İnci Tulpar Elif Yavuz
HABERİ PAYLAŞ

Elif Yavuz

Haberin Devamı

Bu hafta içinde Kenya’da bir alışveriş merkezinde yaşanan dehşeti izledik. Tam dört gün süren bir can pazarı... Radikal İslâmcı 16 terörist, Kenya’nın açıklamalarına göre 61 sivili infaz etti! Ölenlerden biri Türk asıllı Hollanda vatandaşı Elif Yavuz. Görev nedeniyle Kenya’daydı.

Görevi de Clinton Vakfı’nın insani yardım programları çerçevesinde Afrika’da çok büyük can kaybına yol açan sıtma ve AIDS ile ilgili araştırmalar yapıyordu! Elif, Harvard Üniversitesi mezunuydu.

Dünyaya yararlı olmak için ‘Kara Afrika’nın birçok ülkesinde çalışıyordu. Ve 9 aylık hamileydi... Ve kadındı... Ve sivildi... Ve idealistti... Ve çok gençti... Yaşamının başında bir güzel insan. Bu adaletsiz ve çirkin dünyanın en büyük canavarlarından olan radikal dinci teröristlerce acımasızca öldürüldü! Boğazımı sıkan bir el var sanki. İsyanım kötülüğe... İyiler kazanmalı be! İyiler yaşamalı. Hep mi kötülük kazanacak?

Elif Yavuz

Miss Marple

Polisiye edebiyatın kraliçesi Agatha Christie bu yıl 120. doğum gününü kutluyor. Agahta Christie eserlerinin, tüm dünyada 40 dile çevrildiği ve kutsal kitaplardan sonra en çok okunanlar olduğu söylenmektedir! Ne Harry Potter serisi ne de klâsik aşk romanları henüz bu sayıyı yakalayabilmiştir. ‘Christiesever’ler, kendi aralarında yazarın çok ünlü iki karakteri arasında tercih yaparlar: Kimi Hercule Poirot’cudur, kimi de Miss Marple’cı.

Ben kesinlikle Miss Marple’cıyım. İngiliz kırsalında, St Mary Mead isimli küçük bir köyde yaşayan bu narin, yaşlı, İngiliz kadın; son derece keskin bir zekâya sahiptir. Cinayetleri çözmek gibi özel bir yeteneği vardır! Agatha Christie’nin leziz anlatımı ile bu sıradışı karakter birleşince, okunması pek zevkli kitaplar olarak bize ulaşır. Altın Kitaplar, iki karakterin taraftarları için iki özel koleksiyon hazırlamış: Marple Seçkisi ve Poirot Seçkisi. Kütüphanenize layık.

Vapurlar

İzmir-Karşıyaka’da doğup büyünce; anımsadığım ilk anıların içinde vapurların olması da normal sanırım. Anne-babanın iki elinden tutup vapur ile iskele arasındaki açıklığı ‘uçtu, uçtu’ diye atlattığı minik olma hissi, aynı açıklığı ‘kendi başına’ aşabildiğin gün yerini ‘büyüdüm’ duygusuna bırakır. Küçücük bir pencereye bozuk paraları uzatarak alınan jetonu turnikeye atmak, kolu itip ‘kabul salonu’na geçmek, öndeki yolcuların bacaklarını izleyerek vapura binmek, pencere kenarında veya güzel havalarda güvertede yer bulmak, beyaz dalgaları izleyerek gideceğin iskeleye varmak; küçük bir çocuk için ‘büyülü’ bir deneyimdir.

Ben bu histen kurtulamadım. Hâlâ pek severim vapurları, martıları, güvertede yüzüme çarpan rüzgârı... İstanbulİzmir arası yolculuklarda, Eskihisar’daki feribotları hızlı feribotlara tercih etmem de bu yüzdendir. İstanbul’un her tarafı deniz iken, gün içinde yeterli sefer olmaması nedeniyle ‘süs gibi’ duran küçük iskelelerini gördükçe içimin cız etmesi de bu yüzdendir.

Sandallardan günümüz şehir hatlarına uzanan eski bir tarihi var deniz ulaşımının. Her iskelenin açık olması, sefer saatlerinin artması, her gün yaklaşık 7 milyon kişinin ‘toplu taşıma’ kullandığı tahmin edilen bu koskoca şehirde hepimize nefes aldıracaktır. Vapurun bünyeye kattığı keyif de cabası. Hele de Boğaz’da halen mevcut olan yunus sürülerine rastlarsanız... Bir demli çay, bir simit, havada çığlık çığlık martılar, elde gazete, akılda hayaller, karşıda İstanbul silueti... Vapurları seviyoruz. Daha çok, daha çok sefer istiyoruz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder