Oral Çalışlar

16 Nisan 2024, Salı 07:00

31 Mart seçim sonuçları bir tesadüf mü?

31 Mart seçim sonuçları benim için sürpriz olmadı. 1946 yılından bu yana yapılan seçimleri ve sonuçlarını tahlil edince, seçmenin bir tavır göstermesini bekliyordum. Toplumlar, aydınlar, okumuş orta sınıflar kadar çabuk karar vermiyor. Zaman içinde olgunlaşan kamuoyu eğilimi belli bir karara dönüşüyor. Sonunda bu da sandığa yansıyor. Dikkat ederseniz seçmen eğilimi bölgeden bölgeye değişiyor. Ortak bir irade birlikte karar vermiş gibi tepkisini gösteriyor. Yakın tarihimizden birkaç örneği hatırlatmak isterim. İki darbeci general, biri Meclis’e tosladı, diğeri sandığa… “Demokrasiye devam mı tamam mı?” sorusu gündeme her geldiğinde bu ülkenin seçmenleri gereğini yapmıştır. Silah zoruyla siyasete müdahil olmak isteyen iki komutanın toplum tarafından tasfiyesini bir örnek olarak hatırlatmak isterim. 12 Mart 1971 muhtırasını veren dört generalden biri olan Faruk Gürler, 1973’te askeri de arkasına alarak Meclis’i tanklarla kuşattı, cumhurbaşkanı olmak istedi. Meclis silahlı tehdide aldırmadı, darbe koşullarına direndi ve Faruk Gürler emekli olup gitti. İkinci örneğe gelince… 12 Eylül 1980 cuntası döneminde darbeciler bu kez de parti kurdu ve başına bir orgenerali getirdi. 1983 yılında yapılan ilk seçimde Orgeneral Turgut Sunalp’in partisi kazanacak diye beklenirken üçüncü parti durumuna düştüler, tasfiye oldular.

Özal yasakçılığa kalkınca

12 Eylül darbesinden yararlanarak Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ı saf dışı bırakmayı amaçlayan Turgut Özal’a seçmen yol vermedi. Askeri cuntalara direnen Meclis ve seçmen, sivil siyasetçilerin yasakçılığa başvurduğu hallerde yine aynı tavrı aldı. Bu kez cezası kesilen ise sivil siyasetçi Turgut Özal idi. Türkiye çapında yapılan referandumu kaybetti, eski siyasetçiler de siyaset alanına geri döndü. Bu örnekler de gösteriyor ki, Türkiye seçmeni yalnızca askeri darbelere değil diğer antidemokratik uygulamalara da ayar veriyor. Bu ve buna benzer birçok örnek sıralayabilirim. Toplum, karar anlarında adaletten yana tavır alıyor. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna sağduyu ortak bir ses veriyor. Seçim sandıklarından çıkan oylar, yurttaşın bilinçli bir tercih yaptığını gösteriyor.

12 Nisan 2024, Cuma 07:00

İktidarın seçimle gelip seçimle gittiği bir ülkeyiz

“Bunlar iktidarı bırakıp gitmezler” diye düşünenlerin bir kesimi bu kaygılarını son seçimlerin ardından terk etti. En azından şüpheleri azaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonuçları değerlendirirken “Türkiye demokrasisi rüştünü ispat etti. İktidar partisini seçim yoluyla değiştirebileceğini dünyaya gösterdi” diyerek bu gerçeği vurgulamış oldu. Bu konuşma ve değerlendinmenin bir rahatlık yaratması beklenirken bir itiraz geldi. MHP lideri, iktidar ortağı Bahçeli, “Bu ülke sandıkta kazanılmadı” diyerek farklı bir tutum içinde olduklarını ifade etti. Kafalar karıştı. Yeni bir tartışma gündeme geldi. Sonuç olarak bu ülkenin anayasasına göre; Türkiye’de iktidarlar seçimle gelip seçimle gider. 31 Mart yerel seçimleri bu açıdan bir sınama fırsatı oldu. Erdoğan’ın açıklamasıyla rahatlayan siyasi ortam, Bahçeli’nin karşı tepkisiyle dalgalandı. 31 Mart seçimlerinde çok ciddi bir toplum eğilimi ortaya çıktı. Toplumun ekonomik olarak en gelişkin, insan kaynakları bakımından en yetişkinlerinin ağırlıkta olduğu şehirlerin yönetimi muhalefete geçti. İktidara ise bir uyarı geldi. Bahçeli bu sözleriyle ne demek istedi bunu ayrıca analiz edebiliriz. Edildiğini de gözlüyoruz. Sonuç olarak ortada bir millet iradesi var. Üç askeri darbe görmüş bu ülkede seçimlerin sonucunda iktidarlar değişti.

İlginç bir seçim tecrübesi

12 Eylül 1980 sonrası yapılan ilk seçimlere askerler de bir parti ile katıldı. Emekli general Turgut Sunal’ın Milliyetçi Demokrat Partisi kesin iktidar olacak diye beklenirken seçmen onu üçüncü parti yaptı. Bu parti kısa sürede yok olup gitti. Seçmen iradesi ve seçim sonuçlarını yok sayan denemeler hep yenik düştü. Böyle bir yanlışlık yaşayacağımızı da sanmıyorum. 31 Mart seçimlerinin en net anlamı budur. Türkiye İran da değildir ve olamaz, bir orta Asya ülkesi de değildir. 200 yıllık bir Meclis tecrübesi vardır, en kritik zamanları Meclis’in varlığıyla aşmasını bilmiştir. Yerel seçimlerde yine karar verici bir tutum alan seçmen aynı zamanda demokrasi dışı yönelimlere karşı da bir mesaj vemiş bulunuyor. Bu sonuçların ne anlama geldiğıini zaman içinde daha iyi değerlendirebileceğiz. Kim ne derse desin, önemli bir eşik aşılmıştır. Demokrasilerde seçmen iradesinin üstünde başka bir irade yoktur.

10 Nisan 2024, Çarşamba 07:00

31 Mart’ın sayılarla sonuçları: Yerel seçimler ne söylüyor?

31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin kazandığı iller; ülke nüfusunun yüzde 62’sini, GSMH’nin yüzde 73.4’ünü, mevduat miktarının yüzde 84.5’ini, ihracatın yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu bölgelerde kişi başına milli gelir 9 bin 588 dolar… AK Parti’nin kazandığı illerdeki durum ise şöyle: Bu iller, ülke nüfusunun yüzde 22.5’ini, GSMH’nin 19.4’ünü, mevduatın yüzde 12’sini, ihracattaki payın yüzde 18.7’sini oluşturuyor. Bu illerde ortalama kişi başına milli gelir 7 bin 254 dolar… Bu rakamlar, Ekonomim.com sitesinde Hüseyin Gökçe tarafından paylaşılan Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden alınmıştır…

5 yıl önce yapılan yerel seçimlerde de CHP’nin kazanmış olduğu iller ekonomik zenginlik, yetişmiş insan sayısı gibi yönlerden daha ön planda olan illerdi. İşte bu fark şimdi daha da açılmış durumda. 2002 yılında AK Parti’yi iktidara taşıyan şartlar artık yok. AK Parti iktidara geldiğinde, askeri vesayet altındaki rejim miadını doldurmuş, siyaset de tam anlamıyla bir krizdeydi. 12 Eylül askeri darbesinin oluşturduğu yasaklar rejiminin sonu gelmişti. AK Parti başlarda demokratikleşme ve sivilleşme misyonunu üstlendi. Askeri vesayet tasfiye edildi. AK Parti’nin ilk yıllarında Türkiye, AB üyeliğine yöneldi, demokratikleşme alanında adımlar atıldı, başörtüsü sorunu çözüldü, Kürt ve Alevi çalıştayları yapıldı. Ülkenin inşaat ve altyapı kalitesi yükseldi.

Ancak şu an bambaşka bir yerdeyiz. Değişen dünyada Türkiye kazanımlarını korumakta, dünyaya ayak uydurmakta zorlanıyor. 2024 Türkiyesi çok farklı bir Türkiye. Artık yeni şeyler söylemenin zamanı geldi. İktidar da muhalefet de bunun farkında. Tabii CHP de eski CHP değil. AK Parti yönetimi seçim kampanyasında Anadolu şehirlerinde “İstanbul’daki yakınlarınıza söyleyin, AK Parti’ye oy versinler” çağrısında bulundu. Anadolu-İstanbul ilişkisi bağlamında bu gerçekten ilginç bir örnek olarak önümüzde. Geleneksel olarak partiler “İstanbul’dan Anadolu’yu etkileme” yolunu izlerler.

Ama bu kez bu formülün tersten bir versiyonuna başvuruldu. Türkiye’nin bütün ağırlıklı dinamikleri, kamuoyunu yönlendiren bütün merkezler, yeni mesajlar veriyor. Son yıllarda gelişen yeni sistem ve yeni devlet konsepti, toplum tarafından masaya yatırılmış durumda. Muhalefet ve AK Parti içinden şu eleştiriler geliyor: Meclis’in ve siyasi partilerin rolünü asgariye indiren, geleneksel devlet aygıtlarının işlevsizleştiği, sivil toplumun katılım imkanlarının çok sınırlı kaldığı, emeklinin ve asgari ücretlinin memura kıyasla önemsiz olarak görüldüğü sistem, seçmenden vize alamadı. Sivil bir anayasa, denetlenebilir bir idare, Meclis’in daha güçlü olduğu bir yasal sistem, acil bir mesele olarak önümüzde duruyor.

09 Nisan 2024, Salı 07:00

Fenerbahçe'nin isyanı

Fenerbahçe futbol takımının Urfa’da önceki gece sahayı terk ederek Süper Kupa finalinde maçtan çekilmesi, herkesi şaşırttı. Dünyada az rastlanabilecek türden bir olay yaşandı. Bu protesto gösterisini yalnızca bir Fenerbahçe gösterisi olarak algılamak yanıltıcı olur. Sonuçta Fenerbahçe olgusu sadece futbolla sınırlı bir olgu değil. Birkaç yıl önce Rizespor’la maçtan dönen Fenerbahçe, silahlı saldırganların ateşleriyle ciddi bir tehlike atlatmıştı. Bu olayı da dikkate alarak, idarenin, Trabzonspor maçında, gereken hassasiyeti göstermesi gerekirdi.

Başkan Ali Koç şöyle diyor: “Saldırganlar sahaya doluşup oyuncuları tekmeledi, ortada polis yoktu. Ne Vali ne Emniyet Müdürü bizi arayıp sormadı bile.” 11 Aralık 2023 günü, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın, sahanın ortasına kadar koşup hakem Halil Umut Meler’i yumruklaması, felaketin ulaştığı yeni bir seviye oldu. Aradan birkaç gün geçti, yumrukçu başkan, el üstünde tahliye oldu. Şerefine ziyafetler verildi mi bilmiyorum. Türk futbolu, kuruluş yapısı nedeniyle bağlı olduğu FİFA/UEFA kuralları gereği, özerk olmak zorunda. Kulüpler aşırı sert rekabet yüzünden ve biraz da taraftar baskısı nedeniyle, hesapsız transferler, harcamalar yaparak, büyük mali sıkıntılar içine düşüyor.

Ayrıca, onca harcanan paraya rağmen, batı ölçütleri içinde bakılınca, başarı sıralamasında geride kalıyoruz. Takımları finanse etmesi beklenen iş dünyasının ilgisizliği, futbol piyasasını daha da kısırlaştırıyor. Bu noktada siyaset devreye giriyor. Sağlanan maddi destek, bir süre sonra, siyasetin, kulüplerin içişlerine karışmasını beraberinde getiriyor. Son birkaç yıldır yaşanan futbolda şiddet olayları, bu olayların içinde siyasetçilerin başrol oyuncusu olarak ortaya dökülmeleri, futbolun bir eğlence ve yarışma olmaktan çıkmasına ve daha çok bir polisiye romana benzemesine yol açıyor.

Mafyalar, tetikçiler, futboldaki ranta talip olanlar, sahneyi kaplıyor. Futbol özerk olmalı. Kendi düzenini kendisi kurmalı. Futbol dışı güçlerin bu işe karışmasını önleyecek kurallar konmalı. Bu sorun yalnızca Fenerlilerin sorunu değil. Bugün bana yarın sana. Özellikle son dönemde siyasetin hemen her noktada futbolun içine el atması yanlıştı, tehlikeliydi. Buna dikkat çekecek, uyaracak bir çıkışa gerek vardı. Fenerbahçe ülkenin bir bakıma en büyük sivil topluluğu olarak çıkışını yaptı. Bu, Türk futbolunun geleceğinin meselesi. Diğer kulüplerin de benzer bir çaba içine girmesi gerekiyor. Bir dönüm noktasındayız. Futbol, kendi yarasını kendisi saracak bir yeniden yapılanma içine girmeli.

05 Nisan 2024, Cuma 07:00

Geniş cephe stratejisi

Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda adım adım inşa ettiği “muhalefet cephesi” girişimleri, 31 Mart 2024 seçimlerinde semeresini verdi. Bu stratejinin temeli neydi? Bizim sosyalist harekette çok kullandığımız bir deyim var: Geniş Cephe Stratejisi. Bu stratejinin esası, rakibi mümkün olduğu kadar tecrit etmek üstünedir. Kendi saflarını genişletirken, rakibin çevresini daraltacak adımlara başvurmak üstünedir. Kılıçdaroğlu, ilk kalıcı adımları 2019 yerel seçimlerinde attı.

İttifak siyasetiyle, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, İzmir, Antalya gibi merkezlerde seçimler kazanıldı. Yüzde 25 civarında bir oy potansiyeli olan CHP, muhalefet partilerini bir çatı altında toplayıp “Gelin birlikte yüzde 50’yi aşalım, iktidar olalım” demişti. Muhalefet adına umutların arttığı, “Artık kazanıyoruz” psikolojisinin güçlendiği bir dönem yaşandı. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde beklenen olmadı, Millet İttifakı, hedefine ulaşamadı. Seçimlerin ardından Millet İttifakı dağıldı. AK Parti, 10 ay sonra yapılacak olan yerel seçimler konusunda da artık daha rahattı. Fakat daha 2023 yazından itibaren toplumdaki hava değişmeye başladı. Çünkü seçimlerden hemen sonra dövizde sert bir yükseliş ve sert bir enflasyon gerçekleşti. Ekonomik zorluklar içindeki halk, özellikle de emekli günden güne homurdanıyordu. Bu şikayetler toplumun değişik kesimlerinde giderek yoğunlaştı ve 2024’te de artarak devam etti. Bu kez cepheyi partiler değil seçmen oluşturdu. 31 Mart yeni bir döneme kapıları açtı.

Yeni Dönem

CHP’nin izlediği geniş cephe siyaseti, bundan sonra ne sonuçlar verebilir? CHP bir kitle partisi. İçinde, “DEM’lileri belediyenin kapısından sokmam” diyen de var, “Kürt meselesini Meclis’te müzakere masasına biz getirebiliriz” diyen de… “Çözüm süreci” günlerinde, üzerinde çok durduğumuz bir konu, CHP’nin bir şekilde sürece dahil edilebilmesiydi. Bir süredir CHP bu konuda açık bir tutum içinde. Bu konuyu, bir iç gerilim meselesi olmaktan çıkararak, ortak bir derdi ortaklaşa çözebilecek olgunluk seviyesine ulaşabilecek miyiz?

03 Nisan 2024, Çarşamba 07:00

Erdem Gül ile geçen 5 yıl

2019 yerel seçimlerinde, Erdem Gül, CHP tarafından, Adalar Belediye Başkanlığı’na aday gösterildi ve oyların yüzde 44’ünü alarak seçildi. Erdem, gazeteci, yani çok uzun süredir meslektaşız. Beş yılın ardından, aynı zamanda arkadaşımız, dostumuz oldu. Erdem, bilgili, zeki, hoş sohbet, olayları iyi izleyen bir gazeteci. Belediye Başkanlığı döneminde, “Adalılar”la, özellikle de Büyükadalılarla sıcak bağlar kurdu. Adalar’da belediye başkanı olmak, başka ilçelerde başkan olmaya pek benzemez.

Bazı ilçelerde, belediye başkanını hiç görmeden yıllarca yaşayabilirsiniz. Siz başkanın yüzünü bir kez bile görmeden, tanımadan, tanışmadan görevini tamamlayıp gider. Ancak Büyükada bir köye, bir mahalleye benzer. En sevdiğiniz komşunuzu da nefret ettiğiniz bir kişiyi de hemen her gün birkaç kez gördüğünüz bir yerdir. Büyükada çarşısında iki tur atsanız, aynı yüzlerle kaç kez karşılaştığınızı sayamazsınız. Erdem’i de hemen her gün sabahleyin elektrikli makam aracıyla şoförü Apo’nun eşliğinde Çınar Meydanı’ndan belediye binasına gelirken görüyorduk.

Ayrıca Büyükada’nın merkezindeki sahilde de sık sık dolaşıyordu. Erdem, yanına kolay ulaşılan, Adalıların istedikleri zaman kapısını çalabildikleri, istedikleri gibi konuşabildikleri, şikayetlerini istedikleri tonda dile getirebildikleri bir başkandı. Onun saatlerce basit konularla yurttaşlarca nasıl esir alındığına tanığım. Sabırla dinlerdi. Adalılar onu istedikleri gibi rahatça eleştirdi. Haklı oldukları konular da vardı, haksız oldukları da… Adalılar Erdem’i sevdi. Onu kıymetli bir “hemşehri” olarak benimsediler. Şimdi o da artık bizim gibi Adalılar listesine dahil oldu. Erdem’in veda mektubunu paylaşıyorum:

“Gelecek Uzun Sürer.” Bu başlık ünlü Fransız marksist düşünür Louis Althusser’in epey ilerlemiş yaşında kaleme aldığı otobiyografisinin Türkçe’de yayınlanan adı. Arkasında Nazilerle mücadele, sol politik kavgalar bıraktıktan sonra ömrünün son döneminde attığı başlık, “Gelecek Uzun Sürer.” Adalar da böyle. O kadar eski, kadim, yaşlı ama pes etmiyor. Geleceğe bakıyor. Dirençli. “Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyor.” Zaman zaman “Ah eski Adalar nerede?” seslerini duyarız. Bunu anlayışla, bir özlem olarak saygıyla karşılarız. Ama inanın; Adalar’ın geçmişe değil, geleceğe ihtiyacı var.

Birçok sorunu, eksiği, gediği tabii ki var. Bunlar çözülebilir. Ama Adalar’ın en çok vicdanlı, merhametli insanlara ihtiyacı var. Beş yıldır yol arkadaşlığı, onur ve gururunu yaşadığım Adalar, en çok geleceğe göz kırpan ruh haliyle genç ve canlı görünür bana. Şimdi artık Belediye Başkanı olarak değil, bir Adalı olarak sahillerinde, sokaklarında, ormanlarında yürüyüşümü sürdüreceğim. Biz geleceği beklerken, Ada’yı sımsıkı korumaya devam edeceğiz. Ada da bizi koruyacak. Ada’da yürümeye devam. Erdem Gül.

02 Nisan 2024, Salı 07:00

Umudun varsa hayat vardır

Yiğit Göktuğ diye bir genç Twitter’da şöyle yazmış: “Beşiktaş’ta İBB’nin çöp arabası alkışlandı. Yabancı basından biri ne oluyor diye etrafına bakıyordu.” Yaygınlaşan ve gündelik yaşamın birçok alanına damga vuran siyasi rekabet, sonunda, çöp arabalarının alkışlandığı bir zemin yaratmış durumda.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin açık ara kazanılması, pek beklenmiyordu. Seçmenler tabanda ittifakı gerçekleştirirken, kutuplaştırma hesaplarını da bozuyorlardı. Toplumdaki birleşme eğilimi bizim sandığımızdan çok daha güçlüymüş. Millet İttifakı’nın siyasi partnerleri olan partilerin hepsi, 14 Mayıs seçiminin ardından, Millet İttifakı’nı terk etmesine rağmen seçmen zemini terk etmediğini gösterdi.

Ekrem İmamoğlu, “İstanbul İttifakı” diye bir sloganla sinyal verdi. Sonra seçim ortamına girildi. CHP, liderini değiştirmiş, parti bölük pörçük hale gelmişti. İmamoğlu ve Yavaş, iki popüler isim olarak, CHP’den yeniden aday oldu. Seçimler yaklaştıkça anketlerde muhalefet lehine farklı bir hava oluşmaya başladı. Ankara ve İstanbul muhalefette kalabilirdi.

Araştırmaları yapan kurumlardaki arkadaşlarımıza soruyorduk. “Toplum sarı kart gösterecek” diyorlardı. Biz anket firmalarının tahminlerini yakınlarımıza aktarınca, “Muhalefet açık ara önde” deyince, “Sen geçen seçimde de böyle söylüyordun. Gördük” diyorlardı. İktidar tarafında da bir şeyler oluyordu. Örneğin Kırıkkale'yi CHP’nin kazanması bazı çevrelerde şok etkisi yaratmıştı. Toplumun bir kesimi 22 yıldır seçim kaybetmenin açmazını, sıkıntısını ve hayal kırıklığını yaşıyordu. Şimdi umutları canlandı. Umudun olduğu yerde hayat vardır.

01 Nisan 2024, Pazartesi 07:00

Dümene geçen seçmenden hayat dersi

Hepimizi derinden etkileyecek tarihi bir olay yaşıyoruz. Muhalafet halkın değişik kesimlerinin ittifakının sonucu olarak, önemli bir başarı elde etti. Tarihte ve siyasette “son sözü söylemek”, “noktayı koymak” diye bir şey yoktur. Tarih ve siyaset hep yeni sözlerle, yeni sayfalarla, yeni sürprizlerle yoluna devam eder.

14 Mayıs 2023’te CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde bir birlik hamlesi yapan Millet İttifakı, attığı adımın sonucunu 31 Mart seçimlerinde aldı. İki gün önceki yazımın başlığını “Seçmen dümene geçti” koymuştum. Seçmen kitlesinin 2023 seçimlerinde “Millet İttifakı” temelinde kurulmuş ve amacına ulaşamamış birliği bu kez sandıkta sağlayacağını ifade etmiştim: “Eşzamanlı olarak, Millet İttifakı’nın bütün bileşenleri de tek tek aday çıkardı. Ana Muhalefet, bir anlamda yalnız kaldı. ‘Herkes kendi partisinin adayına oy verirse, Cumhur İttifakı kolayca İstanbul’u kazanabilir’ şeklinde bir analiz de gelişti. Ancak yapılan araştırmalara göre, DEM seçmeninin ağırlıklı bir kesimi, Millet İttifakı’nda ısrar ediyor, ittifakı devam ettirmek istiyor.

İmamoğlu’na oy veriyor. Millet İttifakı, bu anlamda, seçmen zemininde kendi doğal ritmi içinde sürüyor. İYİ Partili seçmen de DEVA’lı seçmen de hatta Cumhur İttifakı’na oy vermiş bir kısım seçmen de siyasilerin ne dediğine bakmadan, ‘ortak hareket etme’ tercihini sürdürüyor. Çok çekişmeli geçeceği sanılan İstanbul seçimi için her kesim kendi etkili isimlerini alana sürüyor. Öte yandan: Muhalif partiler en dağınık dönemlerini yaşıyor gibi görünseler de sanki bir el hepsinin seçmenine dokunuyor, muhalefeti toparlıyor.” İki gün önceki yazımı şöyle noktalamıştım: “Ben iflah olmaz bir iyimserim.

İradesine her zaman saygı duyduğum ve güvendiğim bu ülke seçmeninin, bizleri yine yanıltmayacağını düşünüyorum. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin, halkın verdiği ‘uygulamalı siyaset dersi’ olarak hafızalarda yerini alacağını tahmin ediyorum.” Gerçekten uygulamalı bir siyaset dersiyle karşı karşıyayız. Bu halka güvenmenin boş olmadığını bir kez daha öğrenmiş bulunuyoruz. Milliyet gazetesinin 31 Mart tarihli manşetinde olduğu gibi ben de “Yaşasın Demokrasi” diyorum.