Erkut Can Rahmetle...
HABERİ PAYLAŞ

Rahmetle...

Azerbaycan, MİT’in başarısı ve Demirel’in uyarısı ile darbeden kurtulmuştu. Cumhurbaşkanı Demirel, geçmiş olsun ziyaretine gitti. Merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’le bir fabrika açılışına katıldı. Aliyev yaptığı konuşmada, ”Sevgili pezevenk gardaşlarım hoş geldiniz” dedikten sonra Demirel’e dönerek, saygısını belirtir. “Hörmetli baş pezevenk gardaşım Süleyman Demirel siz de hoş geldiniz” der. Konuşur. “Sevgili baş pezevenk gardaşım Demirel Türkiye’deki kerhanelerine Azerbaycan’da da devam ediyor” sözünden sonra Azerice bilmeyen Türk ekibinde şok yaşanınca açıklama yapılır. Meğerse ‘pezevenk’ Azerice’de Türk dünyasının büyük yol göstericisi, büyük adam, önder, ‘kerhane’ fabrika, ‘kerhaneci’ de fabrikatör manasına gelirmiş. Aliyev sonra da, “Türkiye’nin baş pezevengi gardaşım Demirel’e sözlerimi bırakıram” der. Süleyman Demirel kürsüye gelir, önce teşekkür eder sonra da “Rica ederim. Siz de az pezevenk değilsiniz.” der ve konuşmaya devam eder...

Haberin Devamı

Tarihten Demirel sayfası da düştü

36 yıllık Meclis ve Çankaya hayatında, 7 hükümette gele gide 10.5 yıl başbakanlık, 7 yıl da Cumhurbaşkanlığı yapan İslamköylü ‘Çoban Sülü’ Süleyman Demirel de ebediyete göçtü. En son gidişi de devlet töreniyle yine Meclis’ten oldu. Kendisi ile özdeşleşen şapkasından, tepede olduğu 20 yılda çıkan tavşanların sayısını ise, hakkında onlarca kitap yazanlar bile hesaplayamamıştır sanırım. ‘Barajlar Kıralı’ olarak nam salan Demirel, Türkiye’nin susuz, elektriksiz yıllarını sulayan, aydınlatan, her musluğu açışında, her prize dokunuşunda çocukluk günlerini hatırlayan bir Türkiye sevdalısıydı. Ayrıca öyle bir insanüstü zekaya sahipti ki, temelini attığı, sonra da kurdelesini kestiği barajlardan birinin şantiye müdürünü dahi sorsanız adını hemen söylerdi. Konuşmalarında rakamları asla kağıttan okumazdı. Türkiye’yi birçok konuda çağdaş yaptı ama promter çağına yetişemedi. Evet, Türkiye tarihinde derin izler bıraktı. İyi veya kötü. Ama hazırcevaplığı, nüktedanlığı, espri gücü ve anlayışı, birleştirici tarz ve üslubu ile hep kötüleri unutturdu. Cumhurbaşkanlığının bittiği 2000 yılından beri de, Türkiye’nin ombudsman’ı olarak hep düşüncesi sorulan, başvurulan bir bilge idi. Onun devrine yetişmeyen nesillerin gözünde ise babacan, sevecen bir kişiydi.

- Demirel, 2 darbe yaşadı. Hapiste hallice yattı. Siyaset yasaklı oldu ama kimse ondan mazlum edebiyatı duymadı.

- Yoksul bir ailenin çocuğuydu ama oy için bunu dillendirmedi.

- Çoban Sülü lakabı, Cumhurbaşkanlığında ‘Cumbaba’ya dönüştü hepsi bu.

- Güniz Sokak’ta siyasi yaşamı başladı. Sahibi olduğu 3 katlı bu evde ömrü bitti. Yani Türkiye tarihinin birçok sayfası bu evde yazıldı.

- Türkiye’de eskisi, yenisi diye, biz, siz diye ayrım yapmadan demokrasinin ve parlamenter rejimin devamını sağlayan kişilerden biridir o. Önde geleni. Türkiye’nin son 13 yılında ise ‘İki ayyaş’a kadar gidilir, eski liderlerin çoğuna kulplar takılırken, Demirel’e de takıldı. Ama o, dirayeti ve hoşgörüsüyle bu kulbun çıkarılmasını başaran bir liderdi. ‘Türkiye’nin tarihinde iyi ve kötü izler bırakarak gitti’ dedim yukarıda. Buraya kadar da hep iyi izlerinden söz ettim. Ammaaa...

- 3 devrimci vatan evladını sehpaya yollayanlar arasında o yok muydu?

- Yüzlerce kişi gözaltında onun devrinde yok olmadı mı?

- 10’dan fazla gazeteci onun devrinde öldürülmedi mi? ‘Cumbaba’ olmak bütün bunları siler mi? Ki, sonradan “Bu tip hadiselere sevinilmez. Keşke olmasaydı ama, karar karardır” dese de. Türk milleti zekidir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti unutkandır. Ve unuttu tabii. Ta ki, ölümüne kadar. Aydın Doğan Bey, “Medya üzerinde asla devlet gücünü kullanmadı” demiş. Çok doğru. Biz gazeteciler için bugün hasret duyulan en büyük özelliğiydi bu. Birilerine örnek, düstur, ders olur inşallah. Binaenaleyh, her şeye rağmen yine de Türkiye’nin tadı kaçtı, neşesi gitti. İki cenaze namazından sonra İslamköy’ün tepesinde 18 dönümlük dünya ormanı içindeki ebedi istirahatgahında Allah rahmet eylesin.

Haberin Devamı

Haberin Devamı

CIZZZ...

Gün geçmiyor ki, bir askeri aracımız devrilmesin, ya da kaza yapmasın. Altından şehit ve yaralıları toplamayalım. Ne oluyor yahu! Eskiden ordu yetiştirirdi şoförlerini. Şimdi en alasından hazır geliyor. Peki bu kazaların sebebi ne? Şehir şoförleri mi, yoksa yorulan araçlar mı? Cenaze kaldırmak yerine araştırsak daha iyi olmaz mı?

Bir şehir efsanesi

Abdullah Gül, siyasetin tozlu rafında beklerken, imdadına basın danışmanı yetişti. Bir PR’cı gibi, zamanlaması ‘manidar’ da olsa, kitabı ile Onbirinci Cumhurbaşkanı’nı gündeme oturttu. Pazarlaması da dörtbir koldan yapılıyor. “Partimize el bombası atmak istedi. Nifak sokmak istedi” diyen de var, “Sayın Cumhurbaşkanımızı itibarsızlaştırmak, koltuğunu tartışmaya açmak amaçlanmış” diyen de. “Niye bugün” diyenlere ise Gül, “Bende sansüre yer yok” dedi. Gülerler ve sorarlar: Onayladığın sansür yasalarında kalemi tutan sen değil miydin? Ötekileştirmenin, cepheleşmeye dönüştüğünü gördüğü zaman da, “Bu gidiş iyi değil” demiş. Sağ olsun. Ama Türkiye’nin geleceği kararırken, sen ışığı yakıp oturmadın mı? Yazıldığına göre, hep üzülmüş ve bunalmış. Yazık vallahi. Şimdi ben de ona üzüldüm. En çok üzüldüğüm gün de, Erdoğan’ın Danıştay’da Feyzioğlu’na dalaşıp kalkıp salondan çıkarken, bir hareketi ile, Gül’ün de sanki yaveriymiş gibi kalkıp arkasından gitmesiydi. Şimdi Sever, kazları ne kadar çevirirse çevirsin. Yandılar, yandılar. Peki siyasetteki bu boşluk onun için yeni bir umut olur mu? Hiç zannetmiyorum. O artık Cuma günleri cami kapısı konuşmacısıdır.

BİR İPTE İKİ CAMBAZ OYNAMAZ

Bir hafta daha geçti. Milletin vekilleri, aile boyu şovlarla rozetlerini taktılar. Ötesi yok. Bir arpa boyu yol alamadık. Ama senaryo üretimine gelince üstümüze yok. O, bu, şu koalisyon yapsın. Yok hayır, şu, bu, o yapsın daha iyi. Son formül CHP-AKP koalisyonunu zorluyorlar. “En iyisi bu” diyerek. Bir an için “peki” diyelim de, ‘kırmızı çizgiler’ ne olacak? CHP, baştan beri kırmızı kukaları sıraladı.
¦ 17-25 Aralık dosyası
¦ Yüce Divan
¦ Anayasaya aykırı düzenlemeler
¦ Barajın düşürülmesi
¦ AK Saray meselesi
¦ Cumhurbaşkanı’nın yasal sınırlara çekilmesi.

Bu sayılanlardan AKP’nin aklına yatan sadece barajın düşürülmesi. Diğerlerinin konuşulmasına bile tahammülleri yok. Pardon AKP dedim. Aslında, AK Saray hakimi demem lazımdı. Peki böylesine iki zıt grup yan yana gelirse ne olur? Şerare çıkar, kontak eder. Denenmeli mi? Niye olmasın. Görürüz bari. Demirtaş, “Bizim ilkelerimizi içerecek şekilde olursa destekleriz” dedikten sonra, MHP de “AK Parti’siz koalisyon olmaz” deyincee. Bekleyelim bakalım. ‘Yüce’ meclis önce bir yemin etsin. Sona geçici başkanını sabitleştirsin, hele bir de yüzde 52’lik cumhurun başı ilk adaya görevi versin görelim. Sonra yeni seçenekler üzerine kalem oynatırız. İlk raunda az kaldı. Gong çalacak.

MERAK BU YA

¦ Milletin parasını çalarak iftar davetleri vermek kabul görür mü, hayır işi midir? Müftülerin başı cevaz verir mi acaba?
¦ Davutoğlu diğer partilere “Baltalarınızı gömün” dedi. Gömsünler. Peki palaları, döner bıçaklarını n’apcaz?
¦ Erdoğan’a hakaretten bir yılda 718 kişi soruşturmaya uğramış, ya da yargılanıyor. İçinden hakaret edenler hadi gene yırttınız.
¦ Beyazıt’taki İbrahim Paşa Külliyesi de TÜRGEV’e geçmiş. Babasının Beştepe Külliyesi olur da, oğlu Bilal’in niye olmasın?

Aşağılık yakıştırmalar

Bir adam. Yazarmış. Çanak yazar. Şans gülmüş, TRT’de de görev vermişler. Bu arada da ‘aşık’ patronuna hizmete devam etmiş. Kimin okuduğu meçhul müsveddesinde ‘Güngör’müş. Ve ‘büyük patronu’ Demirel’in ailesine taziye ziyareti sonrası, kapının önünde medyaya Demirel’i göklere çıkaran açıklamasını yaparken, çanak yazar da Demirel yazısını yazıyormuş. Hürriyet’in internet sitesinde okudum. Biliyorsunuz bir başka patronu da Güniz Sokak’a ilk giden liderdi. Neyse. Yazıdan kelime kelime alıntı yaptım. Gerisi zaten ipe sapa gelmez laf salatası. Yazacaklarım da ipe sap gelmez ama, bir insanın bu sıfatları nasıl olup da düşünebildiğini varın siz görün. Bu aşağılık yakıştırmaları nasıl yazabildiğine varın siz karar verin. İşte bu çanak yazarın yazısının özeti. “Demirel demek, sahteliktir, köylülüktür, korkaklıktır, hiledir, kirli savaştır, zulmün elebaşılığıdır, omurgasızlıktır, belirsizliktir, yargısız infazdır ve ölümdür.” Şimdi merak ediyorum. Bu kişiye, aşık patronu ve diğer patronları ne diyecekler, ne gibi bir müeyyide uygulayacaklar. Yoksa görmezden mi gelecekler. Görmeleri gerekir. Nasıl olsa daha geride çok ‘çanak’ var.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder