Selcen Doğan Ağakay Yanlışlardan öğrenilecek doğrular
HABERİ PAYLAŞ

Yanlışlardan öğrenilecek doğrular

Hükümeti eleştirmenin tabu olduğu bu dönemde, daha çok ihtiyaç var ‘iddialı’ bir muhalefete. O yüzden hepimizin gözü ana muhalefet partisi genel başkanının üzerinde. Hal böyle olunca, Kılıçdaroğlu ‘siyaseten yanlış’ olanı yaptığında gözümüze batıyor işte.
Misal, 2011 Bütçe Görüşmeleri’nde, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yolsuzluk yaptığını iddia etmesi, ‘siyaseten yanlış’tı. Çünkü ‘bütçe’, parlamentoların varlık sebebidir. Böylesine önemli bir gündemin ağırlığına uymadı bu mesele. İlla ki konuşulacaktı bu yolsuzluk iddiası ama hem yeri değildi hem de bunu dile getiren Kılıçdaroğlu değil, ekibinden biri olsaydı daha doğru olurdu.
Partisinin kurultayında yaptığı konuşmaya gelince, ekonomiden, işsizlikten, emeklilerden bahsetmesine sevindik önce. Her yoksul aileye asgari ücret kadar aylık yardım; emeklilere intibak yasası; mazotta ÖTV’nin kaldırılmasını vaat etmesi iyi, hoş da, sorulunca kendisine ‘Bunları yapmak için parayı nerden bulacaksın?’ diye, cevabı duyar duymaz düştü yüzümüz aşağıya.
‘Benim adım Kemal, bulacağım diyorsam bulurum’ cevabı hayal kırıklığı yarattı. Her konuda belgelerle, raporlarla, detaylarla konuşan Kılıçdaroğlu, nasıl olurdu da en somut konuda bu kadar soyut konuşurdu?
Kimbilir belki de ‘siyaseten doğru’ olmayı öğrenmenin tek yolu, ‘siyaseten yanlış’ olanlardan çıkarılan derslerdir sadece.
Tabii, eleştiriye tahammülü olanlara...

Haberin Devamı

Çakma kültürünün başkenti

Haberin başlığı oldukça gizemli: Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nda İntihal Şüphesi’. ‘İntihal’ daha çok akademik dünyanın aşina olduğu bir kelime. Başkalarına ait ifade, buluş ve düşünceleri kendinize aitmiş gibi göstermeniz manasına geliyor. Bir nevi hırsızlık yani, ‘aşırma’.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında, ilgili ajansın maddi desteğiyle çekilen ‘İstanbul’da Kutsal Günler’ belgeselinin ‘İstanbul’da Bayram Coşkusu’ projesinden çalıntı olduğu iddia ediliyor şimdi. Projenin sahibi, Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na başvurduklarını, projeyi ajansa teslim ettiklerini, ancak sponsor desteğinin yetersizliği nedeniyle onay alamadıklarını açıklıyor. Ve ajansa teslim ettiği projeyle büyük benzerlikler gösteren belgeseli fikri hakların ihlali nedeniyle dava edeceğini söylüyor.
Şaşırdık mı? Ne şaşıracağız ki? Burası ‘intihal’ler ülkesi değil mi? Filmlerimizin, dizilerimizin, yarışma programlarımızın hemen hepsi ‘intihal’ değil mi? O kadar uzağa gitmeye gerek yok, öğrencilerimiz internetten kesip yapıştırdıkları projeleri kendilerininmiş gibi sunmuyorlar mı? Öğretim üyelerimizin eserlerinin önemli bir kısmı başkalarının fikir ve buluşlarını içermiyor mu?
Kültür Başkenti Ajansı’na dönecek olursak, 4 milyon TL gibi sağlam bir parayla çektirdikleri ‘Sultanın Sırrı’ filmi de ‘Çakma Da Vinci Şifresi’ havasında değil mi?
Velhasıl kelam, Kültür Başkenti çerçevesinde kendi kültürümüzü göstermiş olduk. Eh, ne yapalım, bizim başkentin kültürü böyle. İster ‘intihal’ deyin ister ‘çakma’, idare edin işte...

Haberin Devamı

Keşke herkes kürk alabilse

Son zamanların en eğlenceli magazin konusu bu olsa gerek. Resmen karikatür tadında.
Sosyetik güzel Selin İmer, kürk giydiği için kendisini eleştiren gazeteci Melis Alphan’a Twitter’da şu cevabı verir: ‘Şuna ‘Param yetmiyor’ desene, konuşturuyorlar zorla, hayvanı ben mi katlettim?’.
Yazık ki güzel kızımızı bu çıkışının ardından korku sarar. Hayvanseverlerden büyük tepki gördüğü için tek başına sokağa çıkamaz olur. Bu durum onu çok şaşırtır ve hayvan barınaklarına destek olabilmek adına, bugüne kadar yaptıklarının bilinmemesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirir. Eleştirilmesinin sebebini ise tamamen kişisel kıskançlıklara bağlar.
‘Hem hayvanları severim hem de kürkümle gezerim’ tarzı bir duruş varsa, herhalde bir tek bizim sosyetede vardır. O yüzden de kürküyle salına salına dolaşabilmektedir. Allah vermeye, bir de New York’ta falan böyle dolaşmaya kalksa, kimbilir nelere maruz kalır!
Neyse canım, ‘nouveau riche’ (yeni zenginler) kesiminde olur böyle vakalar.
Keşke herkesin parası kürk almaya yetse de, hiç yaşanmasa böyle şeyler(!)

Haberin Devamı

Haftanın notları

-Zuhal Topal’la İzdivaç’ programına katılan damat adayı Musa Bey ekrandayken, reji bir anda stüdyoya korku filmi müziği girince seyirciler şaşkınlığa uğramış. Meğerse damat adayı cinayet masası ekipleri tarafından birkaç kişiyi öldürmek suçuyla aranıyormuş. Bunun ortaya çıkması üzerine Musa Bey ‘Eğer öyle bir şey varsa gelip beni buradan alsınlar’ demiş.
(İzdivaç programları tam anlamıyla ‘Ne ararsan var’ pazarına döndü. Yatak odası sırlarını anlatan sözde muhafazakar hanımlardan, cinayet zanlılarına, yirmilik kızlara talip olan dedelerden, ‘Evi, arabası, geliri olsun, gerisi önemli değil’ diyen gencecik kızlara kadar herkes orada. Bir yandan göbek havası, bir yandan korku filmi müziği, her şey bir arada, adeta Lunapark havasında).

-Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir üniversite açılışında yaptığı konuşmada gençlere bu ülkeyi sevmelerini, anne babalarına saygılı olmalarını, arkadaşlarını çok sevmelerini, her akşam 15-20 sayfa kitap okumadan yatmamalarını tavsiye etmiş. Okumanın önemine değinen Arınç, gençleri Beren Saat’i tanıdıklarını ama Egemen Bağış’ı tanımadıklarını söyleyerek eleştirip, popüler kültürü yermiş. (Arınç’ın yirmili yaşlarını süren gençlere yaptığı ‘Dişinizi fırçalamadan yatmayın’ kıvamındaki öğütlerini düşünecek olursak, gençlerin Egemen Bağış yerine Beren Saat’i tanımalarını garipsemesine şaşırmamak gerek. Eh, popüler kültüre yüklenmek kolay, tu kaka zaten. ‘Gençler ille de tüm siyasetçileri tanısınlar’ diyorlarsa, gençlerin hayatlarına dokunan icraatlar yapmalarını tavsiye edeceğiz biz de onlara).

(Bu yazı 26 Aralık 2010 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder