İnci Tulpar 'Kurt Seyt ve Shura'
HABERİ PAYLAŞ

'Kurt Seyt ve Shura'

Haberin Devamı

İtirâf etmeliyim ki, diziye kaynak olarak kullanılan Nermin Bezmen’in aynı adlı kitabını okumamıştım. Ama dizi başladığında, kitaplıktan çekip çıkardım. Okumaya niyetim var, hem de çok. Özellikle de dizinin ilk bölümünden sonra yapılan yorumlarda, senaryonun, kitabın özenle işlenmiş, demlene demlene ilerleyen, detaylı anlatımına göre, tozu toprağı birbirine katan bir Ferrari aceleciliğine sahip olduğu eleştirilerini duyunca...

Üstüne de, kitabı beğenerek okumuş olan Sevgili Elif Doğan’ın, Paralel Sinema’da (pek güzel bir site, bakınız www.paralelsinema.com) yazdığı dizi değerlendirmesini de görünce; önce kitabı okumanın gerekli olduğuna karar verdim. Elbette diziyi de izleyeceğim. Özellikle ‘Kelebeğin Rüyası’nda performansını çok beğendiğim Kıvanç Tatlıtuğ’un aynı başarıyı bu dizide de göstermesini arzu ettiğim için. Anlaşılan, erkeklerin maçı varsa, bizim de tarihsel aşk romanlarımız ve onlardan uyarlanan dizilerimiz var. Bu akıldışı gündeme başka türlü dayanmak imkânsız zirâ.

ALDATMAYA ALDANMA

Kocası çok çapkın bir arkadaşım vardı. Evlilikleri yıllarca sürdü. Arkadaşım hâlâ var ve kocası da hâlâ çapkın ama artık beraber değiller çok şükür. İşte bu çapkın koca yapar-eder, sonra bizim kızı bir şekilde ‘bir şey olmadığına’ inandırırdı. Kimler gördü, neler söylendi, ne fotoğraflar, mesajlar, telefon konuşmaları yakalandı; bizim kız her defasında kandı! “Kocanı çok seviyorsun herhalde” demiştim bir seferinde de, bana “Onu dinlediğimde öyle mantıklı açıklıyor, öyle örnekler veriyor, öyle iknâ edici ki, kendimden şüpheye düşüyorum” cevabını vermişti. Bir gün yatakta yakaladı kocasını!

Daha sonra anlatırken “İnanır mısın inkâr etmeye kalktı!” dedi. “Her şey tüm çıplaklığı ile önümdeydi ve o hâlâ beni gördüğümün değil, kendi anlattığının doğru olduğuna beni inandırmaya çalışıyordu...” Böyle bir şey var gerçekten; “Yatakta yakalansan inkâr edeceksin” düsturu... Maalesef çoğu zaman da işe yarıyor. Böyle bir aldanma eğilimi, kapalı kapılar ardında olduğunda bile insan gerçekten hayret ediyor. Ve sonunda herkesin gördüğü, bildiği açıkça ortaya çıkınca hayret yerini kararlılığa bırakıyor. İşte bu yüzden lâzım; sağlıklı düşünebilmek, söylenenlere kanmamak, akıl ile mantığı elden bırakmamak. Geç de olsa doğruları görmek, ak’a ak, siyah’a siyah demek mümkün...


’İSTANBUL KIRMIZISI’

Can Yayınları’ndan çıkan ‘İstanbul Kırmızısı’ ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in ilk kitabı. 30 yıldan uzun süredir İtalya’da yaşayan Özpetek’in kitabı, ‘Rosso İstanbul’ ismi ile ‘Çizme’de de piyasaya çıktı. İtalyanlar tarafından ilgi ile karşılanan ‘İstanbul Kırmızısı’nın kapağında, Özpetek’in annesinin resmi kullanılmış. Kitabın kapağına değil ama sayfa kağıdına itirazım var. Epeyce kalın bir kağıt ile basılmış olan kitabın sayfa kenarları, mektup açacağı ile açılmış gibi tırtıklı bir his veriyor. Oysa, hikâyenin nâifliğine ve anlattıklarına daha ince bir kağıt, dolayısı ile daha ince bir kitap çok yakışırdı.

Gelelim kitabın konusuna ve adlandırılışının öyküsüne; kısa süreliğine İstanbul’a annesini ziyarete gelen ünlü bir yönetmenin, planladığından uzun süre kalışı ve bu süreçte meydana gelen Gezi olayları gerçek-kurgu sarmalı ile anlatılmış. Başlıkta, İstanbul’un ‘bahar rengi’ erguvan ile değil, ‘Gezi rengi’ kırmızı ile eşleştirilmesi de bu sürecin olduğu kadar, yazarın annesinin kırmızı ojelerine de gönderme...

Kitabın iki ana karakteri: Adam ve Anna. Anna’nın hayalinde bir İstanbul var. Anna, o İstanbul’u yaşarken tesadüfen başından geçenlerin romanı biraz da ‘İstanbul Kırmızısı’. Mor salkımlar var, Haydarpaşa var, sinema var, martılar var... Kapak yazısında ‘Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir’ yazıyor. Kitabı okuyunca birkez daha anladım ki Ferzan Özpetek, İstanbul’u benim gibi görüyor. Ben de bir gün İtalya’yı ‘onun gibi’ görmek istiyorum. Ben sevdim bu kitabı. Çekilmesi planlanan ama henüz tarihi belli olmayan filmini de izlerim. Siz de seveceksiniz bence. İyi okumalar.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder