Elif Yılmaz Vatansever Artvin halkı
HABERİ PAYLAŞ

Vatansever Artvin halkı

Artvin Kafkasör Yaylası için şu denilebilir: Doğa sanki; ‘Hadi bu da benim size bir kıyağım olsun’ demiş bize bu cenneti armağan etmiş. Şimdi işte, bu vatan cennetine, bakır madeni açılacakmış.

Niye? ‘... Millete ekmek vermek için...’ Amacın ulviliğine bak sen vay vay! Tabii kimse “Ben de tonla para kazanacağım” falan demiyor. Sanırsın amme hizmeti. ‘Her şey vatan için’ ya...

Oysa; hukuk, bilim defalarca bu işin bir ‘doğa katliamı’ olacağını söyledi. Ama 3. dünya ülkesinin ‘milli’ Ali Cengiz oyunlarında hukuk ne, bilim kim ki? Yeşil kimilerine ancak dolarda güzel.

Haberin Devamı

Sonunda ‘Çevrecinin daniskasıyız’ trend türküsüyle ellerini kollarını sallayarak daldılar cennetin ortası Cerattepe’ye. Milletin gözleri devleti aradı. Ama “Nerede bu devlet?” diye sormaya da gerek kalmadı. Çünkü; tam da milletin karşısındaydı. Namus borcu gibi ödediği vergisiyle aldığı gazı millete bolca sıktı, sanki savaşa girmiş gibi, 6 ilden takviye çağırdı.

Millet kendi toprağında düşman muamelesi gördü. Hal böyle olunca cennet vatanı yağmadan korumak da millete kaldı.

Ama zengin, devletin var gücüyle Cerattepe’ye girip inşaata başladı. Bir de ortaya çıktı ki, ruhsatları da yok. Tamamen yasa dışı! Millet merakla, bağımsızlıkları ile övünen medyanın atacağı manşetleri bekledi. Ne de olsa ortalama demokrasili bir ülkede en hafifinden bu olaya ‘skandal’ denirdi. İleri demokrasi basını kimbilir neler yazacak, bu rezaleti nasıl yerden yere vuracaktı.

Ertesi gün oldu, görüldü ki: Her sabah, millete 9 sütuna ‘Devlet-millet el ele’ manşetiyle vatanseverlik dersi verenlerin ‘vatan haini piyangosu’ bu hafta da Artvin’e vurmuştu. Gezi’yle başlamış, paralel bir seyir izledikten sonra PKK’dan çıkmışlardı.

Tabii, çok özgür oldukları için iyice kanatlanıp uçmuşlardı. Onları uçtuklarında yere indirmek de hayli güç biliyorsunuz. ‘Tarihteki en yalan haber’ Kabataş fantezisine imza atan ekipten bahsediyoruz, boru değil. Şimdi Artvin halkı haklı olarak kızgın ve de çok kırgın.

Yahu, n’olur bu kadar içlenmeyin. Sizler hukuka, bilime, hayata, bu ülkeye sadakatinizi göstererek vatanseverliğin kitabını yazıyorsunuz. Bunu yapamayanlar da yalanın dolanın! Olay bu kadar basit. Siz sapınıza kadar millisiniz. O güzel canınızı hiç sıkmayın.

Yok olmanın özgül ağırlığı

Sayın Bülent Arınç, Ankara’daki katliam sonrası ihmali olan yetkililere istifa çağrısı yapınca dedim ki: “Koltuk, güç sahibiyken memleketin başkentini parsel parsel sattığını düşündüğün başkan hakkında bile konuşma. Koltuk gitsin, yetki bitsin ‘Doğrucu Davut’ ol. Sayın Arınç, hükümetteyken ‘özgül ağırlığı’ndan bahsederdi. Ama ölçmek bir türlü nasip olmadı. Çünkü, ne zaman bu mevzu gündeme gelse, tepeden ağır tekzip yerdi. Anlaşılan; o ağırlık kalkınca Arınç’a bir rahatlık gelmiş. Ama... Var olmanın dayanılmaz hafifliği yok olurken ağırlaşınca, biraz komik çokça da ayıp oluyor!

Ofsayt

“Bu ülkede istifa etmek için ne olmalı?” diye sordum kendime. 2004’e, 41 kişinin öldüğü hızlı tren faciasına kadar gittim. Sonra... Hiçbir yere takılmadan hızla bugüne geldim. Ermenek, Soma, Ergenekon kumpasları, patlamalar vs vs... Hızımı kesecek tek bir istifa yoluma çıkmadı. İnternette ‘istifa’ diye arama yaptım. 2004 Ali Aydın- 2015 Deniz Çoban haberleri geldi. İkisi de hakem. ‘Kötü maç yönettik’ diye düdük bırakmışlar. Ve bir de baktım ki, ‘İstifa var mı?’ diye ararken ofsayt ne öğrenmişim. Düşünün...

Artık konuşalım

- “Biz Suriye’de, Mısır’da hata yaptık.”
- “Ben konuşmayacaksam kim konuşacak abi... Jölelilerle, şunlarla bunlarla ha bire gaz veriyorlar.”
- “Yeter ya! Batırdılar memleketi.”

Bunları Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan söylüyor. Bu şu demek oluyor:

- İtiraz edeni hain, eleştireni paralel ilan etmekle
- Başımıza gelen her felaketi kınayıp geçmekle
- Birleşmiş Milletler’den ABD’sine herkesi düşman ilan etmekle
- Yanlışlar yüzünden düşülen yalnızlığa ‘onurlu’ demekle
- Herkesi gayrimilli diye teşhir etmekle kaybedilecek vakit artık hiç yok. Kıyamet kapıda. Ülkesini seven acilen açık açık konuşsun. Yoksa sonsuza dek sussun!

Ah o gözler...


1985 -Şarbat Gula 2016 -Ayşe Delioğlan

Katliamın ertesi günü. Hani, en anlamlı kelimeleri de bulsan, onları yan yana da koysan tarife yetmez ya güçleri, çaresiz kalırsın. İşte öyle bir gündü. Ama anlatmak da işimiz.

* * *

O sırada ekranıma Ankara’da Adli Tıp önünde cenazesini bekleyenlerden birinin fotoğrafı düştü. Bir anda, 1984’te Steve McCurry’in çektiği, National Geographic Dergisi’ne kapak olan ‘Afgan Kızı’ fotoğrafı gözümün önüne geldi. Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalıp, Pakistan’daki mülteci kampına sığınan Şarbat Gula’yı hatırladım. Savaşın tüm acısını, öfkesini yüklenen gözleriyle hafızalara kazınan Şarbat’ın bakışlarını...

* * *
Ankara’daki fotoğrafı büyüttüm. Ama bakışlarındaki yükü kaldıramayıp kapattım. Çünkü; o gözlerin içinde sabah uğradığım bakkal, tost aldığım büfeci, ayaküstü konuştuğum komşum, beni işe uğurlayan babam, aracına bindiğim şoför, işyerimin kapısındaki güvenlik, koridordaki temizlikçi, yazı işlerindeki meslektaşım hepimiz ama hepimiz vardık. O gözler, bir milletin kalbini sırtlanmış taşıyordu. Acısının yükünden öyle keskindi ki gözleri, hafızamıza bir bakışta kendini kazıyordu. O yüzden uzun laflarımızı bir kenara bıraktık. POSTA olarak Reuters’ten Ümit Bektaş’ın belgeleyip ölümsüzleştirdiği o bakışa ‘Türkiye’nin Gözleri’ başlığını atıp size hali anlattık.

* * *

Gün bittiğinde ise, kendime ürkerek sordum: “Şarbat’ın gözlerine kazınan acıyı, bir gün kendi ülkemde göreceğimizi düşünür müydün?”

Arz ederim...

5 Haziran 2015; Diyarbakır mitingine bombalı saldırı; 5 can.

20 Temmuz 2015; Suruç’ta canlı bomba; 33 can.

10 Ekim 2015
; Ankara barış mitingine canlı bomba; 102 can.

12 Ocak 2016
; Sultanahmet canlı bomba; 10 can.

17 Şubat 2016; Ankara canlı bomba; 28 can.

Cenaze evine dönen koca vatanda sağolanın da ruhu canlı cenaze! Biz; oranın, buranın, şuranın lideri olmak falan değil, vatandaşını torun torba sahibi yapacak kadar yaşatacak büyüklüğü istiyoruz, bilginize!

Geleceğe not bıraktım

Gelecekle ilgili tek öngörümü yazıp günlüğüme, altına tarih attım geçenlerde; “‘Son dakika’ anonslarıyla geçti gitti ömrümüz” diye...

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder