Candaş Tolga Işık

19 Nisan 2020, Pazar 07:16

Ercüment Hoca hatalı ama...

Oytun Erbaş, Canan Karatay, Mehmet Öz derken salgında bu kez okların hedefinde bir başka hekim var: Ercüment Ovalı. Ercüment Hoca’nın sosyal medya merakı başta Sağlık Bakanı olmak üzere bilim çevrelerinden büyük tepki gördü. Özellikle ağzından çıkan her kelime milyonlarca insan tarafından umutla takip edilen Ercüment Hoca gibi saygın bilim insanlarının, toplumla iletişim halindeyken çok daha dikkatli olmaları şart.

Bu yüzden Ovalı’ya yönelik eleştirilerin gerekçesine kimse itiraz edemez. Ne yalan söyleyeyim ilk duyduğumda “Bu adam ne yapıyor” diye kızarak zehir zemberek birkaç cümle de ben yazdım. Ancak sonra içime sinmedi, kendi kendime, “Bir dakika yahu, yavaş” dedim. Tüm yazdıklarımı sildim. Niye mi?

Ercüment Ovalı, milyonlarca insanın sıcak evlerinde güvenle ve huzurla oturduğu şu günlerde kliniklerinde arkadaşlarıyla hastalığa çare bulmak için çabalayan bir bilim insanı. Bütün derdi yaşadığı vatanına, milletine faydalı bir iş yapmak. Hatalı bir paylaşımı yüzünden kariyeriyle, dünyaya ve ülkesine duyarlılığıyla saygınlık kazanmış bir bilim insanına Şeyma muamelesi yapıp linç edilmesine kimsenin gönlü razı gelmemeli.

Zonguldak Valisi akla izana sığmayacak bir laf etti. Tepkiler üzerine Vali Bey çıktı hiç kemküm etmeden “Konuşmamın maksadı bu değildi, hata ettim” dedi ve özür diledi. Zonguldak şu an Türkiye’nin -büyükşehir olmamasına rağmen koronavirüsten en kötü etkilenen şehirlerinden biri…

Ne vali ne bakan ne de başka biri… Hiçkimsenin salgınla mücadelede en ön safhada savaşan fedakar sağlık çalışanlarını üzecek bir söz söylemesine kayıtsız kalmayız. Kalamayız da… Ancak bir insan hatasından ötürü çıkıp özür dilediyse ve o saatten sonra samimi olarak o özrün tüm gerekliliklerini yerine getiriyorsa uzatmanın da anlamı yoktur.

17 Nisan 2020, Cuma 07:17

'Önümüzdeki 1-2 hafta' diye bir şey yok, dağılalım!

Korona salgını başladığı günden beri bilim insanları hep bir ağızdan mütemadiyen aynı şeyi söylüyor: “Önümüzdeki 1-2 hafta çok önemli.” Bu bitmek bilmeyen “önümüzdeki 1-2 hafta” ne zaman bitecek diye kara kara düşünürken, bilim insanları hepimizi ters köşeye yatırarak artık “Virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz” demeye başladılar. Sanırım en gerçekçi olan da bu. Önümüzdeki 1-2 hafta falan yok, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkına varıp hayatlarımızı korona virüsü gerçeğine uygun bir şekilde dizayn etmeyi öğrenmemiz şart.

Sağlık Bakanı bugün çıkıp “Yeni hasta yok” dese bile hiçbirimiz artık eskisi gibi, korona hayatımıza hiç girmemişçesine bir yaşam tarzını benimseyemeyiz. Sadece bizim değil, tüm dünyada insanlar fabrika ayarlarını salgının gidişatından bağımsız olarak değiştirdi, değiştirmek zorunda.

Bu kez sokağa çıkma yasağı bir hafta önceden duyuruldu. Bakalım nasıl bir cuma ve pazartesi geçireceğiz? Cuma ve pazartesi diyorum çünkü sokağa çıkma yasağının en kritik iki günü başlamadan bir gün öncesi ve bittikten bir gün sonrası. Bütün kuralların yerle yeksan olduğu iki gün, cuma ve pazartesi. Umarım bu kez geçen haftadan farklı olur.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Salda’dan gelen, herkesin içini acıtan ve asla kabul edemeyecekleri bu görüntüleri görür görmez gerekli adımları attıklarını açıklamıştı. Bakan Kurum’a o adımların neler olduğunu sordum: Yüklenici firmaya 600 küsur bin lira ceza kesilmiş. Daire başkanı, şube müdürü, uzman ve sorumlu müşavir görevden alınmış. Bakan, bununla da yetinmediklerini, Salda’ya kamera sistemi kurduklarını ve 7/24 vatandaşın bölgedeki çalışmaları canlı seyredeceğini söyledi.

Türkiye’nin korona salgınında başlangıç aşamasında yaptığı doğru işler var: Virüsün gelişinin geciktirilmesi, o süreçte bilim kurulu ve tedavi rehberinin oluşturulması, tedavide etkili ilacın stoklanıp ilk hastalara test sonucuna bakmadan ilacın başlanması, okulların erkenden tatil edilmesi gibi...

16 Nisan 2020, Perşembe 07:12

Slogan atarak, reklam yaparak 'Seninleyiz Türkiye' olunmuyor!

Hem Cumhurbaşkanı hem de Maliye Bakanı, Türkiye’nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla fedakarca seferberlik ilan ettiği şu günlerde özel bankaların bazılarının hâlâ burnundan kıl aldırmayan halini eleştirdi. Okuyucularımızdan sürekli mailler geliyor, ödeme yapılmadığı için kapanan kredi kartları, kredileri ötelemek bir yana dursun gecikme faiziyle tehdit eden, yetmezmiş gibi her Allah’ın günü vatandaşı arayıp ne zaman ödeyeceksiniz diye soran, kredi verme konusunda sıfır risk alan...

Ne ararsanız var! Sorsanız, bu bankalardan daha çok ülkesini seven yok ama! Reklam filmlerinde falan mangalda kül bırakmayan, lafa gelince “Seninleyiz Türkiye, yanındayız Türkiye, beraber kazanacağız Türkiye...” ama uygulamaya gelince arazi!

Bankalar bu dönem yalan dolan sloganlarla süsledikleri o reklam filmlerini hayrına dar gelirli vatandaşa dağıtsa çok daha büyük bir iş yapmış olur. Bu süreçte taşın altına elini koyanları tenzih ederim ama bugünler bittiğinde bu millet, bu devlet şu duyarsızlığı unutmaz, benden söylemesi.

Maliye Bakanlığı dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik sürekli yeni destek paketleri açıklıyor. Bu dönemde özellikle dar gelirli vatandaşlara yönelik bu destek çok ama çok önemli. Geçenlerde Nusret’ten öğrendim: Türkiye’de 700 bin vale, komi, garson çalışıyormuş.

Bunların ne kadarı sigortalı yani kanuna uygun çalışıyor, daha doğrusu çalışıyordu, orası muamma. Fakat bildiğimiz o ki bu 700 bin insan şu an evinde oturuyor. Dahası, bu 700 bin insanın neredeyse tamamı “iş yok” denilerek bir lira maaş almadan bekliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sürecin başından beri salgına dair tüm kuralları başta kendi dikkate alarak topluma çok doğru mesajlar veriyor. Bakanlar Kurulu’nun ve Bakanlarla haftalık görüşmelerin “online” yapılıyor olması bu doğru işlerden biri.

Külliye her hafta bu görüşmelerin fotoğraflarını paylaşıyor. Yalnız o fotoğraflarda bir sorun var! Cumhurbaşkanı ile danışmanları (İbrahim Kalın Hoca, Zafer Çubukçu ve Fahrettin Altun) arasındaki sosyal mesafe doğru fakat danışmanlar oturma düzeninde kendi aralarında sosyal mesafeye uymamışlar. Gerçekten öyle mi yoksa fotoğrafın açısı mı o şekilde gösteriyor bilmem ama gördüğümüz bu.

