İnci Tulpar Nobel, kök hücre için!
HABERİ PAYLAŞ

Nobel, kök hücre için!

Biraz açıklayalım: Son dönemde, bebeklerin göbek kordonundan kök hücre saklandığını ve bu hücreleri ‘özel görevli’ çeşitli organ hücrelerine dönüştürerek gerektiğinde kullanıldığını biliyoruz.

Ama Yamanaka’nın yaptığı çalışma, hali hazırda vücudumuzda ‘özel görevli’ olan bir hücrenin de kök hücreye dönüşebileceğini gösterdi! Örneğin, derimizdeki bazı özel görevli hücreler (progenitor hücreler) kök hücre üretmeye elverişli. Konu hakkında uzman görüşüne başvurduğum Patolog Dr. Tuğçe Çay yayınlanan çalışmaların henüz sadece fareler üzerinde ve mutlaka laboratuvar ortamında yapıldığına dikkat çekti. Dr. Çay’ın referans verdiği bir tıp makalesinde, Yamanaka metodu kullanılarak oluşturulan kök hücrelerin, retina hücrelerine dönüştürülmesi anlatılıyor.

Haberin Devamı

Bu kapsamlı çalışmalar, hızla daha geniş kapsamlı araştırmalara da baz oluşturabilecek. Belki ilerde, yeni bir kalp kapakçığına, derimiz sayesinde kavuşabileceğiz. Konunun etik anlamda en sevindirici yönü ise; kök hücrelerin embriyodan değil, hastanın kendi hücrelerinden elde edilebilir olması... Sonuç olarak, bence çok heyecan verici ve gerekli düzenlemeler, yasalar yapıldığında insanlığa çok yararı olacak bir buluş ile karşı karşıyayız. Gelişmelerin tüm şifa bekleyenlere, en kısa zamanda umut olması dileği ile...,

Vücut dili, gizli silâhınız

Sosyal psikologların özellikle incelediği konuların başında vücut dili gelir. Vücut dili, iletişimin sözlü olmadığı anlarda bile, kişilerin iletişime devam etmesidir. Kendimizi konumlandırdığımız vücut duruşu, aslında sözsüz olarak verdiğimiz bir mesaj. Mimiklerimiz, sırtımızı dik tutuşumuz, el sıkma şeklimiz, kollarımızı kavuşturup oturmamız, hatta ve hatta sevincimizi gösterirken ellerimizi yukarıya kaldırmamız bile bir iletişim yöntemi. Vücut dilini iyi bilmek ve başarıyla kullanmak, özellikle günümüzde çok önemli bir hâl almıştır.

Artık, kızgınlığımızı veya memnuniyetsizliğimizi belli etmek için bağırıp çağırmaya, kavga etmeye gerek yok! Bir kaşın sorgular gibi havaya ‘yaylanması’ veya hafif bir yüz buruşturma mimiği, etkili bir şekilde düşüncemizi açıklıyor. Bu konuda en büyük kaynak dünya liderleri. Her anları gazeteciler tarafından fotoğraflanan dünya liderlerinin ve hatta ‘ünlü kişilerin’ hislerini kamuoyundan saklama şansı yok! Ve yine aynı vücut dili, bir liderin veya ünlünün toplum tarafında ‘sevilir bir kişi’ olmasında en büyük etken...

Haberin Devamı

Aynı teori ile, ‘sıradan insanların’ da kendi sosyal çevreleri tarafında algılanışları, vücut dillerine bağlı. Bu bize çok önemli bir mesaj veriyor; diğer insanlar tarafından nasıl algılandığımızı değiştirmek elimizde! Kullandığımız vücut dilini değiştirerek toplum içindeki konumumuzu geliştirebiliriz. O zaman hemen sırtımızı dikleştiriyoruz, yüzümüze bir gülümseme ekliyoruz ve kendimizden emin, sakin bir vücut dili kullanarak başaramayacağımızı düşündüğümüz pek çok sorun ile başa çıkabildiğimizi görüyoruz. Unutmayın; vücut dilimiz, bizim gizli silâhımız.

