Elif Yılmaz Türkiye'nin gündemle imtihanı
HABERİ PAYLAŞ

Türkiye'nin gündemle imtihanı

Şımarık bir gösteri

Türkiye’de bi kuşağın hayatı 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak hayaliyle geçti. Çünkü o alanın Türkiye demokrasi tarihinin kara lekelerinden biri olan trajik bir anısı var. O alan 77’de 37 insanımıza mezar oldu. O yüzden önemli bi sembol. Sadece işçi, emekçi değil, bu ülkede aydınlık bir gelecek isteyen herkesin sahip çıkması gereken bi sembol. Başbakan bu ısrara ‘şımarıklık’ diyor. Asıl şımarıklık; demokrasi havarisiyim diye göz boyamak için 2010’da Taksim’i 1 Mayıs’a açıp “İşte dostluk, işte dayanışma tablosu” diye propaganda yaparken, niyetindeki taşlarını yerine oturtunca da aynı insanlara “Eğlenecekseniz gidin Yenikapı’ya” diyerek dalga geçmektir. Tanıdığınız bi şımarık var mı gaz, cop yemekten, kafasında gaz fişeğinin patlamasından zevk duyan? Ha ‘şımarıklığı’ aklınız kesmedi, hoopp ikinci seçenek de hazır zaten di mi: Uluslararası lobilerin uşakları geziciler... Sorgusuz sualsiz. Ezberlenmiş hayat oh ne rahat... Peki:

Haberin Devamı

1- 2010 1 Mayıs’ında Taksim açıldığında orada olanlar yine aynı kafaydı. Fazladan AKP’liler de vardı. Uluslararası lobi hangi kortejdeydi?

2- 1 Mayıs yasağının gerekçesini “Ulaşımın aksaması, günlük hayatın olumsuz etkilenmesi” diye anlattılar. Peki ne oldu? İstanbul yarı açık bir cezaevine dönüştürüldü. Devlet her yeri demir bariyerlerle kuşattı. Ulaşımı durdurdu. 5 dakikada gidilecek yerlere minimum 1.5 saatte gidildi. İnsanlar yollarda perişan oldu. İstanbul’un Avrupa yakasının bir bölümü gaza boğuldu.

3- Tüm bu kepazeliğin sorumlusu eylemciler öyle mi? Peki 1 Mayıs 2010’da Taksim’de 1 Mayıs kutlamasında hayat nasıl tıkır tıkır işledi? Üstelik yıllar sonra Türkiye ilk kez böyle coşkulu, olaysız bi bayram geçirebilmişti. Alanda çoluk çocuk herkes neşe içindeydi. O insanlar yine bu 1 Mayıs’ta sokağa çıkan insanlardı. Ne değişti?

4- Dünyanın en büyük metropollerinden birini, uyduruk bahanelerle cezaevine çeviren hırsın farkında mısınız?

5- Guinness Rekorlar Kitabı, 14 milyonluk kenti hapishaneye çevirmek gibi muazzam bi başarıyı es geçer, hakkımızı yer mi?

Haberin Devamı

6- Vesayet denilen şeyin illa apolet takması, sıkıyönetimin de genelkurmay başkanınca ilan edilmesi gerekmiyor biliyorsunuz, değil mi?

7- Ulaşım mulaşım bahane, gövde gösterisi ‘şahane’ydi di mi?

Genç fetişistler

1 Mayıs’ta güne fiyatı 134 TL olan spor ayakkabılarımı giyerek başladım. Kredi kartına 6 taksitle almıştım. 2 senedir giyiyorum hâlâ da maşallah eskimedi. Emekçiliğime halel gelir diye bir tüketici olarak firmaya teşekkürlerimi korkudan sunamıyorum. Malum, hükümetin entellektüel kadrosundaki ayakkabı müfettişleri bu konuda avcı titizliğinde çalışıyor.

Bu şahıslar, ayakkabı markasından secere çıkaracak kadar kabiliyetli. Mesela, giydiğin şeye göre, hak, hukuk, özgürlük gibi savunabileceğin değerleri belirleyebiliyorlar. 1 Mayıs günü, ellerindeki fiyat listesine göre sınıfsal tahliller yapıp, “Bu giydiğin bilmem ne marka, sen emekçi hakkını savunamazsın” diye klavye başında tam gün mesai yapıp tivit attılar. Haa bi de bunların uzmanlıkları sadece giyim kuşam müfettişliği ile de sınırlı değil. İnsanüstü maharetlere sahipler.

Haberin Devamı

Gerektiğinde sosyolog, psikolog, ekonomist, yargı, iç-dış politika, hatta futbol uzmanı da olabiliyorlar. Hükümetin ihtiyacı olduğu her konuda kesecek ahkamları var kısaca. Bu aslında bir yerde hükümetin ne kadar hesaplı kitaplı, tasarruflu olduğunu da gösteriyor. ‘Aydın’, ‘gazeteci’ diye, ayakkabı fiyatından hak, hukuk dersi veren ucuzluğu kapatmış.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, biliyorsunuz geçen hafta yargıya müdahale ve özgürlükler konusunda bir konuşma yapınca hükümetin hışmına uğramıştı. Başbakan, “Kılıç’ın da kasedi var korkusundan böyle konuşuyor”a kadar getirmişti olayı. Bu hafta ülkemize misafir olan Alman Cumhurbaşkanı Gauck da “Türkiye’deki antidemokratik gelişmelerden endişe duyduğunu” söyledi. Başbakan doğal refleksini verip “Kendini hala papaz sanıyor. Bize akıl vermesin” dedi. Bu arada Gauck eski bir papaz. Olay, misafir misafirliğini bilsine kadar geldi. İki ülke arasında ipler iyice gerildi.

1- Açıkçası ben “Gauck’un da kasedi var” imasını bekledim, tuhaf, gelmedi. Ama Başbakan papaz açıklamasıyla bu beklentimi az da olsa karşıladı.

2- Adam daha gitmeden hükümet üyeleri sıraya girip aceleyle bu konuda atarlı açıklamalar yaptı. Bu aceleci halleri kendi aralarında “önce atarı ben yapacam” şeklinde bi yarış olduğunu da gösterdi. Bu telaşı gören sanır ki, ilk ve en iyi atarı yapana beşi bir yerde takılıyor!

3- Bu arada o çok övündüğümüz misafirperverlik de güme gitti.

4- Gauck’u keşke Marmaray’a bindirseler, 3. Köprü inşaatına götürselerdi. Elin Alman’ına yol göstermezsen ne anlar Türk demokrasisinden?

İSTANBUL’a yazılmış en güzel şiir

Çok yoruldum, ne kadar uğraşsam da onun gibi anlatmam mümkün olamayacağı için artık debelenmeyeyim. Vedat Türkali’nin eşsiz İstanbul şiirinden kısa bi bölümle noktalayayım yazıyı. İstanbul’a yazılmış en güzel şiir... Tabi bence... İyi pazarlar...

Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir şiltelerin istakozların ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir...
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın

Sehven devlet

Ülkenin ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın oğlunun şikayeti üzerine savcı Mehmet Demir tarafından ifadeye çağrıldı. Bi saat sonra apar topar Başsavcılık bu skandal için “Sehven yapılmış bi çağrı, geri alındı” açıklamasını yaptı. Arkasından savcı Demir, “Ha, nedir, gelmezsin, biter. Zorla mı getirmişiz? Fazla tepki gösteriyorlar” dedi. Şimdi soru şu: AKP iktidarıyla uzun bir süredir hayatımıza girmiş olan bu ‘sehven’ olayındaki devlet ciddiyetini bulunuz?

a- Kolaysa sen bul

b- Bu konuda kayıp ilanı vereli çok oldu

c- Soruyu ‘sehven’ mi sordunuz?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder