Mehmet Ali Birand Yargıda büyük bir rezalet yaşanıyor...
HABERİ PAYLAŞ

Yargıda büyük bir rezalet yaşanıyor...

Haberin Devamı

Kamuoyunun önemli bir kesiminde şok yaşanıyor. Balyoz davasından tutuklu 19 sanık geçen hafta serbest bırakılmıştı.
12’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin Nöbetçi Hakimi Oktay Kuban, sanıklar hakkında “kuvvetli suç şüphesi” bulunmadığı ve kaçma ihtimallerinin de olmadığı gerekçesiyle serbest bırakma kararı almıştı.
3 gün sonra tam tersi karar çıktı.
Aynı mahkemenin üç hakimi, savcıların itirazı üzerine toplandı ve oybirliğiyle, Nöbetçi Hakim Kuban’ın takdir hakkını “sınırsız, sorumsuz ve keyfi” kullandığını belirtip, serbest bırakılanların tekrar tutuklanmasına karar verdi. Kuban’ın daha önce serbest bıraktığı iki muvazzaf generalin de tutuklanıp cezaevine konulmasını istedi.
Adalet Bakanlığı’ndan, kim olduğu belirlenmeyen bir yetkilinin “Çetenin hakimleri de varmış” gibi bir söz söylemesi de, bütün bu gelişmelere tuz biber ekti. Bu insanlar neden bırakıldılar, şimdi neden tekrar tutuklandılar?
Buna çifte standart denmez de, neye denir? Kamuoyu kime inanacak?
Demek ki, herkesin kendine göre bir hakimi var ve objektif değerlendirmelere göre değil, kim neredense ona göre kararlar veriliyor.
Kamuoyundaki “bağımsız yargı” tartışması da, bu gelişmeden sonra farklı yorumlanacaktır.
Anayasa değişikliği, yargı bağımsızlığını yok edecek deniyor.
Peki bugün yargı gerçekten bağımsız mı?
Ben inanmıyorum.
Son bir not daha:
Bu köşede defalarca yazdım. Ben özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tutuklu yargılamanın çok abartıldığına inanıyorum. Gereksiz şekilde insanları hapislerde süründürüyoruz. Kaçma ihtimali olmayanlara adeta eziyet ediyoruz. Suçlu olanlar, cezalarını bulsunlar. Üstelik çok suçlu olan da var. Ancak kamuoyundaki “kurunun yanında yaşların da yandığı” kuşkusunun giderek yaygınlaştığı da bilinmeli.

Ak Parti her olasılıkta kazanıyor, ancak...
Yaşananlara bakınca, hepimiz geriliyoruz. Sürekli şekilde kavga içindeyiz. Sürekli şekilde bir şeyler değiştirilmeye çalışılıyor.
Sürekli şekilde gerilim yaşıyoruz.
Ak Parti, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana alıştığımız bir düzeni değiştiriyor. Bunun adına ister demokratikleşme deyin, isterseniz dindarlaşma deyin, ne derseniz deyin Türkiye değişim içinde. Şimdiye kadar da hiçbir sivil iktidar, sosyal ve siyasal yaşamı böylesine temelden değiştirmeyi denemedi. Bir tek Turgut Özal, ekonomik anlayışta devrim uyguladı, o kadar. Geriye kalan siyasal değişiklikleri hep askeri yönetimler yaptı.
Yaşanan kavganın temelinde de bu yatıyor.
Ak Parti düzeni değiştiriyor, muhalefet de buna direniyor. Biraz dışarıdan bakarak analiz edersek, sürecin her şeye rağmen yürüdüğünü ve iktidar partisinin tüm direnişe rağmen, çoğunluğunu kullanarak istediğini elde etmekte olduğunu görüyoruz. Tabii, hem Türkiye, hem de uluslararası koşulları iyi kullanıyorlar.
Muhalefet ise, kamuoyunun gözünde, sadece itiraz ediyor. Yeni bir öneri getirmeden, meydan muharebesi veriyor. Her konuya tepki gösteriyor. En basit ve doğru adımları da durdurmaya çalıştığından dolayı istediği kamu desteğini bulamıyor. Anayasa değişikliğinde şu geldiğimiz noktaya bakarsak, nereye gittiğimizi ve kimin kazanma şansının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Ak Parti, gündemi öylesine kendi kontrolüne aldı ki, neredeyse 2011 seçimlerine kadarki dönemi yönetebilecek noktaya geldi. Bu mücadeleden de, her halükârda kazançlı çıkmaya hazırlanıyor.

1. MECLİS’TEN ÇIKMAZSA, MUHALEFETİ SUÇLAYACAK:
Değişiklik teklifi Meclis’te yeterli oy bulamadığı taktirde, muhalefet bunu iktidar partisinin bir hezimeti olarak gösterecek, ancak Ak Parti de, muhalefet partilerini demokratikleşme çabalarını engellemekle suçlayacak. Paketin içindeki yargı bölümü ile ilgili tartışmayı halkın anlayabilmesi zor. Ak Parti, kendi içinden vereceği fireleri bile “çürük elmalar” diye niteleyip kendini kurtarabilecek.

2. ANAYASA MAHKEMESİ DURDURURSA YİNE SUÇLAYACAK:
İkinci olasılık, yani Meclis’ten geçip referanduma giderken Anayasa Mahkemesi engeline takılması. O zaman da gerekçe hazır. Anayasa Mahkemesi’nin, statükoyu korumak, gücünü azaltmamak için böyle davrandığını söyleyecek ve genel seçimlere “değişim getirmek isterken engellenen mağdur parti” olarak gidecek.

3. REFERANDUMDA MAĞLUBİYET OLMAYACAK:
Eğer Anayasa teklifi referanduma kadar giderse, Ak Parti’nin, sandıkta ret oyu ile karşılaşması söz konusu olamaz. Belki kabul ve ret oyları arasındaki oran düşük olabilir, ancak iktidar kolaylıkla ZAFER ilan edebilecek bir oy sağlar. Peki neden? Ak Parti neden böylesine bir kavganın içine giriyor?
Gündemi kontrolünde tutabiliyor ve istediğini yaptırabilen bir konumda olduğunu kamuoyuna gösteriyor. Genel seçimlere gitmeden önce adeta bir güven oylaması yapıyor ve kazanıyor. Bir nevi, 2011 seçimlerini güvenceye alıyor.
ANCAK, bütün bu kavgaların ülkeye getirdiği bir gerilim ve daha da önemlisi bir cepheleşme faturası var ki, Ak Parti’nin bunu da düşünmesi gerekir. ARTIK yetti. Bu toplumun bir süre için dinlenmesi ve karşılıklı açılan yaraların sarılması kaçınılmazlaşıyor. ACABA, iktidar partisi bu durumun farkında mı?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder