Yazarlar Dilimin ucundaki hikayeler
HABERİ PAYLAŞ

Dilimin ucundaki hikayeler

Hikayelerimizle doğarız. Seçim hakkımız yoktur. Bize dayatılan bir senaryonun kahramanları olarak dünyaya gözlerimizi açtığımız anda başlar yolculuğumuz. Yabancı olarak ayak bastığımız bu evreni tanımaya çalışırız. İlk aşklar, ilk heyecanla, ilk duygular, dokunduğumuz gördüğümüz her şey sıra dışıdır. Ailemiz bile yabancıdır. Ev içinde dolaşan insanları keşfetmeye çalışırız. ‘’Bana gülücükler gösteren bu kadın kim? Ara sıra duyduğum erkek sesi bana ne söylüyor’’ Konu komşu akrabalar derken küçücük insan modelinin hayat öyküsü başlar seçmediği bir hayatta. Belki de seçiyoruz fakat hatırlamıyoruz.

Haberin Devamı

Çocukluk anılarımız çok önemlidir. Geçmişe ait anılarımız sayesinde, dün ve bugün aynı kişi olduğumuza inanırız. Varsa kardeşimizin doğumu, ilk öğretmenimiz, çocukluk arkadaşlarımız, çocukken oynadığımız oyunlar, ilk kez deneyimlediğimiz ve yapmaktan hoşlandığımız şeyler, aile üyelerimizle yaşadıklarımız, taşınma öykümüz, bir yakınımızın kaybı vb. deneyimler tıpkı parmak izimiz gibi tektir ve sadece bize ait olan anılardır.

Psikologların yorumuyla; Anne babanın rolleri, çocukluk döneminin ilk gizli anılarıymış. Bu dönemin anılarının önemi, bireyin benlik, kişilik, psikolojik iyilik hali üzerine etkisi sebebiyle temel anılar olarak kabul ediliyormuş. Anılarımız ne kadar huzurlu ve mutlu ise o kadar sağlıklı düşünebilir, bir kişiliğe sahip olabiliyormuşuz.. Toplumsal sorunların kökeninde hep çocukluğumuza dayanan bastırılmış duygularımızın olumsuz aksı, yetişkinlikte psikolojik hastalıklarımızın temelini oluşturmaktaymış.

Geçmiş her zaman bizim aynamızdır. Bitmeyen anılarımızda bizi mutlu eden muhakkak bir dolu sahneler vardır. Bazen içimizi acıtan gözlerimizi yaşartan, bazen de dudaklarımızda istemsiz gülümsemeler yaratan anılar. Yaşanan en kötü, en acı olaylar bile bir gün bize güzel şekilde dönebiliyor.

Bir varmış bir yokmuş

Çocukluğumun yoğurtçusu. Yeni nesil bilmez, akşam saatlerinde omuzunda iki kefesiyle ‘’ Yoğurtçunuz geldi İ’’ diye yankılanan sesini hala özlerim. Bozacıyla yarış ederlerdi adeta. Arka bahçesi olan cumbalı evimizin kapı önünde tüm etnik kökenli komşularımızın muhabbetlerini biz çocuklar zevkle dinlerdik. İzmirli olmanın hep bir adım farkı vardı. Rum, ermeni, İtalyan, çerkez, ve tüm Anadolu’mun insanlarıyla bir yürektik. Mardinli Kadriye hanım teyzemiz vardı. Evinin avlusuna dokuma tezgahı koymuş halı dokur satardı. Ekmeğini emeğiyle kazanırken komşularımızın ve bizim göz bebeğimizdi. Pekmezli ekmeklerinin tadını hala unutamam. Bakkalımız Hüseyin efendinin kibarlığı ve sevecenliğiyle çocuk kalbimizi nasıl da feth etmişti. Bayramlarda iki kavanoz akide şekerini bol bol biz çocuklara dağıtırken bizim sevincimiz onun gözlerinden yaşlar boşalmasına neden olur, küçük yaşta kaybettiği minik oğlunun ruhuna bizden dua isterdi. İlk Fatiha suresini ondan öğrenmiştik.

Haberin Devamı

Mahallemizin en güzel kızı Perihan ablamız, salına salına yürürken biz kızlar hayranlıkla bakar büyüdüğümüzde onun gibi olmanın hayalini kurardık. Çok yıllar önce duydum ki evlenmiş Adana’ya gelin gitmiş üç çocuk annesi olmuş. O incecik izlemeye doyamadığımız Perihan ablamız yuvarlacık bir babaanne olmuş. Kim bilir, vefat etmişse nur içinde uyusun. Eski sokaklar şimdilerde yenilenmiş yeni bir hayata gözlerini açmış olsa da, Arnavut kaldırımlarının sesiz çığlıklarını duyar gibi oluyorum. Semt pazarlarının yerleri değişmiş ve yerine yapılan kocaman binaların altında can çekişmeye bırakılmış. Artık adı bile anılmayan yaz akşamlarının vazgeçemediğimiz açık hava sinemalarında zevkle izlediğimiz filmlerin anıları ve çoğu bu dünyadan göçmüş insanların ses yankıları kulaklarımızda çınlıyor. Eskiden duyardık büyüklerimizden devir değişti ne günlere kaldık diye. Anlaşılan her dönem bir önceki dönemi özletiyor. Hepimizin dilinin ucunda ve beynimizin derinliklerinde ne çok hikaye var. "Bir varmış bir yokmuş" diyebiliyorsak, ne mutlu bize!

Haberin Devamı

Yetişkinler sadece tarihi geçmiş çocuklardır. (anonim)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder