Yaşam 'Türkler'in kafasındaki geyşa olmak istemem'

'Türkler'in kafasındaki geyşa olmak istemem'

Paylaş
'Türkler'in kafasındaki geyşa olmak istemem'

Japonya'da yaşayan Sergül Kato'nun sıkı takipçisiyim. Hem Instagram fotoğraflarının (iPhone'un fotoğraf paylaşım uygulaması) hem de blogunun...

MERVE ÖZAYTEKİN

Haberin Devamı

mozaytekin@posta.com.tr

Yazılarından ve fotoğraflarından tanıdığım Sergül’ün hayat hikayesini hep merak ettim: Japonya’ya nasıl gitti? ‘Japon balığım’ dediği eşi Yoshi’yle nasıl tanıştı? Kültür farkı yaşadı mı? Zorlandı mı? Ve binlerce soru hep aklımdaydı. Sergül’ün blogunu (www.yolunneresindeyim.blogspot.com) ve fotoğraflarını benim gibi her gün 2 bin kişi mutlaka ziyaret ediyor.

İnternetin gizli şöhretlerinden biri o. Japonya’ya gitmek, yaşamak isteyen, Japonya’ya aşık binlerce kişi ona mail atıyor. Sergül Japonya’nın adeta internet üzerinden kültür elçiliğini yapıyor. 5.6’lık Van depreminde Japon gazeteci Miyasaki öldüğünde ilk aranan kişi yine o oldu.

Yeşil çayıyla ünlü Shizuoka Bölgesi’ndeki Fukuroi şehrinde yaşayan Serrose mahlaslı blogger’ın hayat hikayesini öğrenmek için internet üzerinden görüntülü röportaj yaptım. Sergül ile birbirimizi gördüğümüzde kırk yıldır dost gibiydik.

Haberin Devamı

Sizi hangi güç Japonya’ya götürdü?

Aslında Japonya’ya hayran ablamdı. İlkokuldan beri hayali bir Japonla evlenmek, orada yaşamaktı. Eve Japonya bayrakları asardı. Aslen Sökeliyiz. Yaz tatillerinde Kuşadası’na gider, çekik gözlü gördüğümüzde peşinden koşardık. ‘Hello’ der tanışmak isterdik. Singapurlu, Endonezyalı çıkardı. Sonunda ablam ne yaptı etti, Japonya’ya okumaya, dil öğrenmeye gitti. Ben de peşinden...

Siz ne iş yapıyordunuz?

Anaokul öğretmenliğinde okuyordum. Milli Eğitim’de de sözleşmeli öğretmendim. Önce 28 günlük kısa bir tatil için ablamın yanına gittim. Ama o 28 günde patlayacaktım sıkıntıdan. Havaalanına adımımı attığım anda ülke bana balık koktu. Hiçbir şey anlamıyor, arkadaş edinemiyordum. Ablama “Japonya da, Japonlar da senin olsun. Ben ülkeme dönüyorum!” dedim. Büyük nefretle Türkiye’ye döndüm.

Ne oldu da lafınızın arkasında duramadınız?

Büyük konuşmuşum. Çok geçmeden Hayatımı değiştirmeye karar verdim. Söke’de kalmayacaktım. Ya şehir değiştirecek İstanbul’a, İzmir’e gidecektim ya da ablamın yanına doğru yol alacaktım. Başka hiçbir yerde tanıdığım yoktu. Yine ablamın yanına Japonya’ya gittim.

Haberin Devamı

Japon balığınızla tanışmanız nasıl oldu?

Japonya’ya ilk geldiğimde arkadaşlık sitelerine üye olmuştum. Ama hep sapık mesajlar geldi. Türkiye’ye döndüğümde ise Yoshi adında bir Japon’dan sadece sohbet etmek için bir mesaj aldım. Türkiye’de kaldığım sürede onunla Ertuğrul Fırkateyn’i ve kültürümüz hakkında yazıştık. Ablam ilk Yoshi’yle buluşmama karşı çıktı. Korumak istedi beni. Ama Yoshi bana kurs ayarladı. Benimle yakından ilgilendi. Arkadaşlığımız bir süre sonra sevgiye dönüştü. Ve evlenmeye karar verdik.

Teklif nasıl geldi?

Zamanla sevgili olduk. Teklif olmadı. Ama aşık oldum ki evliliğe doğru gitti ilişkimiz. Nikah da zaten belediyeden kağıt alınıp imzalanıp teslim edilince kıyılmış oluyor. Ben Japonca bilmiyordum pek. Yoshi ve ben gerekli evrakları imzaladık. İki de şahit vardı. Onlara da imzalattı ve evlendik.

Nikahınızın nerede kıyılacağı sorun oldu mu?

Japonya’da düğün yapmak çok çok pahalı. Gençler arasında pek yapılmıyor. Ben de tek başıma gelinlik giymek istemedim. Ailem yanımda olsun istedim. Söke’de yaptık düğünü. Yoshi kına gecesinden, tüm düğün adetlerimize kadar hepsine şahit oldu. Ülkemize gelmeden dans edeceğimizi söylemiştim. İnternet üzerinden videolar seyrettirmiştim. ‘Asla dans etmem’ dedi. Ama kınada kolbastı bile yaptı.

Haberin Devamı

Aileler evlenmenize karşı çıktı mı?

Onun ailesi karşı çıkmadı. Bizde anneannem dışında herkes olumlu karşıladı.

Anneanneniz ne yaptı?

Her gün ona nasıl kabul ettireceğim diye ağlıyordum. Bir gün internet üzerinden Yoshi’yi anneannemle tanıştırdım. Yoshi kendi aksanıyla “Merhaba anneanne” deyince aralarındaki buzlar eridi. “Yavrum Türkiye’ye gel, sana köfte yapacağım seni çok seviyorum” dedi. O an bayılıyordum. Keşke daha önce tanıştırsaymışım.

Din aranızda problem mi?

Yoshi 40 yaşına gelmiş ‘Müslüman ol’ diyemem. Dinimizi tanımaya çalışıyor, Japonca Kur’an aldı. Ama kafasına takılan bazı sorular var. Ben cevaplayamıyorum. Hem Japonca’ya hem de İslam’a hakim biri ona açıklamalı belki. Dinimizin tüm gereklerini ben yerine getiremiyorum, ona getir, Müslüman ol diyemem. Sadece, en azından çocuğumuz olana kadar kültürümüzü yakından tanısın isterim.

Haberin Devamı

Yoshi kaç yaşında?

Fotoğraflardan çok genç gösteriyor... Benden 13 yaş büyük.

Neee?

Evet herkes sizin gibi şaşırıyor.

Ben 26 yaşındayım, o 39 yaşında. Kimse Yoshi’nin 39 yaşında olduğuna inanmıyor. Özellikle anneannem. “Kızım sen Japonca’yı tam öğrenemedin, sayıları bilmiyorsun galiba. Bu çocuk 39 yaşında olamaz” diyor. Çok genç gösteriyor.

‘Uzun zaman çiğ balık yiyemedim’

Evlilik sizi zorladı mı? Başka kültür, yeni insanlar, bambaşka bir dil...

Ben çat pat Japonca öğrendim. Yoshi de benden çat pat Türkçe öğrendi. Ama kursa gidip konuşmamı bayağı geliştirdim. Başlarda üç dili birden kullanıyorduk. İngilizce, Japonca ve Türkçe. Haliyle iletişimde problemler çıkıyor, tartışmaya kadar gidiyordu. Özellikle sesteş kelimelerde. Örneğin ‘hay’ Japonca evet demek. Bir şey sorduğumda ‘hay’ diyor, ben hayır duyuyorum, istemiyor sanıyorum. Ve tartışmaya başlıyorduk. Zamanla birbirimizi mimiklerimizden bile anlayacak hale geldik.

