Tuğçe Erçetin Saklı Hikayelerin Olduğu Bir Kitap
HABERİ PAYLAŞ

Saklı Hikayelerin Olduğu Bir Kitap

Haberin Devamı

Tercihlerimiz ve hikayelerimiz... Bazen birilerinden çok farklı oluruz, bazen farklı düşünürüz. Çünkü farklıyız. Herkesin aynı "tip" olduğunu düşünsenize, sizce de çok sıkıcı değil mi? Ama bazen sanki tek bir kural varmış gibi öğretilir bize, hayatımızla ilgili hiçbir şeyi bilmeden ve sormadan bize "tek bir şey" öğretilir ve öyle olmamız istenir. Ama yine de kimse sormaz, bizim içimiz nasıldır, ruhumuz nasıl, nasıl tercihlerimiz var, neler isteriz? Hande de başkalarının hikayesini dinlemiş, bu sefer kedim bir hikaye değil, hikayeyi dinleyeni paylaşıyorum. Belki onun biraz neden bu kitabı yazdığının anlaşılmasını istedim, önyargıların çok yüksek olduğunu düşünürsek.. Kitabın ismi "Ne zaman boşanacaksın da evleneceğiz". Hande Çayır, televizyonda ağırlıklı olarak evlendirme programlarının olduğunu söylüyor. Ve içeriğinde tek bir şey var: O programlarda konuşulan ve kitlelerin maruz kaldığı evlilik şu: Evin var mı? Araban var mı? Maaşın ne kadar? Bu bir anlaşma / sözleşme. Hesaplar yapılıyor ve ısrarla evlendirilmeye çalışıyoruz. Ve bir kitap yazdı kendisi, ben de merak ettim, bu kitabı ona yazdıran neydi, neyi merak etmişti? Çünkü belki bir gün birileri Hande hanıma da tektipleşmenin peşinden neden gitmediğini soracak...

"Aile kurumu zaten devletin gönüllü polisleri diyebileceğim aramızdaki düzen koruyucuları ile ayakta kalıyor. Ölçüsüz bir davranışa yer yok orada ve ölçünün tanımı da yine aile kurumu tarafından kural koyucularca belirleniyor. Toplum şişt, pişt der ve o kişi düzene davet edilir, baskılanır. 20’li yaşlarını yaşayanlara “ne yapsak da evlendirsek” isteği yaygınca hissettiriliyor. Küçükken kurdurtulan -başka hayalimiz olamazmış gibi- gelinlik / tek taş yüzük masalları var. Bunlar bizi hasta ediyor. Erkeklerin üzerinde de yük var. Ataerkil yapıyı koruma zorunluluğu... Bayramlarda sırf “ne zaman evleniyorsun” sözünü duymak istemediği için evinde tek başına oturup acilen bu günlerin geçmesini bekleyenler tanıyorum. Sadece “ev temizlensin, sıcak yemek olsun” diye evlenenlerin var olduğu gibi... Haldur huldur bir evlendirme operasyonu yapılıyor ama o evliliklerin altında ne var asıl? Onu merak ettim. Öncelikli neden buydu. Bu süreçte neler düşündüm? “Bu yapıda nasıl var olunur” dedim. Çünkü dışlayan ve tek tipleştiren bir sistem var. Onun peşinden gittim. Anlatıları dinlerken hem umutsuzluğa kapıldım, hem de yüzleşmekten kendimi sakınmadığım için, anlatılara şahit oldukça güçlendim. Kaos GL’nin adı ondan Kaos mesela zaten. Düzenden değil kaostan doğacak ne doğacaksa... Önce bir kaos olsun da oradan kendi parçalarımızı toplayıp onlara sahip çıkıp kuralım ne kuracaksak... Ezberletilen eylemleri, körü körüne boynumuzu eğip piyon olup uygularsak nereye varabiliriz ki?"

- (İsim vermek zorunda değil) Bu hikayeler içerisinde sizi en çok düşündüren ve etkileyen hangisiydi?

Metresini de aldatan bir adamdan söz ediliyor kitapta. Onu duyunca sarsıldım. On yedi senedir gizli ilişki yaşayan bir çift var. O kadar yıl saklanmak nasıl bir şeydir? Bunlar üzerine düşündüm. Sokakta aile tablosu çizen kadın, erkek, çocuk görselinin her zaman anne, baba, çocuk olmayabileceğini gördüm. Anne, çocuğu ve erkek metresiymiş mesela onlar ve yan yana dışarı çıkmışlar aslında. Görünenin ardı başka... Bir de kumaların görünür olması ama metreslerin gizli olması... Bunun gibi şeylerden etkilendim. Birlikte olduğumuz kişi tamamen bizimle olsa bile asla kafasının içindekileri bilemeyeceğiz. Evli olup kitabı okuyamayacağını söyleyen hatta okuyup “yakacağım Hanişkom bu kitabı” diyen arkadaşlarım var. Etkiliyor... Şüphe başlıyor. Metresini çok sevdiğini söyleyen bir adam var ve karısından ayrılamıyor mesela. Metresi de inadına gidip başka ilişki içine giriyor kısasa kısas gibi. Ve hamile kalıyor diğer adamdan. Sonra aldırıyor bebeği. Çünkü bu ikinci adamı sevmiyor. İlk, yani o evli adamı beklemeye yeniden karar veriyor. Aslında bütün bir hikayeden değil de her birinin ayrı köşesinden etkilendim. Kitaptan sonra yakın çevremdeki kişilerden, sevgililerinin telefonuna bakıp aldatıldıklarını öğrenenler oldu. Ondan da etkilendim. Sadece kitabın içindekiler değil kitap vesilesiyle dinlediğim -kitap çıktıktan sonra da- dinlediğim hayat hikayelerine de hala şaşırıyorum.

- Bir de Türkiye'de LGBTİ bireylerin zaten yönelimleri nedeniyle zor zamanlar yaşadıklarını biliyoruz. Çeşitli sözlü taciz, işkence ve ayrımcılığa maruz kalmaktalar. Bu konuda ekstra olarak nasıl bir durumla karşılaşıyorlar görüştüğünüz kişiler? Eminim kötüdür tabii de..

Görüşme yaptığım bir erkek var. O şu an evli fakat başka kadınlarla da, adamlarla da, translarla da cinsel ilişki yaşıyor. Düzenli olanı da var olmayanı da var bu ilişkilerin. Bu bahsettiğim kişinin durumu iyi. Evde buluşuyorlar. Translara para ödüyor. Bu kişi gizli biseksüel. Ayrımcılıktan bahsetmedi. Görüştüğüm bir diğer kişi gay. İlişkilerinde zorluklar yaşadığını anlattı. Bir başka kişi daha var, o da gizli. Kimliğini toplumla açık açık paylaşmıyor yani, açılmamış. Biri de “kafam karışık bilmiyorum” diyor. Taciz, işkence o kadar yok görüştüğüm kişilerin anlatılarında. Fakat dediğim gibi, kitaptaki kişiler toplum içinde gizli olanlar genelde. Tanısa dışlar toplum. Toplum, dışlama, yok sayma alışkanlığına devam ettikçe ben de hep görünür kılma ve çalışmalarımı o yöne odaklama güdüsünün peşine düşmüş buluyorum kendimi.

- Son olarak, siz ne diyorsunuz Hande hanım, toplumun algısını boşverirsek ve siz bu hayatta tercihlerinizi nasıl oluşturuyorsunuz?

Dürüst ilişkiler istiyorum. Onların izini sürüyorum. Önce, kendini aldatmamak, kendine ihanet etmemek... Bunları önemsiyorum. Nelerden etkileniyoruz? Onu düşünüyorum. Bizde olmayana mı gidiyoruz? Paraya mı gidiyoruz? Aşkı mı arıyoruz? Kimin neye ihtiyacı varsa ona gidiyor bir yandan. Bir arkadaşımın eş seçiminde kriteri şu mesela: İngilizce bilecek ve boyu ondan uzun olacak. Benim böyle kriterlerim hayatımın şu döneminde yok. Derin ruhların, birlikte oyun oynayıp keşifler yaşayabileceğim ve kimseye zarar vermeyeceğim ilişkilerin peşindeyim. Bir de, şu ilişki meselesini halledip girişimler falan yapalım, işler kuralım, üretelim istiyorum. Tüm odak noktamız -bize dayatıldığı gibi- bir adam ve mini mini bebekler olmasın sadece. “Kadının yeri yuvasıdır” değil yani sadece. O yuvada neler neler dönüyor? Tüm emeği bir adama verince, o adam da aldatıp, aşağılayıp durunca, oradan bir hayat çıkmıyor işte! Kitap biraz da bununla ilgili...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder