Elif Yılmaz Sanal Detoks...
HABERİ PAYLAŞ

Sanal Detoks...

- Instagram’a ara verince; Hindistan’a gitmiş kadar oldum! Üstelik cebimden ‘arınmak için’ 5 kuruş da çıkmadı. Mis!

- İşteyken, akşam Instagram’a kurulan yemek masalarına bakıp, Kemalettin Tuğcu karakterine dönüşüyordum. Valla çok acıklıydı.

- Hoşlandığım adamın laykını gözleye gözleye de ergenlikten helak olmuştum. Hesabı kapatınca ‘Bi layklık ilişki’ diye öykü bile çıkardım. ? Milletin yediği-içtiği, nerde-kimle eğlendiğinden bi haber olunca, gıybet yapma oranım da düştü.

- 3 yıldır yüzünü görmediğimi, sanki her gün görüyo gibiydim. Özlem, neyse ki eve döndü.

Haberin Devamı

- Senede sadece 10 gün tatil yapan ben, sürekli seyahat fotoğrafları takip edip sadomazoşist olmuştum. ? Ortamlarda selfie çekmememin boşluğu olmadı değil, ama alışıyor insan.

- Burnum, gözüm, kaşım deyip fotoşopa abanmaktan, ‘Yok, olmadı bi daha’ deyip fotoğraf silmekten harap olmuştum. Eee n’apcan kabullenecen. Bedenimle barıştım.

- ‘La başka derdin mi yok?’ diyerekten, layk vesayetini yıktım. ‘Nevrotik narsist modern darbe’ye resti çektim. Tarihler o gün 13 Mart’ı gösteriyordu.

- En mühimi; psikopatça, günde en az 7 fotoğraf paylaşan ben, hesabı kapatarak kanımca insanlığa büyük bi hizmet yaptım!

Kültür mirası:)

Bi ‘Saatleri ayarlama günü’nü daha

- ‘İleri mi alıyoduk, geri mi?’,

- ‘Akıllı telefon kendi kendine ayarlıyo muydu ya?’,

- “Şimdi daha az mı uyuyacağız yoksa çok mu?’ şeklindeki sorularla yine geleneklere uygun yaşadık, yaşattık.

Tebrikler Türkiye

AYDINLANMA DERSİ

Türkiye’de şalter inince, ülkede bi Van’dakiler bi de Starbucks’takiler aydınlıkta kaldı.Yandaşı, karşıtı, sağcıyı, solcuyu karanlıkta buluşturup ‘ışık’ verenin Starbucks olması umarım memlekette bi hafif rönesans aydınlatması yaratır. Aydınlanma dersi çok basit: Jenaratörsüz ampulün karanlıkta hükmü olmaz!

BAHAR GELMİŞ

- Erikten önce karpuz yedim.

- Bi yazıişleri elemanı olarak gündem fırtınasından, otoban kenarında açan papatyaları bile farkedemedim.

- Artık her şey şaka gibi olduğundan mıdır nedir, ‘1 Nisan Şakası’ bu yıl hiç duymadım.

- Geçen, ‘Bahar geldi bi Sait Faik okuyup Burgaz’a gideyim’ dedim. Bu yıl ne gönül, ne de akıl sandalını Burgaz’a çekemedim.

Haberin Devamı

Namuslu sorular:

İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerini 1202 oyla Prof. Dr. Raşit Tükel kazandı. İkinci Prof. Dr. Mahmut Ak 908 oy aldı. ‘Sandık namustur’ diyen Cumhurbaşkanı bildiğiniz gibi ikinciyi rektör olarak atayıverdi. Pekiii...

1- Kazanan seçilmeyecekse çok pardon da niye seçim yapıyoruz?

2- Sandık iradesini tanımamak ‘darbe’ demek değil miydi, hani biz bu zihniyeti tasfiye ettik di?

3- Bunun Osmanlıca meali, ‘Benim kazanmadığım seçim, seçim değildir’ demek mi oluyor?

ÇITA EPEY YÜKSELDİ

- 1990’lara damgasını vuran meşhur rüşvet-yolsuzluk skandalı bi Civangate hadisesi vardı. Devletpatron- mafya anonim şirketinin kirli çamaşırları ortaya dökülmüştü.

Emlak Bankası eski genel müdürü Engin Civan mahkemede “Hani bana verdiğin rüşvetin belgesi?” diye kendini kurtarmaya çalışınca, müteahhit Selim Edes’ten tarihe geçen bi yanıt almıştı: “Rüşvetin belgesi mi olur...” Bu efsanenin üzerine çıkacak başka talep olmaz sanıyordum ki... Vallahi yanılmışım.

Haberin Devamı

Tam 21 yıl sonra buna tur bindirecek talep en tepelerden çıkageldi: “‘Berkin Elvan ekmek almaya giderken vuruldu’ diyen Kılıçdaroğlu bunun belgesini açıklasın.” Alınan değil çalınan ekmeğin belgesi vardır benim bildiğim. Cidden, bu ülkede çıta sürekli yükseliyor!!!

BİR AŞK HİKAYESİ

Ben Kayahan’ın “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün, bir yerde buluşuruz” diye diye büyüttüğü nesildenim. Gençlik aşklarımın senfonisi... Binlerce kez teşekkürler. Nur içinde yat büyük aşık, nurlar içinde.

Eyyy G8

‘Burası milletin sarayı’ denilen yerde kilosu 4 bin TL olan ‘Beyaz Çay’ içiliyorsa, bunun üzerinden de ‘sade yaşam’ övgüsü yapılıyorsa: - ‘Kişi başına düşen milli geliri en yüksek olan’ Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, İngiltere ve Amerika’nın içinde olduğu G8’de olmak artık bizim de hakkımızdır! Eyyy G8 akıllı ol!

Düşün düşün!

Parlamenter sistemde...

- Acı çekip çekmeme hakkımız olup olmadığına bile artık iktidar karar verebiliyorsa...

- Klorlu suda yüzmeyen basına ‘terörist’ damgası vuruluyorsa...

- ‘Ben istedim oldu’ denilerek hak, hukuk gasp ediliyorsa... Varın siz bi de Başkanlık Sistemi’ni düşünün..

İNSANLIK DERSİ!

Karanlıktan büyüyüp, beslenen terör, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etti. İçimiz yandı... Hayat kurtarmayan operasyonun ‘başarı’ olduğunu söyleyip, ölümü tebrik ettiler. Kahrolduk! Fırsat bu fırsat dediler, acıyı karanlıklarına siper ettiler. Kabataş iftirası ile saçamadıkları kötülük tohumlarını memlekete serptiler. Nefret tüm kötülüklerin tarlasıdır. Bu ülkede hain aranıyorsa şayet, o, bu tarladan ellerini ovuşturarak mahsul bekleyendir! Memlekette ‘şartlı huzur pazarlığı’ yapanlardır. İnsanlıksa derdimiz şayet... Yürekleri cayır cayır yanarken dillerine bi gram nefret bulaşmayan bu yürekli babalara kulak verin yeter: İNSANLIK DERSİ

Okmeydanı’nda öldürülen Burak Can’ın (22) babası Halil Karamanoğlu: “Bu çocuklar kolay yetişmiyor. Türkiye’de insanların birbirini sevmeye ihtiyacı var. Acılarımızı siyasete alet edip nefret ortamı oluşturmalarına müsaade etmeyeceğiz.”

Polis tarafından vurulan Berkin Elvan’ın (14) babası Sami Elvan: “Savcının ailesinin acılarını paylaşıyoruz. Görüşü, inancı, konumu, kim olduğu önemli değil. İnsan olan kimse zarar görmesin. Yeter artık. Kan kanla yıkanmaz.”

Teröre kurban giden Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın babası Hakkı Kiraz: “Oğlum bunu hak etmemişti. Namusuyla, alnının akıyla, şerefiyle, onuruyla, haysiyetiyle, görevinin başında takdir-i ilahi oldu. Yüreğim yanıyor ama şükrediyorum.”

Hani Türkiye yenileniyordu?

NOSTALJİK TEHLİKE...

Bi nostalji merakı aldı başını gidiyor. 10 yıl önce bu nostalji merakımız 45’liklere sararak, vintage mağazalara takılarak, tavuklu ev saatinin peşinden koşarak geçiyordu.

Sonra olay siyasete sirayet etti. Mesela; 80’ler 90’larda muhafazakâr siyasetçiler rakiplerini sık sık ‘mason’ ilan ederdi. 2000’lerin başında ‘Muhterem Hoca Efendi’ olarak anılan, 2012’lere doğru alfabetik sırayla ‘Haşhaşi’, ‘Paralel’, ‘Terörist’ denilen Fettullah Gülen de şimdi ‘mason’ ilan edilmiş.

Yavaş yavaş sıra 80’lerin ‘Ya sev ya terk et’ine geliyor gibi. Allah hepimizin yardımcısı olsun.

HALİL HOCA ONURUMUZDUR

Kendisi bi devlet büyüğü olan Yalova Valisi, öğrencilerinin yanında ‘Bu saç sakal ne, dilenci gibisin. Anarşist’ diye azarlamış hocam seni. Çok canın yanmış. Dayanamamış kalbin, insan ruhunun bu kadar ‘kılıksız’ oluşuna...

Hocanın öğrencilerine verdiği 60 kitaplık okuma listesini gördüm dün. Ona bakınca- Halil Hoca’nın buraların ‘Çoğunluğu’ değil, ‘Yabancı’sı olduğu zaten anlaşılıyordu... Kabalık, zorbalık, pespayeliğin imha etmeye kodlu olduğu bir ‘Yabancı’

Hocam; ne çok isterdim öğrencin olmayı. Marcel Proust’u elime tutuşturup ‘Kayıp Zamanın İzinde’ ile ruhumda erkenden yola çıkarsaydın beni. Albert Camus’un ‘Yabancı’sı ile tanıştırsaydın da, 30’larımda keşfettiğim ‘Yabancı’lığıma yabancı kalmasaydım. ‘Tutanamayanlar’ın Selim Işık’ını konuşsaydık da, ‘Canım insanlarım... Sonunda bana bunu da yaptınız’ cümlesini büyüyünce kurmaya erken hazırlansaydım. Gerçi ne diyorum ben! Bunca kahramanla yolculuğa rağmen, kötülüğün sıradanlığına hiç alışamamış ki senin güzel kalbin...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder