Erkut Can Anneler Günü'nde anamla
HABERİ PAYLAŞ

Anneler Günü'nde anamla

Haberin Devamı

Bugün Anneler Günü. Dünyanın en kutsal varlıkları annelerin günü kutlu olsun. Her canlı için mukadder bir sonuç ama dileğim Allah’ın anne acısını en gecinden yaşatması. Ben annemi 4 yıl önce kaybettim. 69 yaşıma kadar anam vardı. Eskiden, “dersini çalış”, sonradan “Kazağını giy, hızlı araba kullanma, torunlarıma sakın bir fiske dahi vurma” diyen.

Anneler Günü ziyaretimizde biraz büyükçe bir çiçek aldığımızda, “Ne gerek var bu kadarına. Kim bilir kaç para verdin. Seneye bir gül istiyorum” diye tembihleyen. O beyaz saçlı meleğimizi Allah 98 yaşında yanına aldı. 3 gündür babamla birlikte yattıkları mezarlarını elden geçirtiyorum. Her tarafını yeniden çiçeklendirdik.

Biz de bugün tüm anasını kaybetmişler gibi, bütün aile onu ziyaret edeceğiz. Göremediği torun çocuğu ile. Dua edip onunla konuşacağız. Yanında yatan babamız, dedemiz okuduğu kitaptan başını kaldırabilirse, belki o da lafa karışır. Yoksa bir ay sonra onun da sırası gelince, kitabını elinden alır konuşuruz nasıl olsa. Yaşayan tüm annelerin, sıhhat ve mutlulukla torun heyecanı da yaşamalarını diliyor, tekrar Anneler Günü’nü kutluyorum. Kaybettiğimiz analarımızın ise cennette ışığı bol olsun. Haklarını helal etsinler.

Bu amblemin hikayesi...

Yıl 1963. Hürriyet Gazetesi’nde “Resimli Küçük İlanlar” servisinde ressam olarak çalışıyorum. Daha Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmemişim. Bir gün Bab-ı Ali’de Nezih Demirkent’ten önceki hocam Tahsin Öztin, “Anneler Günü geliyor. Hadi bakayım bir amblem yap da göreyim bileğini. Ama evde yap işi aksatma” dedi. O zamanlar Anneler Günü, bugünkü gibi sevgiden, saygıdan çok bir ticaret günü değil. Kutlanıyor ama cılız. Tahsin Abi istedi ama nasıl yapacağım. Daha grafik kültürüm yok. Tam bir alaylıyım. Günler sonra bir amblem çıkarabildim. Verdim ve bekliyorum. “Ne oldu” demem mümkün değil o günkü koşullarda. Pazar günü, Hürriyet’in tepesinde benim amblem çıkmaz mı! Ancak Tahsin Ağabey, küpe koymuş, burunu biraz yuvarlamış, inci kolye ile oynamış. Hepsi bu. Patronumuz Haldun Simavi de tebrik etmiş. İşte bu amblem 1963’ten beri Tahsin Öztin’in eseri olarak bilinir. “Ben yaptım” demek ise haddime düşmezdi. 52 yıl sonra artık öğrendiniz. Ama siz yine de Tahsin Ağabeyin eseri olarak bilin.

Kararsızları, biri bir dağıtsa



Keditrollerin 10 numarası Çamur Desteğinizi Bekliyor.

Seçim yaklaşırken, tahmin furyası da başladı. Kim kimin tarafındaysa yüzdeler de yüzer gezer durumda. Ancak her anket kararsızlarla bitiyor. Az buz da değil 8-10 puan. Seçime girseler barajı geçecekler. Hala karar verememişler. Düşünüyorlar. Diyorum ki, gelin şu kararsızları bir güzel dağıtalım. Yok canım, öyle ağızlarını, burunlarını kırarak değil. O anketlere bir soru daha ekleyip, “Kime meyillisin” diye sorarak. Mutlaka yüzdesi azalacaktır. Ama sorarlar mı? İşe heyecan katmak lazım. Seçim sonrası da neticeye göre dağıtıp, “biz demiştik” pişkinliğini kim bırakır.

Atatürk 88 yıl önce demiş ki...

Atatürk, büyük, çok büyük bir lider. Bir dahi. Zaten işine gelince kahraman, işine gelince ayyaş diyen o mahut kesimin dışında da bu dehayı tartışan yok. Dünya kabul etmiş. Bakın Büyük Atatürk, 17 Aralık 1927’de Ankara’da ne demiş. “Efendiler... Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, din ve devlet düşmanı oldukları için, Selçuklu’yu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdıkları için yasakladık. Çok değil, yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler, bazı cemaatler bir araya gelerek, bizlerin din düşmanı olduklarımızı öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiklerinde birbirine düşeceklerdir. Ayrıca utmayın ki, o gün geldiğinde her bir taraf diğerlerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır!” Böylesine bir ileri görüşün bir nebzesi bugünün iktidarında olsaydı, şimdi paralelle, teğetle uğraşmıyor olacak, herkesi içeri atıp, yıllar sonra pardon demeyecektik. Ama nerde.

Bir rejim seçimi bu...

Seçime hazırlanıyor Türkiye. Ancak iktidarı vereceği partiyi seçme seçimi değil bu. Tam anlamıyla rejim seçimi. Parlamenter rejimin devamı mı, başkanlık rejimine geçiş mi. Tarafsız Cumhurbaşkanı, neredeyse günde 3 ayrı konuşma yapıyor. Tarafsız olduğu için AK Parti demiyor da “biz” diyor. Yeni bir yol da buldu. Artık usta-çırak birlikte görünecekler. Tabloya bir bakın. Devletin tüm olanaklarını kullanarak koca bir katananın dizginlerini tutan bir Erdoğan, arkasında da çırağı. Karşısında da, yine devletin verdiği ile kıt kanaat kampanya yürütmeye çalışan 3 eşeğe binmiş muhalefet. Katanadakinde son sistem bir makineli, ötekilerde birer kurusıkı. Tüm kanallar canlı yayın için beyefendinin ağzını açmasını beklerken, ötekiler 3-5 dakika ile yetinmek zorunda. Ve de koca bir havuzun çevresinde muhalefet yapma cesaretini gösteren medya ile idare ediyorlar. Ancaak muhalefet öyle bir yerden vurdu ki, son sistem makineli bile kar etmiyor. Ay sonunu getiremeyen milyonların sesi daha gür çıkmaya başladı. Bütün telaş da bu yüzden. Seçmenler rejimin devamı için oy verirken bütçelerini iyileştirecek seçeneğe sarılacaklar. “Kaynak nerde” dense de. Seçmenin gözü açıldı artık. Kaynağı da biliyor, adaletsiz gelir dağılımının nasıl düzeleceğini de. Evet, bir rejim seçimi bu. Geleceğimiz. 7 Haziran’da oyunuzun değerini bulması da onun için önemli.

CIZZZ

“Oku, düşün, uygula, neticelendir.”


Bu atasözü taptaze. Daha bir haftalık.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder