’da doğdu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Mesleki ömrünü işkenceyle mücadeleye adadı. Türkiye’de işkencenin ayyuka çıktığı ve üzerinin bizzat devlet tarafından örtülmeye çalışıldığı 1990’larda, işkenceyi saptayan raporlar yazdı.
1997’de Adli Tıp Kurumu Başkanı oldu. Uğur Mumcu sanıkları hakkında verdiği rapordan sonra resmi makamlarca tehdit edildiğini açıkladı; görevden alınmasına dair gizli yazı ortaya çıktı. Susurluk Çetesi’nin Adli Tıp Kurumu’nu imha mekanizmalarından biri haline dönüştürmesine karşı etkin mücadele verdi.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi adına, Bosna’daki toplu mezarlardan çıkarılan cesetlerin otopsi çalışmalarına katıldı.
1999’da, BM tarafından işkencenin saptanmasında uluslararası standart kılavuz olarak kabul edilen İstanbul Protokolü’nü yazdı.
Uluslararası İşkence Rehabilitasyon Merkezi adına gittiği Bahreyn’de, turist kılığına bürünerek, denizde cesedi bulunan ve polise göre boğularak ölen gencin vücudundan doku örnekleri aldı.
Örnekleri Türkiye’ye getirdi ve yaptığı otopside gencin, ailesinin de iddia ettiği gibi, gözaltında işkenceyle öldürüldüğünü tespit etti.
Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki işkenceyi kanıtladı. Ergenekon tarafından telefonlarının dinlendiği, kişisel bilgilerinin dosyalandığı gerekçeleriyle yaptığı müdahale başvurusu kabul edildi, birey olarak cezaevlerindeki hasta tutukluların sorununu gündeme taşıdı.
Tüm baskı ve yıldırmalara rağmen işkenceyle mücadeleden ve gerçekleri söylemekten vazgeçmedi.
Mekan basan şehir eşkıyalarını serbest bırakan yargı dün Şebnem Hoca’yı tutukladı. Hoca yalnız değildi...
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve gazeteci yazar Ahmet Aziz Nesin de tutuklandı. Daha da “acıklı” olan şu ki: Hayatlarını barış ve demokrasiye adarken şiddetin her türlüsünün karşısında yer almış bu insanlar terör örgütü propagandasını yapmaktan tutuklandılar.
Bir gazeteye destek oldukları için.
Siz örgütle ve tüm uzantılarıyla barış görüşmesi yaparken demokratsınız ama bu insanlar barış adına bir gazeteye destek oldukları için teröristler, öyle mi?
Yayın çizgisi doğru ya da yanlış...
Gazetecilik suç değildir. Haber yaparak, yazı yazarak terörist olunmaz. Tıpkı üniversitede ders vererek, bildiri yayınlayarak olunmadığı gibi!
Önceki gün Taksim’de yürümesine izin verilmeyen LGBTİ üyeleri, dün gazetecilikten tutuklanan aydınlar, bugün 10’uncu yıl marşının kaldırılmasını protesto ettiği için biber gazı yiyen emekliler...
Devrik Başbakan, “Türkiye demokrasinin alabildiğine yaşandığı bir ülke” derken bunu kastediyordu herhalde.
