Yaşam Tutkuları işleri oldu

Tutkuları işleri oldu

Paylaş
Tutkuları işleri oldu

Kimi yönetmen, kimi üretim müdürü, kimi arkeolog, kimi dış ticaret uzmanıydı... Hayatlarının bir döneminde motosikletle tanıştılar.

Röportaj: Kadir Ecevit Özoğlu
kadirecevit@gmail.com


Bu tanışıklık öyle bir samimiyete, tutkuya dönüştü ki kurulu düzenlerini bıraktılar, yaşamlarında yepyeni birer sayfa açtılar. Artık onlar, motosiklet sevdalarından hem keyif alıyor hem para kazanıyorlar. İşte, iflah olmaz tutkuları yaşam biçimi haline gelen birbirinden ilginç dört ismin hikayesi...

HANDE ÖZLÜ

MOTORLA NORVEÇ’E GİDECEK


Genç bir kadın sürücü olarak 350 bin kilometre yol katedip ulaşılması güç bir rekora imza atan Hande Özlü, sabah kahvaltısını evinden 400 kilometre uzakta yapan ilginç motosikletçilerden biri. Enduro tutkunlarının bile tereddüt ettiği dağ yollarında dolaşmayı seven Hande Özlü, sürekli yeni rotalar çıkarmaya devam ediyor. Arkeoloji eğitimi aldığı halde hep motosiklet sektörünün içinde olan Özlü, yeni rotası Norveç’e yolculuk hazırlığında. Harley Davidson’da satış danışmanı olarak çalışan Hande Hanım, motosiklet tutkusunu ve nasıl gezgin olduğunu şöyle anlatıyor: “Kendimi bildim bileli bisikleti sevmişimdir. Ortaokul döneminde motosiklete gönül verdim. Önce posterlerini, ardından 125 cc’lik ilk motosikletimi aldım. Ailem korkarken ben sürekli gezer, yeni rotalar hazırlardım.

350 bin kilometre yaptım

2007’de bir motosiklet kazası geçirmiş, ameliyat olmuştum. Bir Alman firmasında motosiklet satış danışmanı olarak göreve başlama başvurumu hastaneden göndermiştim. İşe başladım. Hobimi günlük hayatıma katmak, hatta bundan kazanç sağlamak güzel bir fikirdi. O zamandan beri motosiklet sektörünün içindeyim. 2002’den beri yaklaşık 350 bin kilometre yaptım. Bunun çoğu uzun seyahatler. Hava şartları ya da mesafeler beni etkilemez. Sabah kahvaltısını evden 400-500 kilometre uzaklıkta yaptığım oluyor. Çok farklı insanlarla tanışıyor, inanılmaz manzaralar görüyor, kamp kuruyorum... Kendimi sınıyor, şartları zorluyorum. Paylaşımın, sorumluluğun önemini gösteriyor motosiklet. Sürücüyken onunla tek beden oluyorsunuz. Üzüntülü ya da stresliyken kullanılmaması önerilir, ben buna kesinlikle katılmıyorum. En iyi terapi bu bence. Temmuz-ağustos aylarında yapacağımız Norveç seyahatinde iki motosiklet olacağız. Yol arkadaşım Emir, tüm ülkeleri GPS’e yükledi bile. Yani rota hazır. Gidişte 4 bin 271, dönüşte 3 bin 564 kilometre olmak üzere 9 ülke geçip 8 bin kilometre yol yapacağız. Seyahat 15 gün içinde bitecek. Daha uzun sürmesini dilerdim...”

BURAK ERCAN

Kariyer bıraktıran bağımlılık



Yönetmenlik eğitimi için gittiği Amerika- Michigan’da motosikletli polis grubunun verdiği eğitime katıldı. Okulda tanıştığı Japon sevgilisiyle Fuji Dağı’nın eteklerindeki tapınakta evlenip Japonya’ya yerleşti. Tokyo otoyol polislerinin eğitimine katkıda bulundu. 2,5 yıl sonra Türkiye’ye döndü. NTV’de yönetmenlik yaparken BMW Rider Academy’de motosiklet eğitmenliğini sürdürdü. 2010 yılında televizyon kariyerini geride bıraktı, sadece motosikletle ilgilenmek için kurduğu Bike My World çatısı altında sürüş teknikleri eğitimi vermeye başladı. Dünyanın değişik noktalarına macera dolu turlar düzenleyen Burak Ercan motosiklet tutkusunun hayatına nasıl yön verdiğini şöyle anlatıyor: ”Motosiklete ilgim 5-6 yaşlarında, 2 tekerlekli bisikletlere geçip dengenin keyfine varınca başladı. Sürekli pedal çevirmek yorucuydu, motorlu bir 2 tekerli aracın hayalini kurardım. 15 yaşımda sutopu oynarken A takımdaki ağabeylerimizi örnek alırdık. Onların kullandığı motosiklet böylece kaçınılmaz bir hedef haline geldi. İlk motoruma 16 yaşımda sahip oldum. Bu 2 zamanlı, 50 cc’lik, Doğu Blok’u yapımı, 2 vitesli, scooterla motosiklet arası keyifli bir araçtı. Daha sonra 4 silindirli, “racing” denilen motorlara ilgi duymaya başladım. Ardından ailemden gizli, hayalimdeki spor motoru aldım.

Motosikletle dünya turu

23 yaşımda Amerika’da, motosikletli polis grubundan ders alma fırsatını buldum. 28 yaşımda Japonya’ya yerleştim. Dünyanın en zor motosiklet ehliyeti alınan ülkesi olarak bilinen Japonya’dan ehliyet almayı başardım. Orada enduro (her türlü hava, yol, coğrafya şartlarına uyumlululuk ve dayanıklılıkta üretilen motosiklet modeli) merakım başladı. 2000’de Türkiye’ye döndüm. Televizyonda yönetmenlik yaparken BMW Rider Academy’de eğitmenlik görevine başladım. Bir yandan da ‘Motokeyf’ adlı televizyon programım yayınlanıyordu. Bu sayede yüzlerce motosikleti test etme fırsatı buldum. Motosiklet tutkusu hayatıma girdiği andan itibaren bende bağımlılık yaptı. Sonunda bu bağımlılık, 10 yıllık televizyon kariyerimi noktalamama sebep yol açtı. Sadece motosiklete yönelme kararını almak tabii ki kolay olmadı. En zoru da dokuz yıl süren hazır maaşlı bir mesleği bırakıp sıfırdan bir işe başlama kararını almaktı. 2010’da eğitim, seyahat ve organizasyon şirketi Bike My World’ü kurduk. Başlangıç seviyesinden ileri off road enduro sürüşlerine kadar geniş bir yelpazede sürüş eğitimleri, yurtiçi-yurtdışı macera sürüşlerine kadar çeşitli organizasyonlar düzenliyoruz. Yamaha Riding Academy çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Canla başla çalışarak büyümeye, motorla dünyayı dolaşmaya, eğlenmeye devam ediyoruz.

RAHMİ BARUTÇU

Kravatını attı, kaskını taktı



19 yıl boyunca çalıştığı şirketten ayrılarak motosiklet sürüş teknikleri eğitmenliği yapmaya başlayan Rahmi Barutçu, Cem Yılmaz, Erdil Yaşaroğlu, Mirgün Cabas gibi ünlü isimlere de eğitim verdi. Motosiklet İleri Sürüş Teknikleri Uzmanı Barutçu, motosikletle 12 bin 800 kilometre yol alarak 25 günde İstanbul’dan Katmandu’ya ulaştı. Motorla uzak diyarlara seyahat etmenin tadını alınca da farklı ülkeleri gezmeyi sürdürüyor. Hayat felsefesi: “Dostum, korkma, aç kontağı, çık yola.” Rahmi Bey iflah olmaz sevgisini şöyle anlatıyor: “Motosiklete genç yaşlarda başlayan hevesim 1999’da vücut buldu. Yaşım olgunlaşmışken, doğru eğitim almadan motosiklete başlamanın yanlışlığı, beni muntazam sistemlerle motor öğrenme bilgisine itti. Böylece Avrupa’daki en üst seviye eğitmenlerden biri oldum. Ama bir yandan da büyük bir şirkette 19 yıldır profesyonel olarak çalışıyordum. Yani bildiğiniz; kravat, gömlek, üretim müdürü olarak masa başındaydım. Ama eğitim vermekten, motor kullanmaktan, seyahat etmekten de fevkalade keyif alıyordum. Bazen sabahı beklemeden, gecenin köründe, sıcak yatağımdan kalkıp motora atlıyor, birkaç tur atıp eve dönüyordum. Motor kullanmak, hafta sonlarında eğitim vermekten daha keyifliydi. Bir yıl boyunca düşündüm ve sonunda, şirketimle tüm bağlarımı koparttım. Yeni işimden aldığım tatmin, yaşadığım tüm sıkıntıları unutturdu. Aldığım olumlu tepkiler motive olmamı sağladı. 13 yıl ve kabaca milyon kilometre geçti, binlerce öğrenci de cabası. Binlerce dost, yüzlerce arkadaş, onlarca şehir...

İşimle tatmin ve gurur duyuyorum

Motosiklet sayesinde dünyanın birçok yerini gezme şansım oldu. Otomobil, uçak, ne ile giderseniz gidin, değişik ülkelerde motosikletle gezmenin değişikliğini ve tatminini sağlamıyor. İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Suriye, Lübnan, Ürdün, Çin, Güney Amerika ülkeleri... İnsanları tanımak, kendimi anlamak ve dinlemek için çok verimli bir tecrübe oldu. National Geographic seyredip oradaki insanların maceralarına ağzımın suyu akarak bakacağıma, daha da iyisini yapabilmemin tek yolu, motosiklet ve bana sunduğu ucu bucağı olmayan dünya oldu. Yaptığım işten çokça tatmin, yüklü miktarda gurur duyuyorum.

EVRİM DUYAR

Ölüm tehlikesi bile hevesini kırmadı



Babası, hatta dedesi motorcu olunca motosikletle haşır neşir olması kaçınılmazdı. Evrim Duyar 21 yaşındayken geçirdiği kaza sonucu ağır yaralanıp aylarca tedavi gördüğü hastaneden çıkınca “Hayat, sevmediğim bir yerde çalışacak kadar uzun değilmiş” diyerek hayalinin peşinden koştu. Çocukluktan itibaren yetenekli olduğu resim alanında aldığı eğitimi “airbrush” tekniğiyle (havalı püskürtmeyle yapılan resim tekniği) birleştirdi ve motosiklet, klasik otomobil, uçaklar, kasklar üzerine resim yapmaya başladı. Kısa sürede ilgili çevrelerde adını duyurdu. Zamanla motosiklet ve havacılık camiasında tanınmış bir “airbrush”çı olan Evrim Duyar’a kulak verelim:

Hayat uzun değilmiş

“Aileden bana bulaşan motosiklet tutkusu hayatımı yönlendirdi. Ölümden döndüm, motosikletten uzaklaşmayı bir saniye bile düşünmedim. Mezun olduktan sonra dış ticaret alanında faaliyet gösteren bir şirkette çalışmaya başladım. Ama aklım fikrim motosikletimde ve boyalarımdaydı. O dönem, internetteki yurt dışı motosiklet forumlarından birinde ‘airbrush’ tekniğinin, motosikletler üzerinde kullanımına dair örnekler gördüğüm an, ‘Evet, yapmam gereken iş kesinlikle bu’ dedim. Ne var ki yerleşik düzeni ve alışkanlıkları terk etmek kolay değildi. Nereden başlayacağımı, nasıl ilerleyeceğimi bilemedim. Kararım, bir yıl sonra geçirdiğim ağır motosiklet kazasına kadar rafta bekledi. 2002 Nisan’da yaşadığım kazayı bir sürü ameliyat, kırılan kemiklerime takılan platinler olarak özetleyebilirim. İki buçuk ay hastanede kaldım, koltuk değnekleriyle ayağa kalktım. Kazadan sonra fark ettim ki; hayat, sevmediğimiz bir işi yapacak ve tutkularımızı erteleyecek kadar uzun değil. İyileşince ilk işim istifa etmek ve ‘airbrush’ tekniğiyle motosiklet boyamaya girişmek oldu.

İki tekerlekli tablolar

İlk zamanlar zordu tabii. Bundan 10 yıl önceki Türkiye’de; henüz motosiklet programları yayınlanmıyorken ve internet kullanımı bu kadar yaygın değilken insanlara ‘Ben motosiklet üzerine resimler yapacağım” dediğinizde tuhaf tepkiler alabiliyordunuz. Yılmadım. 2006’da Balıkesir 9. Ana Jet Üssü’ndeki F104 anıt uçağını boyamamı istediler: Kobra temalı ‘airbrush’ çalışması yaptım. Çok beğenilince belediye başkanının talebiyle şehir merkezindeki F104’ü de boyadım. Duvar resimleri, cam üzerine figür derken, F16 pilotlarının kasklarını, filolarına uygun figürlerle boyamaya başladım. Türkiye’deki F16 pilotlarının çoğu benim boyadığım kasklarla uçuyor. NATO tatbikatı için Konya’ya gelen Birleşik Arap Emirlikleri’nin pilotları internetten bana ulaşıp kasklarını boyattırdı. Ayrıca Türk Yıldızları’nın kasklarını boyadığım için gururluyum.”

Haberin Devamı