İnci Tulpar Kar, yol, kavşak, sapak
HABERİ PAYLAŞ

Kar, yol, kavşak, sapak

Galatasaray-Juventus maçı bölüm 1 çıkışında Arena etrafındaki trafiği gördünüz mü? Görmemiş olabilirsiniz, çünkü kanallar stad içi yayından stüdyo yayınına geçtiler ve maçın iptali gibi önemli bir olay varken İstanbullu futbolseverlerin saatlerce stadın otoparkından bile çıkamayıp delirdiği sahneler ekrana gelmedi.

Şapkamızı önümüze alıp düşünelim: Biz, olimpiyatlara aday oluyoruz ama bir maç çıkışı 40.000 taraftarı, yan yoldan ana yola çıkaracak kavşaklar yapamıyoruz! Biz, 3. köprüler kuruyoruz ama otobandan sağdaki sapağa girecek olan araçlar, emniyet şeridi ihlali yapmadan bunu başaramıyor!

Haberin Devamı

Biz, Marmaray yapıyoruz ama metrobüslerde her gün insanlar konserve misali gidip geliyor (aklıma otobüslere, trenlere asılan Hintlilerin fotoları geliyor, çok yakınız o noktaya). Biz, İstanbul için yapay kanallı ‘çılgın proje’ hayali kuruyoruz ama ülkenin döner kavşaklarına giren bir daha otobana çıkamıyor.

Hayatı basit yaşamak gerek azizim! Şu işe mümkünse batılı uzmanlardan oluşan bir ekiple el atsak da önce İstanbul’un şu kavşaklarını düzeltsek. Haa, ama üzerlerindeki çiçekler hakikaten çok güzel! Trafik durdukça, saatlerce bakıyoruz onlara.

KAR AMBULANSLARI

‘Doğu’da 10.000 kar yolu kapandı’ haberini duyduğumda aklıma hep aynı soru geliyor. ‘Çok soğuk başka ülkeler yok mu?’ Elbette var. İnsanlar hem medeni hem soğuk ülkelerde yollar kapanmadan, hastalar ölmeden, çocuklar kar altında okula kilometrelerce yürümeden yaşıyorlar. Yaşanak için de hem akıldan, hem makinelerden yardım alıyorlar. Bunların en önemlisi de kar ambulansları. Bunu yapıp satan firmalar var. Üç-beş tane değil, aldık mı yeterli sayıda, hastalar ölmez kar altında. Bence binlerce makam aracı almaktan çok daha önemli.

YOZGAT HÜZNÜ

‘Yozgat Blues’ sonunda perdeye ulaştı. İsmine ve başlığa bakıp kasvetli bir film sanmayın. Komedi değil ama içindeki mizah ögeleri, hicivli bir dille karakterize edilmiş rolleri, çok tanıdık ve sbize has saflıkları ile; karşımızda başarı ile kotarılmış bir yerli film var. Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer’in oynadığı film, senaryonun naifliği ve oyuncuların sakinliği nedeni ile tempo düşüklüğü gibi bir dezavantaja sahip görünse de sıkmıyor. Tüm oyunculukların netliği konusunda hiç şüphe yok. Kişisel oyumu ise Tansu Biçer’den yana kullanıyorum. Kendisini çok naif, çok başarılı, çok sevilesi buldum. ‘Tertemiz Anadolu delikanlısı’ rolünde performansı müthiş.

Haberin Devamı

Kısaca filmin konusu: Ünlü olmayan müzisyenlerin, İstanbul-Anadolu, iş buldukları yerde çalışma zorunluluğu; kıdemli müzisyen Yavuz ve öğrencisi Neşe’yi, Yozgat’a getirir. Tek şarkılık repertuvarları, aslında tekdüze yaşamlarına da gönderme. Ama Neşe’nin; monoton yaşamını günü gününe, hayatın iyi yönlerini alarak sürdürme isteği öne çıkar. Yavuz ise, sanki o sahneden ibarettir. Yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, sıradan insanların hayatlarını ‘görmek ile aktarmak’ arasında gerçek bir köprü kurmuş. Yapıtın anlatım olarak Nuri Bilge Ceylan filmleri tadı bıraktığını ama çekim aritmetiği olarak o detaycılıkta olmadığını belirteyim.

Haberin Devamı

Film, ‘yabancı şarkı, arabeske karşı’ mesajını inceden verse de asıl aklımızda kalan; ortama adapte olabilen ile olamayan insanların hayatı kotarma becerisi. Son olarak da filmin jokerinden bahsedelim: Kamil. Bir Yozgat entelektüeli. Boynunda afili dolanmış kareli fuları, büyük gümüş yüzükleri, şiir dinletileri, yerel radyo programı, yazmayı düşündüğü ‘bir n’evi otobiyografisi’ ile filmin en karikatürize karakterini ve mizah ögesinin büyük kısmını üstleniyor.

Nadir Sarıbacak rolün hakkını vermiş. ‘Yozgat Blues’ sinema kritiklerinin ‘beğendiği’ tek film olarak tarihe geçmeye aday. Hepimizin kıymetlisi oldu bile. Gidin, görün.

EĞİTİM YİNE YENİDEN

Hâlâ eğitimi konuşuyoruz. Öyleyse yazalım. Öğretmenlerden mesajlar geldi. İzmir’in, Mardin’in köylerinden, İç Anadolu öğretmenlerinden mesajlar var.

Hepsi aynı şeyi söylüyor: ‘Bizim çocuklarımız dezavantajlı. Bizim çocuklarımızın elinde yeterli kaynak yok. Bizim çocuklarımız henüz Türkçe paragraf sorularını yapamıyor. Bizim çocuklarımız ders başına sorulan 20 sorunun ortalama 8-11 tanesini doğru yanıtladı. Bizim çocuklarımızın en iyileri ortalama yüzde 50 başarı gösterebildi. Konular az olmasına rağmen müfredatı yetiştirmekte zorlandık. Bizim çocuklarımız optik form kodlamayı bile bilmiyor. Bizim çocuklarımız okula odun getirince soba yakabiliyoruz.

Bizim çocuklarımız...’ Evet, bizim çocuklarımız. Hepsi. Ülke genelinde, devlet okullarında, yeterli/tatmin edici eğitim kalitesine ulaşamıyoruz. Konu bu. 2 hafta önce, OECD’nin 2003 eğitim raporunun sonuçlarını paylaşmıştım. Yenisi geldi. İyimser köşelerde ve haberlerde ‘matematik, okuma becerileri ve fen bilimleri alanında 4 puanlık ilerleme’ verisi öne çıkarılan rapora göre, Türkiye 65 ülke arasında 45. oldu!

Rapor kapsamında, 34’ü OECD ülkesi, 31 de partner ülke olmak üzere 65 ülkedeki 15-16 yaş grubundan 510 bin öğrenci matematik, okuma becerileri ve fen bilimleri alanında testlere tabii tutularak başarı oranları değerlendirildi. Benim için raporun can alıcı noktası budur!

‘İlerlemek’ten, ilerlemenin bizi ulaştırdığı noktaya bakarak umutlanırım. ‘Ulaştığımız’ nokta 45.liktir! Devlet okullarında kaliteli eğitim. Bütün mesele bu.

Başka tüm tartışmalar, yan konulardır.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder