Fenerbahçe dün kazanmak için gerekli olan her şeyi yaptı... İyi savunma yaptı, rakipten dönen topların hepsini kazandı, ayağa çok iyi pas yaptı, kenarları çok iyi kullandı... Sarı-Lacivertliler tüm bunların yanı sıra olağanüstü istekli ve diriydi. Kanarya’nın tek eksiği ise yapılan bu kadar güzel işler sonunda golü atacak oyuncusunun olmayışıydı.
Bienvenu, çok iyi niyetli, istekli, koşuyor, mücadele ediyor; ama hepsi o kadar... Yetenekleri sınırlı... Onun yerine oyuna giren Recep Niyaz kabiliyetli bir genç... Önemli yerlere gelecek. Ancak dünkü maçın atmosferinin altından kalkacak tecrübeye sahip değil. Stoch forvet arkasında oynadı... Kuşkusuz iyi bir futbolcu, fakat en büyük eksiği ara pası atacak özelliklerinin bulunmayışıydı.
[[HAFTAYA]]
Stoch ne zaman kanatlara gitti, daha tehlikeli ve vurucu oynamaya başladı. Stoch’un yerinde Emre oynasaydı, çok daha olumlu işler yapardı. Alex’in olmayınca ara pası organizasyonu sekteye uğruyor. Ve Caner Erkin... Dün maçı koparan isimdi... Mücadele etti, gol attı, mutlak gol tehlikelerini yerinde müdahaleleri ile önledi, son golden önceki faulü kazandıran adamdı.
Galatasaray savunma yönü az, hücum özelliği iyi olan iki aynı tip orta saha oyuncusu ve önlerinde de çift santrfor Elmander ve Baros’la sahaya çıktı. Orta sahasının kalabalık oluşu ve direnciyle ligimizin ön plana çıkan takımı olan İstanbul Belediye, kırmızı karta kadar oyunun kontrolünü elinde tuttu.
Orta sahada 1 kişi fazla olmanın avantajını kullanarak ilk yarıda da birçok gol pozisyonuna girdi. 1-1’den sonra maçı koparacak pozisyonlar buldular. Webo’nun gördüğü kırmızı kart oyunun dengesini tamamen bozdu. İkinci yarıya Galatasaray son derece istekli ve arzulu başladı.
[[HAFTAYA]]
Rakibini kendi alanına hapseden Galatasaray’ın istediği skoru elde etmesi kolay oldu. Sahanın en kötüsü Baros’u oyundan çıkarmayan, onun golcü kimliğine inanan, güvenen teknik direktör Fatih Terim’e bravo. Baros da attığı golle hocasını mahcup etmedi.
Hırvatistan takımı maçın henüz 2. dakikasında kalemize 35 metre mesefada taç çizgisine yakın bir faul atışı kazandı. 3 Hırvat futbolcu oyunu başlatı, bizim takımın bütün oyuncuları arkasını dönüp kaleye gidiyordu. Ve bu pozisyon gol oldu. Bir takımın soyunma odasından sahaya nasıl çıktığına örnek bir göstergedir bu. Hani topun başında duran oyuncu?
[[HAFTAYA]]
Hani bu topu oynatmamaya çalışan ikinci destek oyuncu? Sonrasında tipik ilk golü yiyen takım baskı kurmaya, golü atan takım da gayet disiplinli kalesine yaslanarak skoru korumaya çalıştı. Bu bölümde üstün gibi görünsek de hiç pozisyon bulamadık. İkinci golden sonra artık oyuna müdahale gerekirdi. Formsuz Gökhan çıkarılıp, Sabri oraya alınıp, Hamit ve Arda’dan biri orta sahaya çekilip, Gökhan Töre oyuna sokulabilirdi.
Umut alınır Burak ile birlikte çift forvet oynayabilirdi. Çünkü maçı döndürmemiz için daha çok hücum etmemiz gerekirdi. Ama biz bu müdahale için ikinci yarıya kadar bekledik. Müdahale zamanında olmayınca kalemizde üçüncü golü de gördük. Teknik direktöre: Modriç gibi bir oyuncunun önüne karşılayıcı olarak Selçuk konulur mu?
A Milli Takımımız oyuna çok istekli ve iştahlı başladı. Dakikalar geçtikçe bu arzu yerini telaşa bıraktı. Azerbaycan gibi böyle katı savunma oynayan takımlara karşı isabetli kenar ortalar, uzaktan atılan şutlar ve çabuk yapılan 2’ye 1’ler en etkili silahlardır. İlk yarıda kenar ortaları çok etkisiz olunca ve çabuk oynayıp ileride çoğalamayınca önemli gol pozisyonuna giremedik. Bu bölümde aklımızda kalan Hamit’in birkaç iyi şutuydu. İkinci yarıda Selçuk oyuna girdi, bu hamle ile orta alandaki etkinliğimiz artarken, pas trafiğimiz doğru işlemeye başladı ve bu arada golü bulduk.
[[HAFTAYA]]
Sonrasında yine oyun, ilk yarıdaki tempoya döndü. Grubu ikinci sırada tamamlayıp playoff oynamaya hak kazandık. Bu kadar kaliteli olmasına rağmen kendine güveni kalmamış ve yıpranmış A Milli Takımımız’ı bir an önce toparlamamız lazım. 3 senelik bir süreci kapsayan bu düşüş, belki de play-off’a katılma şansıyla durdurulabilir.
Artık oyuncularımızı daha iyi motive etmemiz lazım. Görevdeki teknik adamımızı da yıpratmamalıyız. Oyuncularımızın da ‘Biz eski, güçlü, herkes tarafından beğenilen, futbol adına iyi şeyler yapan bir A Milli Takım hüviyetine nasıl bürünebiliriz’i çalışmaları gerekir. Rakibimiz Azerbaycan çok zayıftı. Tek silahı olabilecek kontratak hücumu bile iyi yapamadılar. Almanya forması giyen Türk kökenli Mesut Özil Belçika önünde 1 gol attı, 2 asist yaptı. Şimdi milli kahraman. Peki bunları bize yapsaydı, milli hain mi olacaktı? Lütfen milli değerleri, insani değerleri yansıtırken, saygılı olalım ve herkesi kucaklayalım.
Almanya Avrupa’nın en formda takımlarından biri. Oyunu kontrol ediyor, çabuk ve ayağa oynuyorlar. Bir-iki kısa pas sonrası ters kenara kontra oynama becerisine sahipler. Oyun içinde bir futbol takımının yapması gereken en basit prensipleri yerine getiriyorlar. Bunlara rağmen oyunu Almanya’nın kontrol ettiği bölümde dahi 3 tane net gol pozisyonu bulduk. Bu pozisyonları mutlaka değerlendirmemiz gerekirdi. Savunurken, oyunu kendi yarı alanımızda kabul ettiğimizde rakibe hiç pozisyon vermedik.
[[HAFTAYA]]
Demek ki savunma zaafımız biz hücumdayken başlıyor. Türk futbolundaki en büyük sorunlardan biri hücum ederken iyi savunma yapamamamız. Bu kadar üst düzey maçta kalecinin elinden çıkan bir topun gol olmaması gerekirdi. Gomez’le Servet bire bir bırakılmaz. Böylesine yetenekli bir oyuncu en az iki kişiyle sıkıştırılmalıydı. İkinci yarıda skor 2-0 olunca, oyunun kontrolünü tamamen kaybettik. Rakibe bu bölümde çok net gol pozisyonları verdik. Neuer kalesinde devleşirken, biri eli biri de ayağıyla iki gol atağı başlattı ve bana göre maça damgasını vurdu.
‘Arda oyundan niye çıktı, Sabri niye orta saha oynadı, savunmanın göbeğinde neden Servet ve Egemen gibi iki ağır oyuncu görev yaptı, maç kondisyonu olarak hazır olmayan Gökhan Gönül neden oynadı’ gibi kişisel eleştirileri bir kenara bırakıp futbolumuzun nasıl büyük bir çöküntü içinde olduğunu görmeliyiz. Futbolu yöneten insanlar bir an önce Türk futbolunu yeniden yapılandırmalı. Lütfen artık olayları basite indirgemeyelim. Çünkü Türk futbolu gerçekten büyük bir çöküş içerisinde.
Beşiktaş, UEFA Avrupa Ligi’ne farklı bir galibiyet ve büyük bir moralle başladı. Bu durum hem Beşiktaşlılar hem de futbolumuz adına sevindirici bir durum. Ancak alınan bu güzel 3 puanın fazla abartılmaması gerektiğini de söymemek gerek. Çünkü Siyah-Beyazlılar’ın gruptaki asıl rakiplerinin İngiliz ekibi Stoke City ve Ukrayna’dan Dinamo Kiev olacağı kuralar çekildiğinde belliydi. Maccabi Tel Aviv sıradan bir takım görüntüsündeydi.
[[HAFTAYA]]
Sıradan takımlar ne yapar? Basit oynar, alanı daraltmaya çalışır ve kontratakla gol aramayı hedefler. Ancak Beşiktaş’ın erken gelen golü İsrail ekibinin tüm planlarını alt-üst etti. Oyunun genelde hakimi görüntüsünde olan Beşiktaş’ın biraz daha kollektif futbol sergilemesi gerekiyor. Çünkü bireysel oyunda öndeki oyuncular savunma anlayışından yoksun olduğu için kenarlarda büyük boş alanlar bırakıyorlar. Simao, Quaresma ve Almeida’yı orta saha ve defansa yardım etmeleri konusunda çalıştırmak şart.
Ayrıca maç kondisyonu açısından sıkıntılı gözüktü Beşiktaş. Bunun nedeni de hazırlık döneminde fazla maç yapılmaması. İlerleyen haftalarda bu sorunun giderileceğini düşünüyorum. Taraftara gelince... Türk insanına yakışır bir centilmenlikte inanılmaz bir seyirci vardı İnönü Stadı’nda. Söylentilerin aksine dün geceki Maccabi Tel Aviv sınavı çok kolay geçti. Hem tribündekiler hem de saha içindekiler açısından.
Beşiktaş Kayseri’de oynanan Türkiye Kupası final maçında oyuna çok iyi başladı. Maçın hemen ilk bölümlerinde Quaresma karşı takımın savunma hatasından kaynaklanan net pozisyonlar yakaladı. Eğer onları kalitesine yakışır şekilde kullansaydı daha ilk yarıda Beşiktaş kupayı kazanacak skoru elde ederdi. Ancak yakalanan pozisyonlar harcandı. Maçın ikinci yarısında ise roller değişti. İstanbul Büyükşehir Belediye sahanın her yerini kullandı. Kalabalık bir orta alan kurgusuyla başladı ikinci yarıya ve çabuk top kullandılar.
[[HAFTAYA]]
Beşiktaş bu bölümde hiç etkili olamadı. Yıldız oyuncuların böyle maçlarda böyle bölümlerde ortaya çıkması lazım. Ama Guti ve Quaresma kötü olunca ikinci yarıda oyunun kontrolü tamamen İstanbul Belediye’nin elindeydi. Maçın normal süresi berabere sonuçlanınca uzatmalara geçildi. Uzatmanın ilk 15 dakikalık bölümünde Beşiktaş maçın başında olduğu gibi yine çok etkiliydi. 3, 4 net pozisyon yakaladı. İkinci golü hatalı yiyen İstanbul Belediye’nin kalecisi Hasagiç bu net pozisyonlarda müthiş kurtarışlar yaparak kalesini gole kapadı. Bu anlarda Hasagiç müthiş bir performans göstererek maçın penaltılara gitmesini sağladı.
Penaltılarda da kupa Beşiktaş’ın oldu. Bu anlamda kazanılan sadece kupa değil aynı zamanda Avrupa’ya gidiş bileti. Ve ayrıca kötü geçirilen bir sezonda önemli bir teselli. Fakat şu gerçek de gözardı edilmemeli. Beşiktaş’ın içinde çözülmesi gereken çok önemli sorunları var. Yıldız oyuncuları kalitelerini her maçta her durumda göstermeli ve takım olabilmeyi öğrenmeli. Beşiktaş taraftarı Kayseri’de de takımlarını yalnız bırakmadı ve müthiş bir destek verdi. Son olarak teknik direktör Abdullah Avcı başta olmak üzere bütün İstanbul Belediyespor’u da kutluyorum. Hem finale çıktı hem de finalde müthiş mücadele ettiler. Kupa onların da olabilirdi.
Beşiktaş oyuna başlarken, Trabzonspor’a göre daha dengeli bir kadro oluşturmuştu. Trabzonspor gerideki savunma dörtlüsünü çıkarırsak, önde 6 tane aynı tip hücumu seven, top çalma özelliği olmayan, rakibi bozamayacak koşu kalitesi düşük oyunculardan kurulu bir kadroyla sahaya çıkmıştı. Bu da Beşiktaş’ın oyunun ilk yarım saatinde avantaj yakalamasını sağladı.
[[HAFTAYA]]
Siyah-Beyazlı takım özellikle Hilbert’i sağ kulvardan iyi kullandı. Oyunun ilk yarısında her iki takım da dengeliydi. Ama ikinci yarıda Ceyhun orta alana girince Trabzonspor bu bölgenin kontrolünü eline geçirdi. Beşiktaş’ın bu bölümde temposu oldukça düştü. Trabzonspor da bu bölümde daha istekli daha tempolu bir görüntü çizdi. Eğer yakaladıkları kontrataklarda bencillik yapmasalardı, ofsaytlara düşmemeye dikkat etselerdi skor farklı da olabilirdi. 1987 doğumlu Mustafa ilk kez oynadığı böylesine büyük maçta hem hatasız bir oyun sergiledi hem de golünü attı.
Serkan Balcı’ya da bir parantez açalım. Bu kadar istekli, bu kadar özverili, bu kadar cansiperane oynayan futbolculara ihtiyacı var takımların. Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster her maçta 5-6 oyuncusu değişik ayrı bir kadro ve değişik sistemlerle kazanarak bu karşılaşmaya kadar geldi. Ve buna da rotasyon dedi. Şimdi kaybetti. Bakalım rotasyon devam edecek mi? Hakem Kuddusi Müftüoğlu oyunun kaderini etkileyecek önemli bir hata yapmadı.