Nora Romi

29 Mart 2018, Perşembe 12:41

En büyük hatamız hastalanmayı beklemek


Sağlığına dikkat eden bir insan olarak ne yapmalıyız dersiniz? Birincisi önlem almalıyız, ikincisi bir sorun olduğunda tedavi olmalıyız; üçüncüsü de kendimize bakmalıyız.
Peki biz ne yapıyoruz? Türk insanı olarak Kore ve Japonya’dan sonra dünyada en çok doktora giden üçüncü ülke oluyoruz. Antibiyotik ve ağrı kesici kullanan ise birinci ülkeyiz. Yetişkin tip 2 diyabette ise birinci olan Meksika’yı epey zorluyoruz.

Ne kadar iç açıcı bir tablo değil mi? Sanırız ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz.

En iyisi baştan başlamak... Önemli olan şey vücudumuzu doğru ve sağlıklı tutmakla başlar. Bun temelinde de onun doğasına mümkün olduğunca yakın kalmasını sağlamak yatıyor. Şöyle ki bizler doğduğumuz andan itibaren flora da dediğimiz mikrobiyotalar ile doğuyoruz. Bu mikrobiyotalar yararlı ve zararlı mikroorganizmalardan oluşuyor. Sağlıklı kişilerde denge halinde bulunan mikrobiyota, öncelikli olarak zararlı mikroplara karşı vücudun korunmasından, gıdaların etkili şekilde sindirilmesinden, gerekli vitaminlerin üretilmesinden ve en önemlisi bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasından sorumlu. Şöyle ki; insan bağırsağında yaşayan 500-1000 farklı türden mikroorganizmanın sayısı kendi vücut hücrelerimizin toplamından fazla, toplam ağırlıkları ise beynimizin ağırlığı kadar. Hatta her insanın mikrobiyotası kendine özgü; yani bir nevi parmak izi gibi...

07 Aralık 2017, Perşembe 15:30

Türkiye’deki gençlerin ikilemi: Bağımsızlığını elde etmek mi? Uyum sağlamak mı?

Doğrusunu isterseniz güzel bir gençlik yaşayan biri olarak şu dönemde genç olmak istemem deyip dururdum. Hala da buna inanıyorum. Ne var ki bu döneme genç yetiştiriyorum. Dolayısıyla hayatı onların gözünden de takip etmek durumundayız.
Gençler hakkında yapılan araştırmalar bir anne olarak çok ilgimi çekiyor. British Council’ın yeni araştırmasına göre; Türkiye’deki gençler, dünyanın dört bir yanındaki akranları gibi, bireysel benlikleri ve bağımsızlıkları ile içinde yaşadıkları topluluklara, aile, eğitim ve evlilik gibi sabit kurumlara duydukları bağlılık arasında sürekli olarak denge kurmaya çalışıyor.

Next Generation Türkiye araştırması, British Council tarafından Yaşama Dair Vakıf (YADA) ve Gelecek Daha Net (GDN) Gençlik Platformu işbirlikleriyle gerçekleştirildi. Bu araştırma için 1 Mart - 10 Nisan 2017 tarihleri arasında, 12 şehirde, yaşları 18 ve 30 arasında değişen 2.524 kişinin oluşturduğu bir grupla Türkiye temsili bir anket çalışması yapıldı. 18 Mayıs - 23 Haziran 2017 tarihleri arasında İstanbul, Kayseri, Konya ve Diyarbakır'da, farklı toplumsal kesimlerden gelen 93 genç ile görüşmeler yapıldı. Araştırmanın öne çıkan bulguları ise şöyle;

    Türkiye’deki gençler gelecekleri konusunda iyimser. Çoğunluk yaşam şartlarının gelecekte daha iyi olacağını düşünüyor Gençlerin yarısı, WhatsApp ve diğer sosyal medya iletişim araçlarına günde iki saatten fazla vakit ayırıyor. Instagram, yüzde 29 ile gençlerin en çok kullandıkları üç sosyal medya kanalının başında gelirken; bunu yüzde 27 ile WhatsApp, yüzde 26 ile Facebook takip ediyor. Gençlerin yüzde 70'i müzik aleti çalma, çizim ya da resim yapma gibi sanatsal aktivitelere zaman ayırmıyor; yarısı ise spor ya da herhangi bir egzersiz yapmıyor. Gençlerin yarısından fazlası iş piyasasındaki deneyimlerine dayanarak, hayatta başarı elde etmek için “tanıdıkları” olmasının okul başarısından daha önemli olduğunu düşünüyor. Gençlerin yüzde 26'sı ne okuyor, ne çalışıyor, ne de eğitim görüyor. Bu oran, genç erkeklerde yüzde 17 iken, genç kadınlarda yüzde 36’ya yükseliyor.

Araştırma ayrıca aşağıdaki bulguları da ortaya koyuyor:

18 Kasım 2017, Cumartesi 14:30

Teknolojinin güzeli kadınların da hakkı

Kendim hakkında biraz geç de olsa anladığım bir şey varsa o da benim içimde bir “fen insanı”nın yattığıymış! Tabii zekam için aynı şeyi söyleyemiyorum çünkü o kısımdan şüpheliyim ama merak ve ilgi olarak tam bir fenciymişim. Tıp dahil olmak üzere teknolojinin ne kadar ilgimi çektiği son 5-6 senede ortaya çıktı ve son yıllarda bazı teknoloji markalarıyla yaptığım çalışmalar sonucunda öğrendiklerimle de kabardı.

Geçen hafta Güney Kore’deydim. Hayatımdaki ilk Uzakdoğu seyahatiydi. Tam üç yeri, Seul, Busan ve Jeju adasını gördüm. Açıkçası şehirler, yemekler ve sokaklar bu sefer ilgi odağım değildi. Evini seven, evinde rahat ve iyi yaşamaya meraklı her kadın gibi hayatı kolaylaştıran teknolojik gelişmeleri görmek heyecan vericiydi bu sefer. LG Elektronics’in son yaptıklarını görmek inanın daha fazla çamaşır yıkama, daha çok yemek yapma arzusu doğurdu içime... Ki bunları sizlerle de paylaşmak aynı heyecanı verecektir bana...



İlk beni çarpan buzdolabı oldu. Instaview Door-in-Door’un en temel özelliği kapısına iki kere tıkladığınızda için göstermesi. Bu elzem mi diyebilirsiniz ama hayatınıza girdiğinde elzem olmasa da ne kadar pratik, ve tasarruflu olduğunu fark ediyorsunuz. Door-in-Door™ bölmesi, sık kıllandığınız yiyecek ve içeceklere daha kolay ulaşmanızı sağlıyor. Gerekmedikçe açmadığınız için hem içerdeki ısıyı düşürmeyip ekstra enerji harcamıyorsunuz, gıdaların daha uzun süre taze kalabiliyor.