Giriş
Bu seçim döneminin en fazla konuşulan tartışılan konularının başında ekonomi geliyor. Enflasyonla mücadele, cari açık, işsizlik, hayat pahalılığı siyasetin temel gündemini oluşturdu.
Hepimizin bir beklentisi var. Dövizdeki dalgalanmanın sona ermesini, Türk lirasının aşırı değer kaybının son bulmasını, ekonominin, yatırımlarla canlanmasını istiyoruz. Alım gücümüzün düşmesi bizi korkutuyor.
Ben bugün için endişe kaynağı olan parametrelerin 24 Haziran’dan sonra daha yönetilebilir hale geleceğini düşünüyorum. Ekonomi için en önemli faktör belirsizliğin ortadan kalkmasıdır.
Seçim sonrası dönemin, komşularla ilişkilerin restorasyonu ve jeopolitik risklerin yönetilmesi açısından yeni imkanlar yaratacağına inanıyorum.
Enerji Bakanı Berat Albayrak, canlı yayında sorularımızı yanıtlarken, Türkiye’nin tarihin en önemli yatırımlarını gerçekleştirdiğini hatırlattı ve dayanışmayla problemlerin daha kolay aşılacağını ifade etti.
Albayrak Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendiren stratejik bir dizi projeye liderlik ediyor. Çalışmalar, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinden TANAP gibi boru hatlarına kadar uzanıyor. Türkiye karşıtı siyasi iklimin güçlü olmasına rağmen Almanya’nın dev şirketi Siemens rüzgar alanındaki ciddi yatırımda yer aldı.
Uzun soluklu bu enerji işbirlikleri Türkiye ve Batı ilişkisini güçlendiriyor.
Maliye Bakanı Naci Ağbal birkaç gün önce ekonomide canlılık ve imar barışı gibi yeni düzenlemelerle bütçeye 70 milyar civarında ilave katkı geleceğini açıkladı. Ağbal yaratılacak gelir fazlasının tasarruf edileceğini anlattı.
Son dönemde milli gururumuz ASELSAN’ın halka arzı, TAI, BMC ve Baykar Makina’nın savunma sanayiine büyük katkıları, moral veren gelişmeler olarak dikkatimi çekti. Yerli otomobil konusunda da TOBB, Vestel ve Anadolu Grubu’nun da içinde olduğu bir seferberlik yürütülüyor.
Diğer taraftan farklı sektörlerdeki hamlelerin etkisiyle ilk çeyrekte elde edilen yüzde 7.4’lük büyüme oranı gelecek için umut verecek nitelikte. Bu dönem bazı büyük şirketlerin borçluluğu hakkında spekülasyonlar yapılıyor.
Bazı gruplar için “Battı”, “Sahipleri kaçtı” deniyor. Türkiye’de sermaye birikimi sınırlı olduğu ve büyük yatırımcı sayısı az olduğu için bu alandaki yanlış söylentilerin makro ölçekte ülkeye zarar verdiğini düşünüyorum. Doğrular açıkça paylaşılmalı.
İddialara muhatap olan bir kuruluş var ki, yakından tanıdığım için haksızlığa uğradığına inanıyorum. Doğuş Holding ve Ferit Şahenk’ten söz ediyorum. Doğuş, 2005-2017 arasında 8.6 milyar dolar yatırım yaptı, bunların sadece yüzde 20’si yurt dışında.
Grup, aynı zaman diliminde Türkiye’deki yatırımlarına ek olarak kültür, spor, sanat, müzik, internet altyapısı vb gibi sosyal sorumluluk alanlarına 400 milyon dolar yatırdı. İçinden geçtiğimiz süreçte kur ve faiz baskısı bütün şirketlerin yükünü artırıyor.
Doğuş Holding bu gelişmeleri yönetebilmek için bankalarla yeniden vadelendirme anlaşması yaptı, yeniden yapılandırmaya gitmedi. Bildiğim kadarıyla faizde avantaj sağlamadı ve borcunu sildirmedi.
Bankaların Doğuş Grubu’ndan alacağı soru işaretli bir ödeme olduğunu duymadım. Devlete karşı bir vergi ve sigorta borçları da yok. Bu konuyla ilgili nedense yanlış şekilde ortaya atılan bilgiler hızla yayılıyor ve şirket üzerinden Türkiye’nin görünümüne zarar verilmeye çalışılıyor.
Doğuş Grubu kısa süre önce Singapur merkezli Temasek ve Avrupa İmar- Kalkınma Bankası’yla (EBRD) önemli bir anlaşma yaptı. Bu son gelişmeyi sadece Doğuş Grubu’nun değil Türkiye’nin gücü diye değerlendiriyorum. Ferit Şahenk’i, Türkiye’ye gönül vermiş, burada önemli markalar yaratmış bir isim olarak tanıdım.
Böyle bir insanın “vatan haini” gibi gösterilmesini korkunç bir haksızlık olarak görüyorum. 1960’larda merhum Ayhan Şahenk’in yarattığı, bugün 30 bin çalışanıyla önemli istihdam yaratan bir grubun hedef haline getirilmesinden kimseye yarar gelmez.
Bu ülkeden çıkan değerleri kendi ellerimizle boğmayalım. Türkiye emekçileri ve kurumlarıyla olduğu kadar büyük şirketleriyle de güçlü olmaya devam edecek.
