Magazin 'Üşüdüğümde ve yorulduğumda küfrederim'

'Üşüdüğümde ve yorulduğumda küfrederim'

Paylaş
'Üşüdüğümde ve yorulduğumda küfrederim'

'Gönülçelen' dizisinin yıldızı Tuba Büyüküstün, Mecmua dergisi için senarist Mert Özkan'ın sorularını yanıtladı.

Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?

- Üniversitede okurken reklamlarda oynuyordum. Tomris Giritlioğlu da beni bu reklamlardan birinde görüp çağırdı. ıki proje vardı ama ben de tam o sırada diploma projemi hazırladığım için kabul edemedim.

Kostüm ve dekor tasarım bölümü...

- Evet. Daha sonra da Çağan Irmak’ın “Çemberimde Gül Oya” projesi çıktı. Benim de o dönemde çok ilgimi çeken bir yönetmendi. Ve kabul ettim.

Bu durumda kostüm ve dekor tasarımı artık bir seçenek değildi sanırım.

- O her zaman içimde olan bir şey aslında. Doğru zaman, doğru proje ve insanlarla hâlâ yapmak istiyorum. Bu tasarım kısmı insanın içindeyse gitmiyor zaten. Setin ışıkları, set işçileri tarafından ayarlanmaya başlanır.

Artık projeleri seçmeye başladığınız bir noktaya geldiğinizi düşünüyorum. Bir sonraki projeyi seçerken, nelere dikkat ediyorsunuz?

- Olabildiğince birbirinden farklı karakterleri seçmeye çalışıyorum. Bir Roman kızı, Antakya’daki bir toprak kızı, İstanbul’da zengin bir ailenin kızı, Urfa’da doğmuş ama ailesiyle İstanbul’a gelmiş bir kız. Kültür olarak da birbirinden farklı tipleri seçmeye çalışıyorum.

HASRET OLMAK İÇİN ROMAN DANSI ÖĞRENDİM

Rol için gerekli olan hazırlık dönemi nasıl geçiyor?

- “Gönülçelen”deki roman kızı mesela; tamamen bizden farklı hayatları var. Bir tarihleri var. Danslarını öğrenmek için Roman bir hocayla çalıştık. şive dersleri aldım. Evlerine gittik. Tüm tarihlerini araştırmam da epey uzun sürdü. Tüm bu çalışmalarım yaklaşık altı ay sürdü. Tabii karakterlerin bir fizyonomisi de var.

Çekim öncesi ritüelleriniz var mı?

- Yok galiba. Dizi çok uzun soluklu bir çalışma gerektiriyor. O karakter artık bedeninizin bir parçası oluyor. Sete geldiğinizde, o artık sizde hazır bulunuyor. Vücut, mimikler, her şey hazır oluyor.

Bu uzun süre oynadığınız karakterler, kendi sosyal yaşantınızı etkiliyor mu?

- Yok hayır, etkilemiyor. Sete geldiğim anda mesela; Hasret’in mimikleri var ya da Asi’nin mimikleri var. Hani onlar benden başka. Bazen şaşırıyorum hatta, nerden çıkıyor bunlar diye?

Kendinizi televizyonda izlemeyi seviyor musunuz?

- N’apmışım ne etmişim diye izliyorum. Daha iyi olabilmesi için, insanın kendini izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

DİZİ SEKTÖRÜNDE ŞARTLAR İNSANİ DEĞİL

Yaptığınız işi en çok zorlaştıran kısım hangisi?

- Yani, yok öyle bir şey...

Türkiye şartlarında...

- Ha tabi, çok daha iyi şartlarda çok daha kaliteli işler yapabilecekken, neden daha azıyla yetindiğimizi anlamıyorum. Haftada 90 dakika yerine 45 dakika çıkardığınızda, çok daha kaliteli sahneler çıkarabilecekken neden çok daha çabuk ve el yordamıyla iş yapıyoruz?

Sektörün şu andaki durumundan bahsedelim. Bir senarist beyin kanaması geçirdi, bir süre önce bir set çalışanı, çekimler sırasında hayatını kaybetti. Siz tüm bu durumu, bu garip çalışma saatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Evet. Yani bu insani bir şey değil.

Kulağa gerçek dışı geliyor.

- Hakikaten insanlık dışı. 68 saat uyumadığımızı biliyorum. Bu noktada, o insandan ne kadar iyi bir şey bekleyebilirsin ki... Bir oyuncunun yüzü ne kadar yerinde durabilir. Beyin ne kadar yerinde durabilir. Kameraman, yönetmen için de aynı şey geçerli. Sonuçta organlarınız yeterince iyi çalışmıyor, böyle bir durumda vücut ne kadar iyi çalışabilir?

FAS’TA KORUMASIZ GEZMEME İZİN VERİLMEDİ

Oyuncu ücretlerinin de bu gidişatta etkili olduğu söyleniyor.

- Şimdi şöyle bir şey var, medyada verilen oyuncu ücretleri doğru değil. Dolayısıyla ben buna gülüyorum sadece...

Bu görüşe karşısınız yani...

- Yani, şöyle diyebilirim... Yok ben buna yorum yapmak istemiyorum.

Peki. Geçelim... Fas’a gittiniz ve..?

- Bir firmanın Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki yüzü olmak için gittim Fas’a... Fas haricinde başka seyahatlerim de olacak.

Türkiye’deki popüler kültüre meraklılar. Nasıl geçti Fas tecrübeniz?

- Çok acayip geçti. Ben bu kadar beklemiyordum. Bayağı korumalar vardı çevremde. Ben koruma seven biri değilim. Daha özgür, daha tek başıma olmayı seviyorum. “Ben şuraya gideceğim ve koruma istemiyorum” dediğimde, kesinlikle izin vermediler. “Gerekirse iki koruma vereceğiz ama korumasız kesinlikle olmaz” dediler.

Fas’ın tansiyonu nasıl şu anda?

- Çok şekerler, çok tatlılar. Bir sorun yok. Sonuçta burası benim evim, burada insanlar her zaman beni görebiliyorlar. Oradaysa yolda gördüklerinde çok daha büyük tepkiler verebiliyorlar.

ÜŞÜDÜĞÜMDE VE YORULDUĞUMDA KÜFREDERİM

Birkaç hızlı soru... Sizi mutlu eden şeyler nelerdir?

- Sevdiğim insanların bana dokunması mutlu eder.

Bunu açalım biraz...

- Herkes farklı iletişim kurar. Mesela siz göz temasını bozmadan iletişim kuruyorsunuz, bir başkası başka şekilde, ben de sevdiğim insanlarla temas halinde olarak iletişim kurmaktan hoşlanıyorum.

Peki. En büyük kaygınız?

- Denizde köpekbalığıyla karşılaşmak.

Yapmaktan en çok keyif aldığınız, ama bir yandan da utanç duyduğunuz birşey var mı?

- Kemik sıyırmak.

Kemik sıyırmak?

- Evet.

Sizi en çok ne çileden çıkarır?

- İnsanların işini severek yapmaması. Sonuçta o işi severek yapacak bir sürü işsiz insan var.

Hangi durumlarda küfredersiniz? En sevdiğiniz küfür hangisi?

- Çok üşüdüğümde, yorulduğumda... Bir de kaza yapmak üzereyken.

Nedir o küfür?

- Yani üşümüyorum, yorgun değilim, kaza yapmak üzere de değilim. O yüzden söyleyemem.

4

Haberin Devamı