Lizbon’a Gece Treni

1944 doğumlu İsviçreli filozof/yazar Pascal Mercier’in, son 5 yıldır Avrupa’da ‘en çok satanlar’ listesinde olan ve 2013 yılında film olarak karşımıza çıkacak ‘Lizbon’a Gece Treni’ romanını okuyorum... Antik diller konusunda engin bilgisi nedeni ile herkesin Mundus (Dünya) adı ile hitap ettiği orta yaşlı öğretmen Raimund Gregorius için, ‘o sabah’ yeni bir hayatın başlangıcı olacaktır... Yağmurlu ve fırtınalı bir havada, Kirchenfeld Köprüsü’ne vardığında neredeyse köprüden atlamak üzere olan gizemli bir kadın ile karşılaşır.

Haberin Devamı

30 yıldır aynı rutini uygulayan, aynı lisede dil öğretmenliği yapan Mundus, bu genç Portekizli kadının konuşmasını duyduğunda her şeyi geride bırakacak bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Neyi ve kimi takip ettiğini bilmeden, dilini anlamadığı, daha önce hiç görmediği Lizbon’a giden trene biner... Asıl hikaye burada başlıyor. Sıkıcı hayatından bir çıkış olarak son anda çıktığı bu yolculukta, Mundus aslında kendisinin hiçbir zaman alamayacağı riskleri alan, bir davaya inançla bağlanan, bu uğurda yaşayan, öldüren insanlar ile tanışıyor.

Onların hayatının penceresinden, aslında kendisine; kendi hayatına bakıyor. Okunması kolay olmayan, başlayan okurların sıklıkla bitirmeden bıraktığı bu kitap; ‘gerçek edebiyat kolay olmaz, okunması emek ister’ diyen tüm kitapseverler için güzel bir tercih olacaktır.

İyi okumalar.

Trafiğin kornasal kodları

İstanbul gibi bir metropolde yaşayıp üstüne de araç kullanıyorsanız; bazı kodları bilmekte fayda var. İşte bazıları:

- Büyük trafik göbekleri kabustur! Bu döner kavşaklara vardığınız zaman, kimsenin sağına, soluna bakmadan kavşağa girdiğini görürsünüz... Yapmanız gereken, kendiniz için tehlike yaratmayacak kadar temkinli ve yavaş; arkadan korna yiyip paniklemeyecek kadar hızlı olmanız.

- Yayalara yol verirken önemli olan arkanızdaki araçtır! Özellikle yaya trafiğinin yoğun olduğu Eminönü, Taksim, Beşiktaş gibi ilçelerde yayalara yol verdiğiniz zaman, arkadaki araçların korna tacizine uğramayı göze alın! Bu şaşmaz bir medeniyet ölçeği âdeta. Böyle bir zamanda arkanızda sakince bekleyen bir araç varsa, bilin ki o kişi ‘iyi bir insan’dır!

- Yeşil ışık yanmadan gaza basmaya başlayın! Diyelim ki kırmızı ışıkta bekliyorsunuz ve ilk sıradasınız. Yandınız! Daha yeşil yanar yanmaz Formula 1 hızı ile ileri fırlamanızı bekleyen pek çok sabırsız sürücü var ardınızda... Yapmanız gereken, gözünüzü sayaçtan ayırmamak. Bu stres nedeni ile alnınızda biriken boncuk boncuk terleri silmek için bile 1 saniye duraklasanız kornayı yersiniz!

- Bir caddeyi atlamak, deveye hendek atlatmaktan zordur! Yoğun trafikli paralel caddeyi kesen bir yoldan karşı yola geçen ışıklarda bekliyorsanız; kontağı kapatıp gazete okumaya başlayın! Zirâ trafiğin ilk kuralı olan ‘4 yol ağzını kilitlememek’ kuralı İstanbul için geçerli değil! Kornaların çok sesli kanon yaptığı en harika örnektir bu. Herkes kornaya basar ama yolu tıkayan sürücü, farkında değilmiş gibi ileri bakar!

- Sinyal kornasını biz icat ettik! Diyelim ki sollama yapacaksınız veya yola çıkacaksınız; sinyal verdiniz... Kornalara hazırlayın kendinizi! 500 metre geriden korna çalarak gelen araç sürüsü size ’Çıkma önüme kardeşim, alimallah biçerim’ diyor! Yapabileceğiniz tek şey var; geçip giden sürücünün ardından ‘fesuphanallah’ bakışı atıp sonraki sürücünün sizin sinyalinizi henüz (!) görmediğini ummak! Bu ‘kornasal kodlamalara’ dikkat edersiniz, siz de İstanbul’da çok rahat (!) araç kullanabilirsiniz.

(20.10.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder