Yazgülü Aldoğan Usül hataları teferruattır diyorlardı!
HABERİ PAYLAŞ

Usül hataları teferruattır diyorlardı!

Haberin Devamı

Ergenekon ve Balyoz davaları Silivri’de görülürken sanık avukatları koro halinde aynı şikayeti dile getiriyorlardı: usüle uyulmuyor! Usül olmadan adalet olur mu? Neydi usül? En birincisi savunma hakkı ve bunun içinde yer alan sanıkların istediği tanıkların dinlenmesi, delillerin kanıtlanması, avukatların dosyalara ulaşması vb. Usül o kadar ayaklar altında alınmıştı ki, sanık avukatlarının bütün talepleri düşünülmeden reddediliyordu.

Tanıklar çağrılmıyor, kendileri gelmiş olsalar bile dinlenmiyor, karar okunurken sanıklara son sözleri bile sorulmuyordu! Zaten ortada bir danışıklı dövüş olduğu o kadar belliydi ki iddianemedeki gerçeğe uygun olmayan bini aşkın örnek tek tek tespit edilip bir tanesi için bile bütün davanın düşmesi gerekirken savcı uyuyor, mahkeme başkanı tavana bakıyor, hakimler son sözlerini söyleyip duruşmadan kaçar gibi ayrılıyordu.

[[HAFTAYA]]

Ve bir avuç gazeteci bunları yansıtırken liberal bozuntusu bir grup da “önemli olan davanın içeriğidir; askeri vesayetin kaldırılması için bu gibi usül hataları teferruattır” diyebiliyordu! Yani onlar için istemedikleri birilerinin ceza alması asıldı, kurunun yanında yaş da yanacaktı. İnsanlar öldü, intihar etti, kariyerleri bitti, özgürlüklerinden 4-5 yıl çalındı, ne gam. Ve bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, adil yargılanma hakkının ellerinden alındığı ve sayısız kez usül hatası yapıldığı için kararı usülden bozdu. Demek ki usül olmadan adalet olmuyormuş. Şimdi yargılanmasını istediklerimiz dilerim ki usülüne uygun yargılanır! Adalet herkes için gerekli.

‘İki erkek arasındaki ilahi aşk’

Ethem Sancak’ı ilk tanıdığımda aşık değildi. Aklı başında bir iş adamıydı. Gerçi soldan gelip iş adamlığına geçmiş ve hızla ilerlemiş olanlarda bir güce tapınma olması ender değil. Ama bununki vahim düzeyde. İktidar partisi yakınlığıyla servetine servet katıp liderin de yakınında yer aldıkça, övgülerin düzeyi de tuhaflaştı. 300 yılda bir gelen lider diye göklere çıkardığı Erdoğan için en son tanımlaması ise Emine Hanım’ı bile sinirlendirecek düzeyde: Ethem Sancak, iki erkek arasında ilahi aşk diyor. Allah akıl fikir versin, Allah kimsenin gözünü iktidarla kamaştırmasın, Allah kimsenin kulu kölesi yapmasın, Amin!

Ermeni belgeleriyle 1915 belgeseli


Rusların silahlandırdığı, Türk ve kürt halka saldıran Ermeni çeteleri, kendi arşivlerinden.


Ermeni Tehciri’nin 100. yılında Ermeni diasporasının kamuoyu yaratma gücüyle Türkiye’ye yönelik bir karalama ve baskı politikası, Ermeni Soykırımı yapıldı iddiası, Mayıs ayının gündemini oluşturdu. Venedik Bienali’nin Türkiye Pavyonu’nun bir Ermeni sanatçıya verilmesi, Batı basınında “Türkler ve Ermeniler sanatla uzlaştı” yorumlarıyla değerlendirildi. Aynı Bienal’de Ermeni Manastırı’nda açılan “Ermenililik” konulu sergi ise birincilik ödülüne layık görüldü. Elbette bu karar da diğerleri gibi siyasiydi. Böyle bir propagandaya maruz kalmış 21. yy Türkleri olarak suçluluğumuzu itiraf edip cezamıza razı olmak üzereyken 49/51 ekibinden Serkan Koç’un (50’nin üzerine belgeseli var) yönettiği Ermeni Belgeleriyle 1915 belgeseli ruhuma ilaç gibi geldi! 90 dakikalık belgeselde tarihçiler, tanıklıklar ve belgeler konuşuyor.

Tanıklıklar çarpıcı

Bu belgelerin en önemlileri Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin söyleşisi, 1936 tarihli bir Taşnak subayın raporu; 1914 tarihli Milli Ermeni Bürosu’nun Rus Çarı II. Nikola’ya gönderdiği bildiri; Eski ABD elçisi Gerald söyeşisi 1920; Avusturya Macaristan tarihi belgeleri 1915; Fransa Gen. Kurm. Başkanı Lanxade söyleşisi vb. 1987 yılında ABD’li profesörler Lowry ve McCarthy’nin yaptığı, onların arşivlerinden alınmış Van, Bitlis, Hakkari, Muş, Kars’lı kişilerle yapılmış söyleşiler. Bu tanıklıklar, belgeler ve onlarca bilim adamının söyleşisinin eşliğinde dile getirilen hakikat şu: Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması projesi dahilinde Doğu bölgesinde yaşayan Ermeniler silahlandırılarak çete isyanları başlatılmış, bu isyanlar sonucunda zaten Batı Cephesi’nde savaşmakta olan Osmanlı Ordusu Rus Ordusu’na karşı koyamayarak Van, Hakkari, Bitlis, Muş gibi illeri koruyamadan işgale vermiştir. Bu çetelerin Müslüman ve Kürt halka yaptıkları katliam ve zulüm sonucu, işgal sonrası Talat Paşa tehcir kararını çıkartmış, 400 bin Ermeni Suriye’ye zorunlu göçe gönderilmiştir. Bu göç sırasında konvoyların güvenliği tam olarak sağlanamamış, ayrıca hastalık ve zorlu göç koşulları yüzünden 60 bin kadar Ermeni yollarda ölmüştür. Çetelerin saldırısına uğrayan konvoyları koruyamadıkları için yargılanan ve cezaya çarptırılan devlet görevlileri vardır. Sonuç olarak bu bir soykırım değil, zorunlu göç ve o günün koşullarında yaşanan kayıplardır. Ayrıca sözü edilen bölgelerde kurulmak istenen Büyük Ermenistan Devleti’nin de tabanı yoktur.

Ermeniler azınlıktı


Çünkü bu bölgede Ermeniler hiç bir zaman çoğunluk olmamış, Müslüman ve Kürt nüfus her zaman daha kalabalık olmuştur. Serkan Koç, belgeselini daha önce Londra’da, İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde göstermiş. Bu çalışmanın izlenmesi, hatta bilim adamlarınca tartışılması çok önemli. Ortada konuşulan sadece Ermeni diasporasının iddiaları, biz de başımız önde dinliyoruz. Ermeni arşivleri tümüyle açılsın ve herkes eteğindeki taşı döksün. Gerçek ortaya çıksın.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder