Yaşam 'Yerinde sayanları yermiş canavarlar'

'Yerinde sayanları yermiş canavarlar'

Paylaş
'Yerinde sayanları yermiş canavarlar'

Onu ilk kez “Benim Annem Bir Melek” dizisinde Hasıla rolünde izledik. Ardından “Eyvah Eyvah” ve “Güneşi Gördüm” de rolleri oldu. Ardından başka dizilerde ve son olarak da “Beni Böyle Sev” isimli dizide Fahriye rolünde gördük.Bâlâ Atabek aynı zamanda bir fotoğrafçı, “111 Kadın Fotoğrafçı” projesinde yer aldı ve “İtalyan Gölgeleri” isimli bir de sergi gerçekleştirdi. Şimdilerde ise çok sevimli bir şarkısı var: Canavar. İşte bu şarkı üzerinden Bâlâ'nın penceresinden bakmaya kimi zaman da bu pencereden kendimizi görmeye çalıştık…

Röportaj : NECATİ EKER

Haberin Devamı

Fotoğraflar: MARSHA FRANCO ve ÖZGE CÖNE

startFlvPlayer_PostaV2("divFlvPlayer24049","24049","201411","24049-219849.jpg","1", "0","Bala Atabek- Canavar");

- Seni dizilerden tanıyoruz. 2 tane de uzun metraj sinema filminde oynadın. Single çalışması sürpriz oldu. Planların dâhilinde olan bir şey miydi yoksa kendine de mi sürpriz yaptın?

Kendime de sürpriz oldu. Bazen size sizden daha fazla inanan insanların etrafınızda olması güzel oluyor. Her zaman söylüyorum, müzisyen değilim, oyuncuyum ama müzik çocukluğumdan beri benim için iyi bir eğlence biçimi, evde arkadaşlarımla biz bize takılırken yaptığımız bir rahatlama şekli. Bunun bu şekilde profesyonel bir adıma dönüşmesi tabii ki sürpriz oldu. Bunda Marsha Franco ve Bora Küçükyılmaz’ın parmağı var. Birlikte müzik yapmayı sevdiğim iki kıymetli insan. Neden olmasın ki noktasına geldi olay ve Bam! Çıkıverdi işte.

- Aslında seni yakından takip edenler için çok da sürpriz olmasa gerek. Şu an dağılmış olan Basta diye bir grubun varmış ve bir röportajında yeni grup Merkür’ü müjdelemişsin. Ne oldu Merkür?

Basta! çok severek ve yürekten kurduğumuz bir gruptu. Hayat bizi başka başka yerlere sürükledi, grup üyelerinden bazıları yurt dışına gitti ve dağıldık. Merkür de aynı serüvenin parçası oldu. Bu komün halde bir şeyler yapmak durumu zor iş, hayat alıyor götürüyor hepimizi.. Siz başka hesaplar yaparken, o size bambaşka kapılar açıyor. Hiçbir şey sabit kalamıyor haliyle, hep hareket halinde, hep akış halinde ve dur diyemiyorsunuz. Ama hayatın akışı sizi şaşırtmaya da devam ediyor, o yüzden bu dağılmalar hep hayatımda güzel başlangıçlara neden oldu. En azından biten her hikâye yeni bir hikâyenin kapısını aralar, bunu bilmek bile güzel.

'BİLDİĞİMİZ ŞEYLERİ BAŞKALARINDAN DUYMAYA İHTİYACIMIZ VAR'

- Canavar şarkısı çok güzel. Albüm ne zaman gelecek?

Şu an Canavar’ın tadını çıkarıyoruz biraz, albüm için benim sıkı bir çalışmaya girmem, sözleri ve müzikleri teker teker düşünmem gerekiyor. Bu benim en rahat hissettiğim zamanda gerçekleşir, gerçekleşirse. Hadi şimdi albüm yapalım yahu diyerek girişebileceğim bir şey değil müzik, hissetmediğim herhangi bir şeyin içinde var olmak dahi istemem çünkü. Müziği de devam ettirmek, bir albüm çatısı altında toplamak için, disiplinli bir çalışmaya ihtiyacım var. Kendimi en iyi hissettiğim anda, doğru sözlerle toparlayacağım bir proje haline gelirse, o zaman albümü de var ederim.

- Müzik eğitimi aldın mı?

Müzik eğitimini önce dinleyici olarak aldım, ailem caz ve klasik müzik düşkünüydü, çocukluğum genellikle batılı eserleri dinleyerek geçti. Daha sonra tabii ki konservatuvarda müzik üzerine çeşitli dersler aldım dört sene boyunca, şan dersleri, nota çalışmaları ve piyano. Ama bunlar daha çok kulağımızı geliştirip, sesimizi kontrol etmek adına yapılan çalışmalardı. Yararı da oldu, olmadı değil.

- Söz ve müzikleri kendin mi yazıyorsun?

Sözleri ben yazıyorum, müzikte ise nakarat kısmına muhakkak katkıda bulunuyorum. Söz yazmak benim için çok ayrı bir zevk, o kafiyeyi tutturmak, keyifli bir dalgacılık hali sağlıyor bana. Bir nevi terapi yani benim için yazmak. En çok zevk aldığım şey müziğe doğru sözleri oturtmak.

- Klipte sen de dâhil olmak üzere pek çok güzel kadın var. Kimisinin siması tanıdık. Kim bu kadınlar? Ve neden hep kadın?

Neden hep kadın sorundan başlamak isterim. Neden hep erkek? Bence bu kadar güzel kadın varken neden olmasın? Kliplerde, filmlerde, dizilerde.. Özellikli, özgün ve güçlü kadınlar olsun. Benim üzerine titrediğim konulardan biri bu, o yüzden klibim de bu fikri vurguluyor. Bu kadınlar hayatımda, özellikle profesyonel hayatımda çeşitli projelerde bir araya gelip, daha sonraları o projeler bittiğinde – hadi güle güle – demediğim, kuvvetli bağlar hissettiğim, dost olarak hayatımda olmalarından memnun olduğum, inançlı, güçlü, duyarlı kadınlar.

Bazılarıyla çok kısa bir süre içinde bazıları ile uzun bir zaman diliminde bir araya gelmiştim, hepsinde de aynı şeyi hissettim, “özgürlük hissi”. Belki fotoğraf çekmemin de verdiği etkiyle, sevdiğim bu birkaç kadının illa ki bu klipte olmalarını istedim. Onlar da canı gönülden evet dediler, işlerinin güçlerinin, devam eden çekimlerinin koşturmacalarının içinden, koştur koştur geldiler. Bu klip bize şunu bıraktı; dönüp bakınca beraber gülümseyip, ne de güzel eğlenmişiz diyebileceğiz ve bu his çok kıymetli bir his. Klipte, değerli Öykü Serter, Pelin Akil, Feyza Çipa, Türkü Turan ve Ayşe Melike Çerçi var.

- Canavarların yediği yerinde sayanlara örnek verebilir misin?

Hiç yerinde saydığını ve bir canavar tarafından yenileceğini hissettin mi? Tam da yerimde saydığımı hissettiğimde canavarlar tarafından yenilebileceğimi düşündüğüm için yazdım bu sözleri. Çünkü erteledikleriniz ve yapmayı çok istedikleriniz iç içe birleşip sizi yeme bitirme noktasına geliyor hayatınızda. O yüzden bir nebze hatırlatma notu gibi düşünün bu şarkıyı, hepimizin ihtiyacı var – bildiğimiz şeyleri – başkalarından yeniden ve yeniden duymaya. Ben de bunu yapmaya çalıştım bu şarkıda, kendime tuttuğum bu aynayı başkalarına da tutabilmek için. Geçmişe doğru dönüp baktığımda kendi hikayemle ilgili, mesela sekiz dokuz sene öncesine..

Evimde birkaç sanatçı adayı arkadaşımla, sabahlara kadar kafa patlatıp, ne olacak şimdi dediğimiz zamanları hatırlıyorum, hepimizin ayrı ayrı renkleri, umutları ve yetenekleri vardı. Hepimizin korkuları da vardı. Ya yapamazsak? Ya hiçbir şey olmazsa... Bu sözleri yazarken bu duruma bir selam çakmak istedim. Çünkü zamanla şunu anlıyorsunuz.. Siz eğer inançlı olursanız ve “yerinde saymayı” tercih etmezseniz ki bu bir tercih meselesidir, istediğiniz her şeyi hayata geçirebilirsiniz. Şuan eminim benim jenerasyonumdan birçok insan umutsuzluğa kapılıyor ama kapılmasınlar. Neden biliyor musunuz?

Ben yapabiliyorsam, başkası yapabiliyorsa, siz de yapabilirsiniz çünkü. Eğer inançlı olursanız sizi canavarlar yemez, siz yersiniz o canavarları.. Yemişim yani canavarını dersiniz…

'YALNIZ DOĞMAK İNSANIN ELMASI'

- Yalnızlık neden zordur? Sen nerden biliyorsun?

Hepimiz yalnız geliyoruz bu dünyaya, çok uzak bir his değil hiçbirimize sanırım. Farklı bir şeyler üretip, yaratmaya çalıştığınızda, özellikle çok yönlü bir sanatçıysanız yer yer yalnızsınızdır zaten ama bu yalnızlık durumunun zor olması da size ayrı bir güç kazandırır zamanla, kendi sanatımda bir kadın sanatçı olarak zaman zaman hissettiğim bu. Gocunduğum değil de artık gururlandığım bir şey haline bile geldi. Belki bir avuç çok yönlü sanatçı olarak sesimizi çıkardığımızda o yalnızlık kelimesi bir nebze kırılıp gidiyordur. Bunun dışında insanın zaten yalnız doğduğu gerçeği var ki, ona diyebilecek bir şeyim yok. O bizim elmasımız çünkü.

- Bu şarkıda hangi müzisyenlerle çalıştın?

Bu şarkıda değerli dostum Marsha Franco ile çalıştım müzik kısmında özellikle, Basta! grubundan beri müzik beraberliğimiz sürmekte. Aranjman kısmında ise Bora Küçükyılmaz devreye girdi, o da çok yetenekli genç bir delikanlı, üçümüzün de yakın şeyler dinlemesi, müzik yelpazemizin birbirimizi anlamak üstüne olması, yaratım sürecimizi bayağı kolaylaştırdı, ki mühim olan da bu zaten.

- Fotoğraf çektiğini ve Dario Fo’nun bir oyununu sahnelediğini okudum. Tiyatro, sinema, televizyon, fotoğraf ve müzik… Belki bilmediğimiz başka şeyler… Kendini hangisine daha çok ait hissediyorsun… Hepsi paralel bir biçimde mi yol alacak?

Benim idollerim arasında bulunan sanatçılar çocukluğumdan beri çok yönlü sanatçılardı, hem dansçı hem oyuncu, hem şair hem müzisyen olan birçok insandı takip ettiklerim, etkilendiklerim.. Bunun için belki büyüdükçe ve ilerledikçe, kendi yeteneklerimi keşfettikçe paylaşmanın çok onurlu bir hareket olduğunu anladım. Fotoğraf çektiğimde, oyunculukla ilgili estetik anlayışımı, müzik yaptığımda, yazmakla ilgili yaratım sürecimin esneyebildiğini, bir oyun sahnelerken, müziği de daha iyi anlayabildiğimi anladım.

Hepsi bir bütünün parçası, hepsi bir dişli, hepsi makinenin çalışması için var. Hepsi birbirini tamamladığında ve sanatçının arzusu ile “doğru” aktarıldığında güzel etkileşimler ortaya çıkabiliyor. Ben hepsine ait hissediyorum, ait hissetmediğim herhangi bir şeyi zaten aktarma derdine asla girmem. Maya Angelou der ki ,“içinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur” o yüzden anlatacak bir hikâyeniz varsa sadece anlatın gitsin.

'SANATA BULAŞMAK RENGARENK OLABİLMENİZİ SAĞLIYOR'

- Peki sanatın bu kadar çok dalına el atmanın kendini geçmeye çalışmakla ilgisi olabilir mi? İnsan kendini geçebilir mi sence?

İnsanın yaptığı her eylem öncelikle kendisiyle ilgili olmalı ki etrafına bir katkısı olsun, kendi kişisel sorunlarımdan toplumun veya etrafımdaki insan gruplarının sorunlarını yakalayabiliyorum, onun için kendimle yarış halindeyim, kendimi geçersem, kendimi aşarsam, zaferlerimi ve umutlarımı tartıp – onları paylaşabilirim. Sanatın her yanına bulaşmak, rengârenk olabilmenizi sağlıyor, kendinizle girdiğiniz yarışsa yaşamanızın yegane amacı haline geliyor. Sizin en iyi projeniz yine sizsiniz, bunun kıymetini bilmeli insan.

- Genelde komedi tarzı projelerde yer aldın. Senin seçimin miydi?

Çalışmak istediğin bir yönetmen var mı? Ya da çekmeyi düşündüğün bir proje? Evet, genelde komedi tarzı projelerde yer aldım, doğru. Kendi seçimimin ötesinde o tarz kavuşmalar denk geldi, kendimi rahat hissettiğim projeleri seçmek için özen gösterdim, bunlar da birleşince başlık komedi oldu.. Fakat yine içinde kendimi iyi ve doğru hissedebileceğim bir dram gelirse ona da varım, kapılarım açık. Yeter ki senaryosu, yönetmenliği ve kadrosu uyumlu olsun, uyumda ve dengede olan her proje hayat bulmayı hak ediyor. Böylesi bir şeye şans verebilirim haliyle. Gönülden çalışmak istediğim, bir araya gelmeye niyetim olan iki değerli Türk yönetmen var, biri Ferzan Özpetek, anlatım biçimini, seçtiği fotoğrafları, müziği, insan ilişkilerine dair naif göndermelerini seviyorum, bir diğeri ise Fatih Akın, onun da sanırım evin yaramaz çocuğu havasını ve yine filmlerinde var ettiği “iyi serseri” tavrını seviyorum. Bu iki adam da benim için kıymetlidir. Çalışalım, çalışmayalım. Kendi projelerime gelince tabii ki yazıp çizdiğim bir sürü şey var haliyle ve tabii ki çekeceklerim de olacak zamanla. Her şeyin zamanı var, zamanı geldikçe aktarmaya paylaşmaya devam edeceğim.

'İNSANIN CANAVARI KENDİSİDİR'

- Günümüz koşullarında sanatını icra ederken kendini ne derece özgür hissediyorsun?

Bu evrensel bir sorun aslında, sadece yaşadığım ülkeyle alakalı değil, sanatçının kişisel özgürlükleri, hafızası, ilham aldığı görseller çok değişkendir. Bunu taze tutmak ve kişisel özgürlüğünüzü kucaklamak, zor. Zor bir işin içindeyiz, kendimizi ifade ederken filtrelemek durumunda da kalıyoruz kimi zaman. Ve kendi işlerimizi gerçekleştirmek için bazen bazı işlere de evet diyoruz para kazanabilmek için.. Şimdi size oturup olmayan özgürlüğümüz hakkında atıp tutarsam sanırım yalan olur.. Ama avucumuzun içinde olan umutlarımızla, alanlarımızı yaratıp nefes aldırmaya çalışıyoruz, bunu bazen yapmaya çalıştığımız yolculuklarda veya deniz havasında algılıyoruz. Kendimize özgür olduğumuzu hatırlatmamızın en güzel yolu, bir saniyeliğine durup, kimsenin elimizden alamayacağı gökyüzüne bakmak, belki buna ihtiyacımız var. İşte demek istediğim bu o küçük notlar, hatırlatmalıyız kendimize.. Hep. Usanmadan.

- Sence bizim ülkeyi canavarlar yer mi?

Sadece ülkeyi değil de dünyayı yeme ihtimali var canavarların, bunlar hep bireylerin yarattığı tuzaklardan kaynaklanıyor.. Yıl 2014 ve biz hala savaşı, cinsel tacizi, canlı bomba ihtimallerini konuşuyor olmamalıyız. İnsanın canavarı kendisidir, geldik gidiyoruz ve dünya malı cidden kalıyor dünyada, e peki niçin yutalım ki birbirimizi?