İnci Tulpar Psikolojik şiddet
HABERİ PAYLAŞ

Psikolojik şiddet

Kadın tacizinden bahsederken genelde ‘fiziksel’ olanı konuşuluyor. Fakat sorunun bir de psikolojik şiddet kısmı var ki, kadını intihar raddesine getirebilen bir vicdansızlık. Bağırmak, iğneleyici sözler, kendini kötü hissettiren lâf ve cümlelerin hepsi psikolojik şiddet araçları. Kadının özgüvenini yok eden, kalbini parça parça eden, yaşam direncini kıran etkin bir saldırı yöntemi... Tartışmaların sınırı hakaret ve aşağılama boyutuna ulaştığında, iki taraftan biri (genelde erkek baskın) karşısındakini sözel şiddetle ‘yenmeye ve boyun eğmeye’ mecbur ettiğinde, bunun adı aile içi ufak tartışma olmaktan çıkıyor, psikolojik şiddet tanımına giriyor. Kabullenmesi ve anlatması çok zor bir psikolojik şiddet.

Haberin Devamı

‘Evlilik içi tecavüz’ bile tam olarak tanımlanıp kabullenilemezken kadınların ‘psikolojik şiddet’ gördüğünü ıspatlaması neredeyse imkânsız. Son yıllarda çeşitli meslek gruplarında intihar vakalarının artması ile gündeme gelen ‘psikolojik şiddet’ konusu, yıllardır ‘aile içi psikolojik şiddet’ olarak hep var. Yıllarca gördüğü psikolojik şiddetin etkisi ile ürkekleşen, sessizleşen kadınlar korku içinde bir beraberlik sürdürüyor.

Bazıları ayrılmayı aklına bile getirmeden ömür tüketiyor. Unutmamalıyız ki; sağlıklı bir ilişkide ne fiziksel ne de sözel şiddetin yeri var. Her iki taraf eşit ve saygılı olmalı. Aşmaması gereken sınırların, çiğnememesi gereken kuralların, dememesi gereken lafların farkına varmalı. Korku ve çaresizlik, bir ilişkinin parçası olmaya başladığında mutlaka destek/yardım almak ve işler rayından çıkmadan çare aramak gerekir.

Savaşa Hayır

Tarihin bize öğretebileceği bir şey varsa; o da, dünya üzerindeki pek çok savaşın, bir tane adamın yaptıklarına karşı başlayıp bu savaşa karışan bütün ulusları, toplumları, ülkeleri ve insanlığı etkileyen büyük bir felâkete dönüştüğü olmalı. Suriye’den sosyal medya aracılığı ile tüm dünyaya yayılan haber ve görüntülerle birlikte; kan ve can kaybının ulaştığı boyut hepimizi dehşete düşürdü. Kimyasal silahların, sarin gazının, karşılıklı gözdağı-ültimatomların ve suçlamaların gündemi bloke ettiği bu günlerde; hepimiz 9 Eylül günü Amerikan kongresinin vereceği kararı bekliyoruz. İki gerçek var: 1. Suriye büyük bir felâket yaşıyor 2. Ve bu büyük felâketin durdurulması için savaştan başka çare bulanamıyor.

Haberin Devamı

İnsanlık tarihi bundan ibaret. Bir çığ gibi büyüyen kaostan, ego ve çılgınlıklardan beslenen, kontrol edilemeyen, sıfır noktasına kadar tükenmeden ‘düzelmeyen’ çarpık bir düzeni var dünyanın. Öyle bir delilik noktasına geliniyor ki diyalog, diplomasi, siyaset, liderler çözemiyor. ‘Tek çözüm savaş’ deniyor. Denilmesin. Buradaki tezatın ve ödenecek bedellerin farkına varalım artık. 2 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerinden kaçtığı, yüz binlerce Suriyelinin ölmüş olduğu gerçeği; bu ülkeye yapılacak askeri operasyonlar ile daha da yüksek sayılara ulaşacak. Savaşın çözüm olduğuna inanmıyorum. Gelinen noktadan da korkuyorum. Barışın çözüm olmasını istiyorum.

Zeytin ve leylekler

Bahçenin en ucunda bir başına duran ama durduğu yerin hakkını veren Zeytin’in altına uzandım. Avuçlarımı toprağa dayadım, gözlerimi gökyüzüne çevirdim... Zeytin’in kalın dokulu, uzun elips yapraklarının arasından görünen beyaz sonbahar bulutları ile oyun oynuyorum... İlk önce bir araba, sonra bir at, sonra da uzun kulaklı bir köpek geçti önümden. Hafiften gün sonu yaklaşırken sahne sırasının geldiğini anlayan rüzgârın performansı ile coşan bulutlar; şekilden şekle giriyor gözümün önünde. Bir ara bir gelin bile göründü gökyüzünde... Derken leylekler süzüldü tepemde. Yüzyıllardır sürdükleri göç telâşını, kanatlarının altına dolan hafif esintinin keyfi ile dinlendirmek için biraz ertelediler. Daireler halinde dönüp durmaya başladılar. Zeytin’in altındaki toprakta küçük bir delik çarptı gözüme... Dizi dizi karınca girip çıkıyor... Belli ki yer altında bir şehirleri var. Tüm doğa kışa hazırlanırken 3 karınca ortak taşıdıkları kışlık nevaleleri ile delikten içeri daldı. Gökyüzünün rengi alev turuncusuna döndü. Zeytin, yapraklarının hışırtısını arttırdı. Akşamın ilk yıldızı yerini aldı. Yattığım yerden doğruldum. Çocukluğumdaki gibi, doğayı izlemekten başka hiçbir düşüncenin aklımdan geçmediği kısa bir zaman kesitinin verdiği huzurla akşamı selamladım. Sonbahara hoşgeldin, yaza güle güle dedim. Zamanı bize anımsatan en büyük etkenin doğa olduğu gerçeğine yine şaşırarak, kendi hayat saatimin ‘tik tak’larına geri döndüm.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder