Özsel Tortop Minicik ışıkla üçüncü kitabını yazdı
HABERİ PAYLAŞ

Minicik ışıkla üçüncü kitabını yazdı

Önce gözlerinizi kapatın sımsıkı, ardından ellerinizle kulaklarınızı…

Açmayın sakın…

Ne kadar dayanabilirsiniz bu duruma?

5 dakika, 30 dakika, 1 saat, 5 saat, 24 saat ?

Düşünmesi bile insanın ruhunu daraltıyor, değil mi ?

Peki ya mecbur kalsanız duymamaya, görmemeye?

Tıpkı 34 yaşındaki Murat Kefeli gibi…

11 yıldır duymuyor, 6 yıldır da görmüyor…

Anlayacağınız hem kör, hem sağır Murat…

Daha doğrusu tek gözünün bir köşesinden içeriye toplu iğnenin ucu kadar bir ışık giriyor, o kadar…

Hastalığının ortaya çıkışı bir hayli ilginç…

Durup dururken önce ağır işitmeye başlıyor, ardından tamamen duymamaya…

Gitmedikleri hastane, doktor kalmıyor…

Minicik ışıkla üçüncü kitabını yazdıSonunda teşhis konuyor : Bir çeşit nöropati…

Yani sinir sistemi zedelenmesi...

Sebebi belli değil ama çeşidi çok olan bir hastalık…

Kimini kör, kimini sağır ediyor, kiminin kaslarını eritiyor…

Ve dünyada sadece 52 kişide görülen bu hastalığın tedavisi yok!

Zamanla duymamaya alışırken, doktorun “Hastalık yakında gözlerine de sirayet edecek; yani göremeyeceksin de” uyarısıyla sarsılıyor Murat ve ailesi…

Dünya başlarına yıkılıyor…

Öyle ki, baba Turan Bey üzüntüden kalp krizi geçiriyor…

Ya Murat?

İçine kapanıyor, tam altı ay odasından dışarı çıkmıyor…

Ve bir gün çıkıp, “Bundan sonra ağlamak yok… Utanmayacaksınız, ‘bizim hem kör, hem sağır bir oğlumuz var’ diyeceksiniz...” diyor ailesine…

Haberin Devamı

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Yani duymasaydınız ve görmeseydiniz…

Köşenize çekilir, hayata mı küserdiniz?

Yoksa Murat gibi tam üç kitap mı yazardınız?

Anlatacağım hikâyenin kahramanı Murat, benim dağarcığımda ‘azim’ kelimesi ve ‘hayata meydan okuma’ deyiminin tek karşılığı…

Bundan tam dört yıl önce tanıştım Murat’la…

İkinci kitabı ‘‘Penceremden Gökyüzüne Sarkarken Aşk’’ henüz çıkmıştı…

Merak ettim…

NASIL İLETİŞİM KURACAĞIMI BİLE BİLMİYORDUM


Öyle ya, hem görmeyen hem duymayan biri nasıl kitap yazabilirdi ki?

Müthiş bir hayal gücüyle yazılan kitabını nefessiz okudum…

Ve bir an evvel hikayesini dinleyip, çalıştığım Aktüel Dergisi’ne yazmak üzere yaşadığı Antalya Belek’e gittim..

Açıkçası hem kör, hem sağır biriyle nasıl iletişim kuracağımı bile bilmiyordum…

Annesi ve babasıyla konuşacağımı tahmin ediyordum ki, karşımda dimdik kendi icadı ‘avuç alfabesi’ ile iletişim kuran Murat’la karşılaştım…

Evet, yanlış okumadınız…

Murat insanlarla, avuç içine yazılan harflerle iletişim kuruyor…

Ne söylemek istiyorsanız, harf harf avuç içine yazıyorsunuz…

Siz yazıyorsunuz, o size konuşarak cevap veriyor…

KENDİ YAZDIĞI BİLGİSAYAR PROGRAMINI KULLANIYOR

Minicik ışıkla üçüncü kitabını yazdıKitabı nasıl yazdığına gelince…

Doktorundan gözlerinin de yavaş yavaş kapanacağını öğrenen Murat, bilgisayar programcısı olmasının da avantajıyla bir program yazıyor…

Program, bilgisayar ekranında çıkan her yazının her bir harfini tek tek büyütüyor…

Yani tek gözünün köşesindeki minicik delikten görebileceği büyüklüğe erişiyor her bir harf…

Ve o minicik ışık sayesinde bilgisayarda neler yapıyor Murat neler…

İnternete de giriyor, köşe yazısı da yazıyor, kitap da…

Gözü yoruldukça dinleniyor ama usanmadan kaldığı yerden devam ediyor…

Son olarak üçüncü kitabı ‘Veda Balesi’ni yazmış…

Ne denir ki, hiçbir şey!

Sadece şapka çıkarılır...

Not:

Murat’ın sessiz ve karanlık dünyasını merak edenler için internet adresi : www.muratkefeli.com.tr

***

CİNSEL TERAPİST DR. GÖKÇEN ERDOĞAN’DAN CEVAP VAR

‘‘YANLIŞ SÖZCÜKLER SEÇMİŞİM’’

Hatırlarsanız bir önceki yazımda, Beyaz TV’deki canlı yayında sunucu Tahir Sarıkaya ile Cinsel Terapist Dr. Gökçen Erdoğan arasında geçen tuhaf diyaloğu eleştirmiştim. Yazı yayınlandıktan sonra Dr. Erdoğan’dan bir e-posta aldım.

Bakın özetle ne diyor Dr. Gökçen Erdoğan :

“… Posta Gazetesi'ndeki yazınızı okudum. Biraz mutlu, biraz buruk. Öncelikle içinde bulunduğum yayını ilgiyle izlediğiniz için sevindim, fakat eleştirinizle ilgili olarak biraz da buruldum doğrusu. Sitem etmiyorum tabii ki. Çünkü haklıydınız. Doğru cümleyi kuramamış, yanlış sözcükler seçmişim, yayını izleyince fark ettim.

Tv programlarında sıklıkla yer alıyorum, heyecan demek doğru olmaz da sohbetin akıcılığına kapılmışım diyelim. Çünkü söylemek istediğim şey 'erkeklerin kadın doktora gelmelerini anlıyor, doğru buluyor ve tavsiye ediyorum. Ben de olsam öyle yapardım' değildi. Söylemek istediğim şey 'erkeklerin kadın doktor seçimlerindeki psikolojilerini ve bilinçaltındaki nedenleri biliyorum, böyle düşünerek kadın doktora gidiyorlar'dı.

Bir doktor olarak, terapiler gerçekleştiren bir uzman olarak doktor gibi değil de bir kadın ya da erkek olarak, cinsel bir sorunda tedaviyi üstlenen uzmana nasıl bakıldığını özetlemek istedim. Sanırım yayında yanlış anlaşıldım. Bunu bir doktor olarak özellikle düzeltmek istedim. Çünkü ben cinsiyetçi bir yaklaşım içinde değilim ve hastaların elbette doktor seçimlerinde özgür olduklarını düşünmekle birlikte bize kadın ya da erkek, güzel ya da çirkin, şu ya da bu olarak değil 'doktor' olarak bakmalarını isterim, bu daima böyle oldu… Bahsetmek istediğim şey, gelen vakalarda ekipçe gözlemlediğimiz bir düşünce biçimiydi, şahsi olarak tavsiye ettiğim ve doğrusu budur dediğim bir şey değildi. Sadece onları anlayabildiğimi açıklamak istedim. Fakat o an doğru sözcükleri seçememiş olacağım ki, yanlış anlaşılmışım…”

***

GICIK OLUYORUM

Süpermarketlerde bir türlü açılmayan alışveriş poşetlerine gıcık oluyorum!




Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder