Pazar Postası 'Uyuşturucu denemedim çünkü istediğim zaman uçuyorum'
Paylaş
'Uyuşturucu denemedim çünkü istediğim zaman uçuyorum'

Ünlü modacı Bahar Korçan'ı kendi ağzından yaşam öyküsünü dinledik...

Röportaj: Seral Cumalı
scumali@posta.com.tr

Neden böyle bir kitap?

Okuyanus Yayınevi’yle epeydir aklımızda bir kitap yapmak vardı. Her koleksiyonumun muhakkak bir şiiri, bir hikayesi var. Çünkü anlatmak istediğim bir şeyler var. Moda sadece anlatmak istediğim şeylere bir aracı. Aslında ben nasıl bir yolculuktayım insanlar bunu biraz algılasın istedim...

Yolculuğunuz nasıl başladı, nasıl bir çocukluktu?

Çocukluk şekillendiriyor insanı. Çok keyifli bir çocukluk geçirdim. Bostancı’da doğup büyüdüm. İstanbul’un, denizin son temiz günleriydi. Hep tekne vardı, bahçeli bir evde oturuyorduk. Sabah güneş doğarken kırlangıç avlayan ender çocuklardanım. Şimdi kırlangıç balığı bile yok.
Doğal ortamın içinde neyin nasıl işlediğini anlayarak büyüdüm. Sonraki kurgu da onun üzerine oldu. Doğa benim hala tutkum. Çünkü her şey orada saklı aslında.

Neler hayal ederdiniz o yıllarda?

Babam amatör resim yapar, annem güzel dikiş dikerdi. İkisinin karmasıyım. Hep bir şeyler çizerdim. Bebekle oynayayım değil bebek ne giysin derdindeydim.
Kağıt bebeklere elbise yapardım. 70’lerde moda yoktu, moda dergisi yoktu, Mimar Sinan’da böyle bir bölüm de yoktu. Ama ben moda tasarımcısı olmaya karar verdim.

Terziler vardı o yıllarda...

Terzi Mualla vardı, sonra Yıldırım Mayruk, Vural Gökçaylı, Cemil İpekçi çıktı. Neslihan Yargıcı, moda dünyası için çok önemlidir. Simsiyah giymiş bir kadın bir anda bir kapı açmıştır. Bir stil yaratmıştır.

Çok uzun zaman önceden bahsetmiyorum. Modayı anladık, hazmettik zannediyoruz ama aslında çok yeni. Kitabın çıkmasının sebeplerinden biri de bu...

Kitapta anlattığınız masalda kendinizden “Kız güzelmiş güzel olmasına da garipmiş birazcık” diyerek söz ediyorsunuz. Ne gariplik var?

Evet biraz garip olduğumu düşünüyorum. Aslında belki de değil ama herkesin kabul ettiği normal olan dışındaki yan kollara deli ya da garip veya kafayı yemiş denir ya. Ben o yan kollardan birinde yapıyorum bu yolculuğu.
Oralarda yaşayınca hep antenleriniz açık oluyor. Ben başka bir taraflara gidiyorum geliyorum. Hayatımda hiç sigara içmedim, içki iki kadehten fazla içemem, uyuşturucu denemedim. Çünkü gerek yok, zaten istediğim zaman her yere uçuyorum. Küçüklüğümde de hep bir şeyler görürdüm.
Başka boyutlar var, onların arasında yolculuk ederdim. Rüyalarım hep çıkardı. Annem de, halam da, kızım da öyle. Bizim ailede algı genişliği vardır. Ya da cadılık veya paganlık! Bilinenin ötesinde bir şey var, Mesela periler bence var...

Dünyanın bu tarafı nasıl?

Bu haliyle çok tatlı değil. Çok kötü bir sistem kurmuşuz. Dini inançlar sistemi, devlet sistemi yanlış, çoğu evrene uymuyor. Biz de kendi içimizde ‘öyleymiş gibi’ yapıyoruz.

Onun için mi kitapta kendinizi masal şeklinde anlatıyorsunuz?

Masallara sığınmak, onların bir parça gerçek olduğuna inanmak hoşuma gidiyor.

Bahar Korçan markası nasıl gerçekleşti?

Markalaşma kelimesi, ‘moda tasarımcısı’ ünvanı yoktu. Stilist ya da modelist denir, ikisini bile karıştırırlardı. Böyle bir ortamda, ‘Bahar Korçan İstanbul’ markasını yaratacağım” dedim. Bunda ilk çalıştığım yer olan Vakko’nun vermiş olduğu kültür ve benim bu garip hallerimin avantajı var.
İTKİB yarışmasında birinci oldum, çok az param var. Nişantaşı’ndaki yeri tuttum, kirasını ödedim,iki makina aldık, oturduk babamla kahve içiyoruz. Babam, “Peki şimdi ne olacak?” dedi. Öbür ayın kirası yok. “Bilmiyorum ama çok iyi şeyler olacak” dedim.

Bunu anlatınca şimdi ben bile ürküyorum. O binada 18 yıl kaldım, o yoldan ve o yolculuktan o kadar emindim ki. Yurtdışındaki örneklerinde de öyle, bir deli inanmış bir şey olmuş...

İkinci mucize anne olmak! Kızınızın yolculuğu nereye?

Allah’ıma şükür moda tasarımcısı olmayacak diyorum.

Niye?

Bir eve bir tasarımcı yeter. Lal görsel tasarımı kuvvetli bir çocuk. Senaryo ve kitap yazmak, film yönetmeni olmak istiyor. Şu an üniversiteye hazırlanıyor.

Eşiniz Cem Görk bale sanatçısı, siz moda tasarımcısı. Nasıl buluştunuz?

Beyhan Murphy 98’de Ankara Modern Dans Topluluğu’nda Afife Jale’yi sahneleyecekti. Kostümlerini yapmamı istedi. Ben dans kostümü yapmayı çok seviyorum. Cem’le sahnede tanıştık. Birbirimize baktık ve kilitlendik. Hakikaten mucizeydi. Ondan sonrası hızla geldi. O seneden 2005’e kadar beraber yaşadık, 2005’te de evlendik.

Evliliğe nasıl karar verdiniz?

Bodrum Bale Festivali’ne gitmiştik, bir cumartesi akşamıydı. Lal de yanımızdaydı. “Ya ben büyüdüm, benim için evlenmiyorsanız Allahaşkına artık tutmayayım sizi” dedi. Bir anda karar verdik. Cumartesi karar verdik, pazartesi orada evlenmiştik.

Nasıl bir törendi?

Bir arkadaşımız teknesini verdi. Belediye Başkanı tanıdıktı. Gelinlik falan yok. Bir beyaz tişörtle keten pantolon vardı. “Bari duvak gibi bir şey yapayım, çiçek miçek koyayım” dedim. Annemle Bodrum’a çıktık bir şey bulamadık. Taç Perde’ye girdik, beyaz tül perde bitmiş, son topun üç metresi kalmıştı.
O da delik deşikti. Onu aldım, diktim, bir şeyler yaptım. Annem ölüyor gülmekten, “Bahar Korçan, Taç Perde’den tül alıp evleniyor, kimse inanmaz” diye. Babam da bahçeden begonvil topladı, gelin çiçeğim de oydu. Yalınayak evlendim.

Neden yalınayak?

Hep yalınayak evlenmek isterdim. Çok doğal olsun istiyorum. Hayatı ne kadar planlarsanız o olmuyor ya bu çok hüzün veriyor bana. O kadar hazırlık yapıp son anda vazgeçenler ya da iki ay sonra boşananlar gördüm. Bizimki doğal olsun, özgür olsun, ayakkabı bile giymeyeyim, yalınayak olsun diyordum.
Allah nasip etti hakikaten öyle oldu. Cem benim ikinci eşim, evrenin huzurunda “Bu adama aşığım, onunla birlikte olmak istiyorum” demek de bir evlilik yeminidir zaten.
Onun üzerine yapılan her şey zaten bizim kendi kendimizi aldatmamız. Gelinler o kadar detayın içinde mutsuz oluyor, ben ona üzülüyorum. Bırak rahat ol, sevdiğin adamı alıyorsun daha güzel bir şey var mı?

Aranızdaki 12 yaşlık fark sorun olmadı mı?

Birlikte yemeğe ilk çıkışımızdı ve yaşlarımızı bilmiyorduk. Ben onu daha büyük zannediyordum, o da beni daha küçük zannediyormuş. Toplama çıkarma yaptık, yemin ediyorum 10 saniye falan sürdü, sonra birbirimize baktık, “Amaan hiç önemli değil” dedik aynı anda.
Ve birlikte yürüdük, bir daha da hiç bunun konusu olmadı. Anlamı yok çünkü. Eğer siz kafayı takıyorsanız hayat zehir olabilir. Üstelik iyi yanları da var yaş farkının. ‘Aramızdaki yaş farkı hayatımıza artı katıyor’

Neler?

Ben ondan daha önce hayata başladığım için tecrübem hayatımıza artı katıyor. O benden genç olduğu için benim göremediğim başka kapıları Cem görüyor. O da benim hayatıma artı oluyor. Bunu böyle düşününce hakikaten yaş farkının önemli olmadığını anlıyorsunuz.

Neden çocuk yapmadınız?

Cem hayatımıza girdiğinde kızım Lal 6 yaşındaydı. Cem’i kabul etmeye hazır değildi. Sonra bir çocuk daha yapmak zor geldi. Bir ara istedim, Cem’le oturduk konuştuk; çocuğu kaliteli ve iyi yetiştirmek istiyorsanız maddi manevi büyük bir faturası var. Baktık ki biz bir çocuğa ancak yetebileceğiz, böyle kalsın diye ortaklaşa bir karar verdik.

Kitabınızda; “Dipler önemlidir. Dibe vurulur. Dipten çıkılır” diye bir not var. Çok dibe vurdunuz mu?

Çok vurdum. O notu yazdığımda iş anlamında bir dipti. O dönem en sevdiğim koleksiyonumu çıkardım. Dibe vurmadan tekrar çıkamıyorsun yukarı.

2010 yaz koleksiyonunuz ‘Kabullen ya da Değiştir’de neler var?

Ana renk beyaz. Lal’in çizdiği güzel figürler ve iki ana grup var; Biri kabullenen kadınlar, diğeri değiştirip başka diyara ait olan melekler. Felsefesi bu kadar ağır ama hafif çizimler var. Bambu elyaftan tişörtler ve özel el dokusundan elbiseler yaptık. Mezuniyet kıyafetlerinde kızların hayal ettiği drapeler yok; altın kanatlar var. Umarım severler...

Yaşamınızı ve tasarımlarınızı üzerine kurduğunuz felsefeniz nedir?

İnandığım ‘Bir’ felsefesi, her şeyin bir olduğunu anlatır. Her şeyin ve herkesin soluk almak için eşit hakkı var. İnsan olarak bir üstünlüğümüz yok ama bu kadar mı kötü kullanılır dünya? Ve daha da kötü tepki verecek! Tüketime dayalı bir iş yaptığım için bunun felsefesini oturtturmak da benim görevim.

Nasıl oturtuyorsunuz?

Doğal malzeme, organik koton kullanıyorum. Yaptıklarım zamansızdır. Müşteri 15 sene evvel yaptığım işi getirir, düzeltiriz, tekrar giyer. Tasarımcı malı, satılabilir fiyata ve doğaya saygılı olmalı.

“Bir şeyler anlatmaya çalışıyorum” diyorsunuz. Anlatabiliyor musunuz?

Hiç anladıklarını zannetmiyorum beni. Ailenin dışında ilk defa size itiraf ediyorum: “Kabullen ya da Değiştir”, bence sorgulanması gereken çok protest bir koleksiyondu.
Bulunduğumuz ortam, siyasi pozisyonlar, Türkiye’nin bir türlü demokrasiyi anlayamayışı, dinler arası saçma sapan ayırımların yer aldığı çok protest bir durum vardı.
İstanbul Fashion Days’in ilk organizasyonuydu ve satış kaygısını düşünmeden bu konsepte yönelik bir koleksiyon yaptım. Defileden sonra bir Allah’ın kulu bana soru sormadı. Ya bir kişi de anlamaz mı? Sonra, “Bahar üzülme. Zaten sen ileride bir şey yapıyorsun, bir şey anlatmaya çalışıyorsun. Herhalde bir gün anlarlar” dedim.

Bu dünyaya ait değilim gibi mi hissediyorsunuz?

Aynen öyle. Moda bu sene de pembe giyelim olmamalı. Sanatçı olarak bir mesaj vermeliyim. Benim modaya karşı bile protest bir duruşum var. Birazcık anlamalarını istiyorum...

6

Haberin Devamı