Hafta sonu, özellikle büyükşehirlerde bir süre sokağa çıkma yasaklarının devam edeceği artık kesin. Önümüzdeki hafta sonu ise bu tatil biraz daha uzayabilir. Resmî tatil olan 23 Nisan’ın perşembe gününe denk gelişiyle birlikte cumartesi ve pazar gününü kapsayan sokağa çıkma yasağı 23 Nisan günü başlayıp 26 Nisan gecesi bitebilir.

15 Nisan 2020, Çarşamba 07:35

Esas felaket cuma değil pazartesi yaşandı!

İki günlük sokağa çıkma yasağının hemen ardından pazartesi günü 31 ilin 31’inde semt pazarlarından, kent meydanlarından, sokaklardan gelen görüntüleri gördünüz mü? Görüntülere bakınca sokağa çıkma yasağıyla birlikte salgın da bitti sanıyorsun. İstanbul Maltepe’de polisin çevirdiği 14 kişilik yolcu minibüsünden 27 kişi çıktı. Sultanbeyli’de yasağa çareyi çatıya çıkmakta bulan üç genci dip dibe kaynatırken polis dronu yakaladı. Hangi birini anlatayım bilemiyorum!

Urfa’da top oynamak için toplanan gençlerin jandarmayı görünce nasıl kaçıştığını mı yoksa sadece İzmir’de bir günde 1223 kişiye sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği için ceza kesildiğini mi? Herkes maskeli ama dip dibe! Sosyal mesafeyi ara ki bulasın! Her mevzuyu magazine çevirmeye bayılan halkımız ve medyamız cuma gecesi kıyameti kopardı ama pazartesi bir Allah’ın kulu da çıkıp şu görüntülere iki satır laf etmedi.

Oysa cuma gecesi salgındaki risk iki katına çıktıysa pazartesi muhtemelen 10 katına çıktı. Bilim Kurulu üyeleri cuma gecesi ekmek kuyruğuna girenler yüzünden “Risk çok arttı” demişlerdi. Ben bilim kurulu üyesi olsam pazartesi bu görüntüleri görünce, “Yok arkadaş, bu ülkede bilim falan yapılmaz” deyip diplomamı yırtıp atardım.

Normal ülkelerde hafta sonu sokağa çıkma yasağı bir anlam ifade edebilir ancak bizimki gibi eğitim seviyesi ilkokul 4, okumuş cahillerinin vurdumduymazlığı en az okumamışlar kadar akıllara ziyan olan bir ülkede bir anlam ifade etmediği gibi tersine teper.

Cumartesi pazar evde oturan vatandaş acısını pazartesi fazlasıyla çıkarır ki bu pazartesi öyle olduğunu hep beraber gördük. Peki ne yapmalı?

Hatta keşke tüm gıda tedarikçilerini böyle bir hizmet vermeye teşvik etseniz. Marketleri açık tutup bu şirketleri çalışır kılarsanız çok etkili bir tedbir alınmış olur.

Maliye Bakanı Berat Albayrak kamu bankalarının bu süreçteki katkısını anlattıktan sonra kibar bir dille “Özel bankalardan da aynı gayreti bekliyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da önceki gün bunu dile getirdi.

Özel bankaların bazıları bu konuda en az kamu bankaları kadar hassasiyet gösteriyor ancak öyle bankalar var ki şu felaket ortamında vatandaşa

11 Nisan 2020, Cumartesi 07:53

Yok öyle bir vatanseverlik, milliyetçilik!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bağış kampanyasına destek çağrısına kendi imkânı doğrultusunda katkıda bulunan herkesten Allah razı olsun. Ben konuya siyasi bakmıyorum, bakanı da anlamıyorum. Böylesine, insanların canının derdine düştüğü günlerde imkânın varsa tabii ki el uzatacaksın. Ancak bu süreçte gözlemlediğim ve aşırı canımı sıkan bir şey var.

Bir yanda sağda solda “Bu zor günlerde ülkemin yanındayım, kampanyaya şu kadar milyon verdim” diye artistlik yapan, diğer yanda 3-5 liraya çalıştırdığı insanlara “Bu ay maaş yok” diye haber yollayan bir iş insanı güruhu var. Bunun adı riyadır. İkiyüzlülüktür. Utanmazlıktır. Bu zor günlerde tabii ki gücün varsa devletin başlattığı kampanyaya da destek ol, buna kim itiraz edebilir? Ama sırf gösteriş için milyon lira bağış yapıp, üç liraya çalıştırdığı insanın ekmeğini kesmenin adı vatanseverlik değil, sahtekarlıktır.

Birkaç haftadır belirli aralıklarla kendilerine “komedyen” diyen birtakım gerizekalıların skandalları düşüyor gündeme… İnsanların inançlarına, kutsallarına, kimliklerine hakaret ederek komik olduğunu zanneden bu salak ordusuna dün yeni biri daha eklendi. Emre G. adlı bir meczup Atatürk ve Mevlana ile ilgili sözüm ona şakalar yapıyor, buna da “stand up” diyor.

Hakkında yakalama kararı çıkarılmış dün… Hem cahil hem cesur hem de salak olunca bu tür felaketler kaçınılmaz oluyor. Komedyen olmak isteyen arkadaşlara bir kez daha hatırlatalım: Dünyanın belki de en zor işlerinden biri insanları güldürebilmektir. Mizah ciddi bir iştir. “Komik” olduğunuzu zannederken bir bakmışsınız rezil olmuşsunuz!

İstanbul’da, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür Yardımcısı, vatandaşa sosyal medya üzerinden “Geber” deyince valilik derhal harekete geçti, hemen görevden aldı ve soruşturma başlattı. (Bu arada acı olan bunu söyleyen kişinin vaktiyle öğretmenlik hem de din öğretmenliği yapmış olması. Ne öğretmenliği ne de dini anlamış, yazık!) Bununla birlikte Kerimcan Durmaz isimli bir sosyal medya müptezeli “Siz geberin biz gençler kalalım” diye berbat bir video yayınlayınca bu kez savcılık hemen harekete geçti. Bunlar önemli şeyler. Bu ülkenin dingonun ahırı olmadığını bilmeli herkes.

Evde en büyük eğlence özellikle akşam saatlerinde başlayan Instagram canlı yayınları. Çok güzel işler yapan kurumsal hesaplar, uzmanlar var. Öncelikle onları kutluyorum. Ama bir de öyle bir grup var ki fıkra gibi sahneler yaşanıyor. İnsanlarda nasıl zehirli egolar var arkadaş.

Geçenlerde denk geldim yarı ünlü bir dizi oyuncusu bir başka yarı ünlü arkadaşını yayına almış diyor ki

10 Nisan 2020, Cuma 07:00

Birinin bu süreci koordine etmesi şart!

Hem Sağlık Bakanlığı hem de İçişleri Bakanlığı salgın sürecini çok iyi götürüyor. Başta her iki bakan olmak üzere arkalarındaki teşkilatlarının ortaya koydukları insan üstü gayret ve samimiyeti inkar edecek değiliz. Kimseye haksızlık yapmayalım; Maliye’den Adalet’e tüm bakanlıklarda bir salgın seferberliği var bu günlerde…

Ancak salgının başarıyla yönetilmesi sadece bakanlıkların tek başına gösterdiği performansla değil, bunların tümünün koordinasyonuyla mümkün.

Ve ortada bir gerçek var ki koordinasyonun sağlanması noktasında tüm bakanlıklar kendi alanlarında çabalarken kabine dışında sözünün hükmü olan birinin bu işi koordine etmesine büyük bir ihtiyaç var. Direkt Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı çalışacak, bakanlıklar arasındaki koordinasyondan sorumlu bu kişinin CHP’li ya da başka partili olması hayal; tabii ki iktidar partisinden ağırlığı olan bir isim olacak.

Sevgili meslektaşım Cüneyt Özdemir’le dün konuşurken o da aynı konudaki eleştirisini dile getirdikten sonra salgın sürecinin koordinasyonunu üstlenecek ve muhtemelen herkesin üzerinde hem fikir olacağı bir isim attı ortaya: Binali Yıldırım. Cüneyt’e katılıyorum ve destekliyorum. Binali Bey partideki ağırlığı ve devlet tecrübesiyle mantıklı bir öneri ama son karar tabii ki Cumhurbaşkanı’nın…

ÇARE YOK, İSTANBUL’DA TEDBİRLER ARTIRILACAK!

Hasta sayılarındaki artış ve bu istatistiklerde İstanbul’un payı ortada. Sağlık Bakanı’nın “İstanbul’u tutamıyoruz” açıklaması çok önemli.

Kapatılan yerler, 65 yaş üstü, 60 yaş üstü, 20 yaş altı, risk gruplarına yönelik sınırlandırmalar, şehirlerarası toplu taşıma araçlarıyla seyahatin yasaklanması derken şayet hasta sayıları bu şekilde artmaya devam ederse İstanbul için alınacak tedbirlerin daha da artırılması ve sınırlarının genişletilmesi kaçınılmaz. Temel ihtiyaçların sağlanması noktasında bir kesintiye imkan vermemek suretiyle İstanbul özelinde kısıtlamaların genişletilmesinden başka çare yok.

HELAL OLSUN MANSUR BAŞKAN!

09 Nisan 2020, Perşembe 07:26

Fıkra gibi bir 'Burası Türkiye' hikâyesi daha!

Ben küçükken “Burası Türkiye…” diye bir deyim vardı, 40 yaşına geldim hâlâ anlamından zerre yitirmeden hükmünü sürdürmeye devam ediyor. “Burası Türkiye…” sosyal, siyasi ve psikolojik olayların olması gerektiği gibi olmadığı, “olma nedeninin” hiçbir mantık kuralıyla açıklanamadığını anlatır. Yüzünde maskeyle basın toplantısı yapan kulüp başkanının mikrofonlara “Ligleri ertelemeye ne gerek var ki?” dediğini bir tek bu ülkede görebilirsiniz. Tıpkı yüzleri maskeli aralarında sosyal izolasyon kurallarına göre mesafe bırakarak genel kurul salonunda oturan milletvekillerinin sağlık çalışanlarına yönelik yasa teklifini reddettiğini bir tek bu ülkede görebileceğiniz gibi.

Biraz uzun bir cümle ama dikkatle okumanızı rica edeceğim: CHP’nin hazırlayıp Meclis’e getirdiği sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine dair yasa teklifini reddeden AK Parti ve MHP dün sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine dair yasa teklifi hazırlayıp Meclis’e sundu!

Tam da CHP’nin kendi sunduğu -reddedilen- yasa teklifi oylamasına sadece yedi tane CHP’li milletvekilinin katılmış olmasına şaşırmak üzereydik ki AK Partili ve MHP’li vekiller sağ olsun bize bu fırsatı vermeden yeni bir “Burası Türkiye” vakası yarattılar. Helal olsun, kutluyorum!

Şu karantina günlerinde şahane Instagram canlı yayınları yapılıyor. Sağlıktan eğitime, edebiyattan bilime normal şartlarda asla bir arada göremeyeceğimiz çok değerli isimleri en doğal halleriyle seyretme imkânı buluyoruz. Hiç itirazım yok.

Sadece bir sorum var: Neden herkes kendisini bu Instagram canlı yayınlarını kütüphane dekorunun önünde yapmak zorunda hissediyor? Arkada kitap olunca konuştuklarım daha ciddiye alınır diye mi düşünüyorlar acaba? Bir de madem bu kadar kitap düşkünü bir milletiz neden İngiltere’de yüzde 21 olan kitap okuma oranı, bizde yüzde 0.1?! Başka sorum yok, teşekkürler.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca salgın sürecinin başından beri siyasi düşüncesi ve mensubiyetinden bağımsız herkesin sevdiği, saydığı, inandığı bir isim. Bu köşede Sayın Bakan’ın gayretini, samimiyetini defalarca kaleme almış bir gazeteci olarak dün Bakan Koca’nın yaptığı bir paylaşımı eleştirmek zorundayım.