Nasıl geçiniyorsunuz?

Yoshi bir telefon şirketinde şube müdürü olarak çalışıyor. Bense ara sıra çalışıyorum. Çeşitli yeşil çay firmalarına Türkiye’yle çalışacaklarında çevirmenlik yapıyorum. Nagoya’da otururken de Türkçe öğretiyordum. İki kişi çalışsak daha iyi ama ev kiramızı şirket ödüyor. Şimdilik bize yetiyor.

Eşinizle birbirinize nasıl hitap edersiniz?

Sergül ismini Japonlar çok zor söylüyor. ‘Serigüre’ diyorlar, sevmiyorum. Yoshi bana ‘Aşkım San’ diyor, yani Sayın Aşkım. Ben de ona ‘Aşkım San’ diyorum. Tartışırken bile ismimi söylemiyor. Aşkım San deyince Yoshi, beni gülme tutuyor. Ciddiyet kalmıyor.

Yemeklerle aranız nasıl?

Türkiye’de Japon mutfağını hiç tatmamıştım. Ayrıca ülkemde de yemek seçen biriydim. Ege otları, makarna, patates yerdim. Burada da uzun zaman ağzıma çiğ balık koyamadım. Dondurma yiyordum hep. Geçen yıl ilk kez sushiyi tattım. Yosunun ve mantarın binbir çeşidi hayatıma girdi. Artık çok seviyorum. Sarımsağı 22 sene boyunca hiç yemedim. Burada açığı kapattım. Taze soğanı da her yemeğe koyuyorum. Yeşil çayı Türkiye’de hiç içmezdim. Şimdi yaşadığım yer yeşil çay fabrikalarıyla ünlü. Bol bol içiyorum. Tüm bunlar olurken, yemekle ilgili başıma gelmedik kalmadı....

Ne gibi?

Anlatmakla bitmez. Japonya’ya geldiğim ilk günlerde Yoshi ve arkadaşlarıyla yemeğe çıktık. Herkes sipariş verdi. Ben de pizza söyledim. Nazikçe “İsteyen tadına bakabilir...” dedim. Bizde öyledir ya. Herkes pizzama atladı. Bir anda pizza bitti. Ben aç kaldım. Meğer Japonya’da yemekler uzun sürer ve masaya söylenen her şey ortadan yenirmiş. Ee ben onların söylediğini de yiyemedim. Eve gelince Yoshi’ye bayağı çemkirdim. Bir defasında da Yoshi’nin ailesinin karşısında çubukla yemek yerken ellerim kasıldı. Hem heyecan hem de çubukla fazla yemek yemediğim içindi herhalde. Şimdi her şeye alıştım.

‘Blogumda özel hayatımı paylaşmıyorum’

www.yolunneresindeyim.blogspot.com’da yazılarınıza nasıl karar veriyorsunuz?

Blog benim hayatım. Yolun neresindeysem, ne yapıyorsam onu yazıyorum. Özele pek girmiyorum. Beklemediğim derecede çok ilgi görüyor. Japonya’ya gelecekler, Japonya’yı merak edenler, müziğini dinleyen, mangalarını okuyan bana danışıyor. Günde ortalama 2 bin kişi siteme mutlaka giriyor.

Yoshi’yle neden bu kadar çok geziyorsunuz. Siteye yazmak için mi?

Yaşadığım ülkeyi tanımayı gezmeyi seviyorum. Önceleri benim isteğimle geziyorduk. Şimdi Yoshi de gezmek istiyor. Yurtiçi geziler bazen pahalı olabiliyor. Yakın yerlere günübirlik geziler yapıyoruz. Uzak yerler için önceden para biriktiriyoruz. Her daim bir planımız var.

Blog’unuzun şanı Okan Bayülgen’in programına bile konu oldu?

Evet. Okan Bayülgen’in hayranıydım. Programı bir kez aradım ama kesildi. Sonrasında ona ulaşmak için twitter hesabına blog’umu yolladım. Benimle çok ilgilendi. Blog’umu yakından takip etmeye başladı. Çok mutlu oldum. İstanbul’a geldiğimde Yoshi, ben, Okan Bey ve eşi buluştuk. Yoshi ile Japonca konuşmam çok hoşuna gitti. Sürekli benden onunla konuşmamı istedi. Şahane bir gündü.

“Depremde ölen olduğu için çok utandım”

Depremlerle aranız nasıl?

Çok deprem oluyor. Başta çok korkuyordum. Bir defasında sabahın 4’ünde yataktan fırladım. Ağlamaya, titremeye başladım korkudan. Yoshi de beni sakinleştirmeye çalıştı. Yoshi ağlamam durunca “Sakinleştin mi? Biliyor musun, depremin şiddeti 6.3’tü. Türkiye’de olsak belki burada olmayacaktık” dedi. Haklıydı, o an kendime geldim ve uyumaya devam ettim. Evde, çevrede ne bir hasar ne de bir ölüm haberi vardı.

Japon gazeteci Atusushi Miyazaki Van’daki 5.6’lık depremde hayatını kaybetti. Japonya’da bu nasıl karşılandı?

Mutlaka herkes çok üzüldü. Bense çok utandım. Japon arkadaşlarımın hepsi basına yansıyan her haberde beni arardı. Miyasaki’nin ölümünde kimse beni aramadı. Eşim milliyetçi bir Japon değildir ama onun haberleri seyretmesini bile istemeyecek kadar kötü oldum. Haberleri seyrettiğinde bana sadece şunu dedi “5.6’lık bir depremde yıkılan otel nasıl bir bina!” Ben o lafın altında ezildim. Dokunsa ağlayacaktım. Çünkü Türk olduğum için bir anlamda burada Türkiye’yi temsil ediyor gibi hissediyorum. Türkiye değilim ama Türkiyeliyim.

Bizim örnek almamız gereken ne gibi çalışmalar var?

Burası kurallar ülkesi. Ben de kuralları seviyorum. Belediye evlere yapılması gerekenleri listeleyip postalıyor. Örneğin evimizde 5 çöp kutusu var. Diyelim su şişesini çöpe atacağız. Kapağını, etiketini ve pet şişeyi ayrı çöpe atıyoruz. Bira tenekelerini yıkayıp çöpe atıyoruz. Aynı şekilde deprem, tsunami gibi doğal afetler için de bilgilendiriliyoruz. Mahalle komiteleri iki ayda bir toplantıya çağırıyor bizi ve her türlü afete karşı bilinçlendiriliyoruz.

Geyşa ne demek?

‘Gei’ yetenek, eğlendirme anlamında. ‘Sha’ insan yani eğlendirebilen, yetenekli kişi.

Eşinizin geyşası olur musunuz? Olmak mı gerek? Beklenir mi?

Hayır. Türkler’in bildiği, zannettiği geyşa olmak istemem. Ama gerçek geyşa olabilsem keşke... Çünkü hem yetenekli hem de çok eğitimli oluyorlar. Anlamı çok çarpıtılmış geyşanın. Benim geyşa olmam için müzikten, sanattan anlamam lazım. Burada her şey seremoni... Yürümek bile sanat.

Bir Japonla evli olmanın en büyük avantajı ne?

Eşim çok nazik ve düşünceli.

Bundan sonraki hayaliniz ne?

Kitap yazacağım. Japonca’ya da tam anlamıyla hakim olmak istiyorum. Konuşabiliyorum ama yazı yazmak bambaşka. Bir de çocuk yapacağız. Ama onun için de Japon kültürünü iyice özümsemem gerek. Eşim işte olacağı için çocuğuma iki kültürü de iyi aktarmalıyım.

Tanıştığıma memnun oldum. İstanbul’a geldiğinde görüşmek isterim.

Ben de, ben de... Kendine iyi bak. Sergül ve Yoshi Kato düğünlerini Türkiye’de yaptı.

(25.12.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)