Giriş
Madrid'in lezzet durakları
Dünya yemek tarihinin en eski restoranları olarak günümüze gelmiş 12 restoran ve taberna var Madrid'de. Ortak özellikleri ise; 100 yılı aşmış olmaları, tamamen yerel malzeme ve geleneksel Madrid mutfağını uygalamaları
Dünya yemek tarihinin en eski restoranları olarak günümüze gelmiş 12 restoran ve taberna var Madrid'de. Ortak özellikleri ise; 100 yılı aşmış olmaları, tamamen yerel malzeme ve geleneksel Madrid mutfağını uygalamaları çAĞRI BİLGİN/POSTA
İspanya'nın yemek sahnesi güçlü kenti Madrid'de lezzet arayışına çıktık. İspanyol mutfağındaki pekçok yemeği iyi örnekleriyle Katolik İspanya'nın yüzü olan Madrid'de ve en az 100 yaşındaki restoranlarda bulmak için... Etstur'un 100 yıllık restoran ve tabernaları (barı olan atıştırmalığı bol küçük restoranlar) kapsayan kasım ayından itibaren başlayacak tur programının basın tanıtımına katıldık. İspanyol mutfağının tadına baktığımız tur boyunca ve Madrid'in özel yerlerini görme fırsatı da bulduk. 'Yemek festivali' tadındaki pazarları, atıştırmalık yani tapaslı ayak üstü barları, meydanları, müzeleri ve sabaha kadar uyumayan insanlarıyla, 'Ben neden hep Barcelona'ya gittim de buraya gelmedim' dedirten bir şehir Madrid.
Klasik ülke ve şehir turlarının dışına çıkmak isteyen insanlara yeni alternatifler sunan Etstur, seyahat ve lezzeti birleştiren 'Madrid'de 100 yıllık Restoranlar' turu o nedenle ilgi çekici. Dünya yemek tarihinin en eski restoranları olarak, günümüze kadar gelmiş 12 restoran ve taberna var bu turda. Ortak özellikleri ise; 100 yılı aşmış olmaları, tamamen yerel malzeme kullanıyor olmaları, geleneksel Madrid mutfağını uyguluyor olmaları geliyor.
Kahvaltı kültürü pek yok Madrid'de genelde hayat yemek üzerine kuruludur. Sabah kahvaltı kültürü pek olmayan bu şehirde hayat aslında öğleden sonra başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar devam eder. Sabah kahvaltısı vermeyen bir otelde konaklıyorsanız kahvaltı için dışarıda pek de fazla seçenek bulamayacağınız bilseniz iyi olur. Belki bir tost ya da omletle güne başlayabilirsiniz. Madrid 'de öğle yemekleri ise oldukça uzun ve ana yemek havasında geçer. Hatta öğle yemeğinin başladığı 14:00 ile 17:00 saatleri arasında bir çok dükkanın kapalı olduğunu görürsünüz. Akşam yemekleri ise tam bir şölen havasında geçer. Normalde 20:00 civarında başlayan akşam yemeğine aslında saat 22:00 den önce pek kimse gelmez. Akşam yemeği genelde tapas barlarda yapılır ve sabahın 3 'üne ya da 4'üne kadar s&uu
Botin'de süt kuzusu ve kuşkonmaz Gezgin Şef İnci özay Hatipoğlu eşliğinde Madrid'in en eski restoranlarını keşfetmeye başladık. En az 3 kuşak boyunca aynı aileler tarafından işletilen dünyaca ünlü restoranlar gerçekten çok etkileyici. Mesela, odun ateşinde pişirilmiş Süt Kuzusu için 1725 kuruluş tarihli Botin'deydik. Burası Guinness rekorlar kitabına göre dünyanın en eski restoranı olarak geçiyor ve ünlü edebiyatçı Earnst Hemingway'in çok sık yemek yediğini de gururla söylüyorlar. Botin'de kuzu kadar süt domuzu da meşhur. O da odun ateşinde pişiriliyor. Botin'a has başka bir reçete mayanoz ile servis edilen kuşkonmaz ise parmak yedirten cinsten. Neredeyse 300 yıldır aynen duran bu restoranın müze niteliğinde bir şarap mahzeni varki, insan kendini dönem filmlerinin içinde buluyor.
Boğa kuyruğunu tek geçerim Madrid'in en meşhur ana yemeği ise boğa kuyruğu. Boğa kuyruğu adından da anlaşılacağı gibi boğanın kuyruğundan yapılan mantar, soğan, sarımsak, krema, şarap ve baharatlarla harmanlanılarak pişirilen bir et yemeği. çok eski bir gelenek, arenalarda matadorlar tarafından öldürülen boğalar bunlar... Rabo de Toro dedikleri ağır pişirilmiş Madrid usulu Boğa Kuyruğu yemek için bu kez 1827 tarihli Casa Alberto'daydık. Bir zamanlar ünlü yazar Miguel de Cervantes'in yaşadığı binanın alt katında olan mekan, hala aynı yerinde.
Flamenko ve ahtapot La Taberna de Antonio Sanchez'de alıyoruz soluğu. Burası 1830'dan beri ayakta kalan bir başka lezzet durağı. Bu tabernada bizi nefis bir Flamenko gösterisi karşılıyor. Tabernanın şimdiki kuşaktan sahibi orta yaşlı güzel bir kadın. Tüm müşterileriyle yakından ilgilenen patron, restoranına tutkuyla bağlı. Zeytinyağlı dilimlenmiş patates dilimleri üzerinde servis edilen ahtapotun tadı hala damağımda.
"Diğer lezzet durakları: İspanyol Edebiyatı'nın kalbi niteliğinde olan, ünlü yazar ve ressamların buluşma adresi, elmalı payı ile ünlü Cafe Gijon 1888, kral ve kraliçeler ile devlet başkanlarının, özel odalarda kapalı kapılar ardında, yemeklerinin keyfini çıkarırken, diplomatik sırların konuşulduğu ve geleneksel işkembe Callas yenildiği Lhardy 1839, Casa Pedro 1702, Malacatin 1895, Posada de La Villa 1642, La Taberna de Antonio Sanchez 1830 ve son olarak Casa Ciriaco 1887 ise listedeki diğer mekanlar. Bütün bunlar geleneği çok eskilere dayanan bu özel lezzetlerden sadece bazıları. Bence tüm bunları not edin, fazlasını da bu turda siz keşfedin. Listeye bakınca, "Posada de La Villa, Botin' den bile eski. Niye o Guinness Rekorlar Kitabı' na giremedi?" diyebilirsiniz. Aynı soruyu biz de yönelttik 'Gezgin şef'imize. İnci Hatipoğlu'n
Mercado San Miguel'e kaynayın! Bir de Mercado San Miguel, şehir merkezinde, en büyük meydan olan Plaza Mayor'un yanında. Mimari olarak da oldukça güzel bir bina ve içerisinde küçük küçük büfeler diyebileceğim yerler var ve onların barlarında sergiledikleri tapaslar, sangria satan yerler, ekmek ve pasta satan yerler, balıkçılar ve meyve satanlar var. Hepsinden ayrı ayrı küçük şeyler alarak yiyebilir tatlarına bakabilirsiniz. Ayrı bir alanda buralardan aldıklarınızı oturup yemek için mevcut ama ispanyollar genellikle ayakta yemeyi tercih ediyorlar heralde. Aslında kısaca bahsedecek olursak Madrid yeme içme konusunda mükemmel bir şehirdir. Her zevke hitap eden keyifli bir mutfağı vardır. Tapas barları tabernalarda ya da restoranlarında bir akşam yemeği yemenin veya bir fincan kahve içmenin keyfi adeta bir başkadır.
