Elif Yılmaz

04 Ocak 2020, Cumartesi 08:01

Stockholm Sendromu kıvamında bir aşk: Gazetecilik

Yıl hesabı zorlanmasam yaparım tabii ama ben bir saat sonra saymayı bırakanlardanım. Aşağı yukarı 30 yıllık gazeteciyim illa bi’ zaman söylemek gerekiyorsa. 9’umda karar verdim bu Stockholm Sendromu kıvamındaki aşkı yaşamaya.

Siyah beyaz bi’ noktaya dikmiş gözlerimi, heyecandan öylece Ümit’in gelmesini beklerdim... Çünkü ‘O’ gelince siyah beyaz dünya bi’ anda deryaya dönüşürdü... Kağıt gemimin dümenine geçip şöyle bir tur atardım. Dört duvar kasabamın Ümit’iydi o. Benim göbek adım da Ümit’ti. “Alter egosu Ümit dolu olsun” demişler bence büyüklerim. Ne hayal kırıklıkları varmış ki demek, ne temennilerini beslemiş hayatlarına dair bu göbek adım... Bi’ resmiyet kazandırmamışlar ama daha içten, sessizce yazmışlar hayatıma. Saklamışlar nazarlardan...

Ben ise saklı adımla tam olarak O’nu gördüğümde tanıştım. Bu tanışmayla tanışmanız için, Ümit’siz geçmişimden başlamam lazım ama önce…

Küçümsemeyin...

8-9 yaşlarındayım... Sakın “O yaşların ne geçmişi olur ya?” deyip mevzuyu bir matematik hesabına indirgeyip küçümsemeyin... ‘Erno Nemeçek’e, ‘Tom Sawyer’a, ‘Oliver Twist’e, ‘Peter Pan’a hakaret sayarım. Orta halli bir kasabanın, her çocuktan bir parça aklı havalarda gezinmeyi seven çocuğuydum. Anne, baba solcu olunca ekstra kıyakların oluyor bu hayatta uçmak için bazen. Çok erken bi’ oda kültürü... Ki... Bu sığınak... Çok erken de bir kütüphane konuluveriyor hayatına. Bi’ de ‘Ne neden’ anlamıyo, sormuyosun ama fark ediyorsun misafir odasız bi’ evde büyüdüğünü. Diğer evlerden farklı ulu orta. Herkes, sen kadar misafir, sen herkes kadar misafir...

Kağıt gemi

Defter kabı ciltlerken bi’ anda annen kağıt gemi yapıp yüzdürüyor halının üzerinde. Odana kapandığını gören baba, elinden tutup çatıya çıkarıyor, yıldızlara bakıp hayal kuruyorsun. Sen Peter Pan olmaya öykünürken, bi’ bakıyorsun işçi baban aslında Peter Pan... Kasaba da kent olmaya öykünüyor gereksizce o zamanlar. Bi sürü inşaat, bi sürü kum tepeleri. Betonların gölgesi, ‘Sen kızsın’ ötelemesiyle ilk tanıştığım yerler. 1. kat sorunsuz, 2. kat sorunsuz... Uçuyoruz kum tepelerine. Atlama seviyesi 3. kata yükselirken, bir erkek akranın bağırıyor arkandan kendini yırtarak! “Sen kızsınnnn oradan atlayamazsınnn.” Sesinin tonundaki kibri önce kalbim duyuyor. Velet!