Yazgülü Aldoğan Durup durup aynı yere geliyoruz!
HABERİ PAYLAŞ

Durup durup aynı yere geliyoruz!

Avrupa’nın başkenti Brüksel’de hayat durdu: Metro çalışmıyor, okullar, üniversiteler kapandı. Asker sokağa indi; her köşe başında yüzü kamuflajlı, eli silahının tetiğinde asker dolaşıyor. İçişleri Bakanı, halktan güvenlik güçlerinin ve operasyonların fotoğraflarının sosyal medyadan paylaşılmamasını istedi. Halk ne yaptı? Sosyal medya komik kedi videolarıyla doldu! Hiç bir devlet, bir terör örgütünün sokaklarda cirit atmasını eli kolu bağlı seyretmez. Belçika’da da insanlar iki dil konuşuyor. Birbirleriyle bir süre atışmışlıkları var. Ama kimse yolları kazıp hendek yapmadı.

Haberin Devamı

Köşe başlarında yüzü maskeli, eli silahlı kızlar “Özerklik ilan ettik” diye beklemedi. Günlerdir olup bitenler karşısında Güneydoğu’yla ilgili yorum yapmıyorum; 90’lı yıllara geri döndük diye üzülmekten başka birşey gelmiyor elimizden! Şiddet şiddeti doğurur. Sen Kürt milliyetçiliği yaparsan senin üzerine her an ölebileceği tehlikesiyle yollanan güvenlik güçleri de Türk milliyetçiliğine sarılır. Duvarlara sprey boyayla milliyetçi yazılar yazan güvenlik timlerinin Beyoğlu’ndaki grafitticilerden farkı, o kadar masum olmamaları.

Ama bu bölgede her gün iki kişi şehit oluyor! Hem de kırsal bölgede değil, şehir içinde. Sokaklar kazılmış, köşe başları tutulmuş, elde silah nöbet tutuluyorsa asker, polis hınçla gidiyor üstüne. Öldürüyor, yoksa ölecek. Olan sivil halka oluyor. Bölgeden kaçan kaçana. Günlerce süren sokağa çıkma yasağı hayatı durduruyor. Sokağa çıkma yasağı olmayınca sokağa çıkan kim vurduya gidiyor! Her türlü haber manipülasyonu da cabası. HDP’ye düşen görev, PKK’yı önlemek, savaşı durdurmaktı. Yapamadılar.

Selahattin Demirtaş’ın sesi sadece ameliyat olduğu için mi çıkmıyor, yoksa kesildiği için mi? Başkana yönelik suikasti iki taraf da yapabilir. Popüler olması ne AKP’nin, ne PKK’nın işine geldi. Bölgeden okurlar “Bu savaşı durdurun” diye feryat ediyor. Elimiz böğrümüzde seyrediyoruz; oylarımız savaşı durdurmaya yetmedi!

Ve birincilik Yener’e gitti!

O sadece 20 yaşında. Ama bu kısacık yaşamına koca koca diplomalar, konserler ve ödüller sıkıştırmış. Yener Gökbudak, İstanbul Piyano Yarışması’nın da birincisi oldu. Üstelik hem büyük jürinin birincisi, hem de NDS’li gençlerin birincisi. Yani bir yarışmadan iki birincilik çıkardı! Hikayenin başına dönersek, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin müdürü Jann de Lansalut göreve geldiğinden beri okul binasını yenilemekle kalmadı, burayı bir kültür sanat merkezi haline dönüştürdü.

Haberin Devamı

7 yıldır süren Edebiyat Ödülleri’nin yanı sıra ‘İstanbul gibi bir kentin nasıl piyano yarışması olmaz’ diyerek bir liseden beklenmeyecek atağa kalktı ve bu projenin birinci adımı olarak 2008 yılında genç piyanist ve orkestra şefi Orçun Orçunsel ile birlikte Orchestra’Sion kuruldu. Ardından uluslararası bir yarışma düzenlendi. Bu yıl ikincisi yapılan yarışmaya 14 ülkeden 100 aday başvurdu.

Jürinin seçtiği 40 aday, okulda halka açık konserlerle bir hafta boyunca yarıştı. Sonunda eğitimini halen Moskova Çaykovski Konservatuarı’nda sürdüren Yener Gökbudak birinciliği ve 10 bin doları kazandı. 1986 doğumlu Rus Maria Anikina’nın ikinci olduğu yarışmanın üçüncüsü ise 1987 doğumlu İlter Vurucu. Her ikisinin de başka ödülleri var ve eğitimlerini sürdürüyorlar.

Haberin Devamı

Gülsin Onay, Pierre Rèach, Roustem Saitkoulov, Ilja Scheps, Paul Badura-Skoda ve Emre Şen’den oluşan büyük jürinin başkanı Vahan Mardirossian’ın söylediği gibi sonunda müzik kazandı! Bir de İstanbul. Artık rüştünü ıspat etmiş bir Piyano Yarışması var! Şimdi Yener Gökbudak’tan bir resital bekliyoruz, ödül gecesi çaldığı kısacık parçalar beklentimizi artırdı

Öğretmenler gününün nesini kutluyoruz

Kendisi de öğretim üyesi olan Başbakan Ahmet Davutoğlu bir imam hatip okulunu ziyaret ediyor. Coğrafya dersinde tahtaya kaldırdığı öğrenciye “Londra’nın yerini göster haritada” diyor. Çocuk gösterince çok mutlu oluyor, “Aferin” diyor! Bu bilgi düzeyi artık anaokullarına indi ama bizimkiler çocukların beynini “dindar ve kindar nesil” yetiştirmek için çitilemekle meşgul olduklarından kamera karşısında mahçup olunmasın diye bununla yetiniyor! 13 yıllık AKP hükümetleri döneminde eğitimde en büyük atılım, milli eğitimin dini eğitim haline dönüştürülmesidir. Artık öğretmen denince akla atanamayan öğretmenler geliyor; 425 bin öğretmen adayı var ve KPSS’ye girenlerin sadece yüzde 9’u atanabiliyor. Oysa sendikalara göre halen 250 bin öğretmen açığı mevcut! İki bin-ikibin beş yüz lira alan öğretmenlerin maaşları, devlet memuru polis ve doktorlardan daha az. Yine de işsizlik, eğitim fakültelerinden mezun yüzbinleri öğretmen olmaya itiyor. Olamayan polis oluyor! Şehit düşüp ölüyor.

Abesle iştigal bir tartışma!

Medyada kıyamet kopuyor: Celal Şengör “Dışkı yedirmek işkence değildir” demiş. Armağan Çağlayan’ın sansasyon yaratmak için olsa gerek, epeydir söylediklerinin zırva ile zirve arasında gidip geldiği bu hocayı seçmesi çok akıllıca. Nasıl da boşa çenemizi yoruyor! Nasıl da gündem değiştiriyor. ‘İşte sizin laikçi hocanız’ diye üzerimizde tepinilmesine neden oluyor. Saçmalayan insan bulmak zor değil, hele bizim topraklar münbittir. Neler çıkar neler. Ve kullanılmaya da müsaittir. Hadi eğlenin bakalım, sosyal medyaya malzeme lazım!

Dansın ustaları sahnedeydi!

Keşke “Balenin içine tüküreyim!” diyen Melih Gökçek gelip izleseydi Amerikalıların ünlü dans grubu Martha Graham Dans Company’yi! ‘İnsan vücudunu enstrüman olarak kullanıp fikir ifade etmek’ diye tanımlıyorum ben dansı ve çok önemsiyorum. İş Sanat’daki gösterilerinde grubun danslarıyla işkenceyi, baskıyı, terörü, aşkı, cinselliği, neleri düşünmedik, tartışmadık ki? Grubun 1926’da kurucusu ve koreografilerin yaratıcısı olan Martha Graham’ın dansçıları sahnede performans, teknik ve senkronlarıyla hayran bıraktırıyor. Bir ırklar karışımı; beyaz, siyah, sarı ırkın üstün dansçıları sahnede. Ve sadece vücutlar değil, saçlar da,kostümler de oynuyor adeta! Öyle bir keyifti ki, anlatılmaz yaşanır

Sıradaki haber yükleniyor...
holder