Yazgülü Aldoğan O anne cani değil hasta
HABERİ PAYLAŞ

O anne cani değil hasta

Haberin Devamı

Başına gelmeyenin kolay kolay anlayamadığı bir duygu annelik. Kimyasal bir olay. Kadın, doğumla birlikte salgıladığı hormonlardan ötürü, doğurduğu yaratığa sevgi duyuyor, bakıyor. Tabii hamilelik sonrası yaşanan bazı psikolojik bunalımlar hariç. Ki bu hayvanlarda bile var.

Geçenlerde hayvanat bahçesinde doğum yapan bir anne fil, yavrusuna bakmadı, öldürmeye kalktı. Annesinin dövüp kovduğu bebek filin beş saat boyunca hüngür hüngür ağladığı görüntülere yürek dayanmadı.

[[HAFTAYA]]

Ya hasta olmayanlar?

Şimdi herkes “canavar anne” diye bebeğini 9 gün bayram tatili boyunca evde yalnız bırakan kadını yargılıyor. Bunun için uzman olmaya gerek yok: O sadece hasta! Ya şizofren ve hayali bir dünyada yaşıyor ya da doğum sonrası sendromda. Üstelik öğretmenlik yapacak kadar eğitimli bir kadının 2 aylık bir bebeği, bırakın 9 gün, 9 saat bile yalnız bırakmamak gerektiğini bilmemesine imkan yok. Asıl vahim olan 5. çocuklarına bakamayacakları için çantaya koyup oturdukları evde boş bir daireye bırakan karı kocanın tavrı. Bu, hükümetin ‘çok çocuk yap’ kampanyasına kapak olur! Çocuğu yaptın, bakamayacaksın, yuvaya bırak, bir aile sahiplensin! Nüfusa geçirmenin bekleme süresi iki yılı buluyor! Aile Bakanlığı bu yüzden “koruyucu aile” formülünü özendirmeye çalışıyor. İnsanları yargısız infaz etmeyin! Ne acılar yaşanıyor.

İKSV binası satılmasın!

Şişhane’deki Deniz Palas’ı restore edilmeden önce gezmiştim. O haliyle bile, düşmüş asilzade havasında, müthiş bir binaydı. İKSV tarafından satın alınıp, pek de güzel restore edilip İstanbul’un kültür sanat kurumuna yakışır bir bina oldu. Bina; salondaki konserleri, tasarım mağazasından lokantasına, toplantı salonlarına, birini görmeye gittiğinizde şık bürolarına kadar, tam olması gerektiği gibi. “Şimdi Galata, Şişhane, Karaköy çok değerlendi, satalım, borç harç yaşamayalım” diyor Vakıf Başkanı Bülent Eczacıbaşı. Babası Nejat Bey böyle mi düşünürdü, sanmıyorum.

Bana, arsaları ve binalarıyla göz kamaştıran deniz kenarındaki şık okulları, kamu kurumlarını özelleştirme adı altında satıp gelir yaratmaya çalışan kamu politikasını anımsattığı için çok sevimsiz geldi. Bu kafayla Beşiktaş’tan Ortaköy’e sahil şeridinde okul kalmaz, hatta İTÜ’nün fakülteleri bile otel olmaktan kurtarılamaz. Eğitim, sanat, kültür kurumlarının hiç mi güzel binalarda, iyi semtlerde, deniz manzaralı yerlerde olma şansı ve hakkı yoktur? İKSV sadece 68 İKSV görevlisinin çalıştığı bir bina mıdır ki onları Kasımpaşa’da kiralanacak bir binaya yollayalım, ne yaparlarsa yapsınlar? İKSV’nin Türkiye’ye getirdiği sanatçılar bu binaya gelmiyor mu, burada ağırlanmıyor mu? Bülent Eczacıbaşı, sponsor bulmak için kurumlardan para isterken bu kadar şık bir binada oturmanın şık olmadığını düşünürken iş adamı olarak mı empati yapıyor? Ben İKSV’nin Deniz Palas’a yakıştığını ve orasının sadece bir ofisten ibaret olmadığını düşünüyorum.

Meto kitap yazdı, İstanbul buluştu


Metin Fadıllıoğlu, İstanbul’da eğlencenin yakın geçmişini anlatan bir anı kitabına imza attı. Bunu yakın dostlarını çağırdığı bir davetle de kutladı. Kitap, 1968’den bu yana eğlencenin duayenlerinden olan Metin Fadıllıoğlu’nun açtığı mekanlardan kimlerin gelip kimlerin geçtiğini de anlatıyor. Dolayısıyla o gelip geçenler de Meto’yu ne kadar sevmişler ki o gece oradalar! Başta eşi Zeynep Fadıllıoğlu.

Onu genç bir kızken kayak yapmaya gittiği Uludağ’daki Beceren Otel’de tanımış! Zeynep Hanım bu evlilikte eşinin hep yanında durdu ama sonunda ünlü bir tasarımcı olarak da başka bir alanda büyük işlere imza attı. Metin Fadıllıoğlu, Ulus29’u bir Türkiye markası yaparken Antalya’dan Londra’ya, Çubuklu’dan Etiler’e başka yerler de denemedi değil.

En son Doğuş Grubu’nun büyüme hamlesinin içinde kaldı. Ama işte eski dostlar, sanki TÜSİAD toplantısı: Güler Sabancı’dan Mustafa Koç’a; Bülent Eczacıbaşı’ndan Selahattin Beyazıt’a; Güngör Uras’tan Güngör Mengi’ye; Belma Simavi’den, Bilge Emeç’ten Suzan Sabancı’ya; ev davetleri dışında artık pek dışarı çıkmayan ama bu geceye özel gelmiş olan kimler yoktu ki!.. “Hani gençler?” diyeceksiniz ama yoğun iş gününün ardından partiye kalamadım, eminim ki onlar gece geç geldi. Çünkü şimdiki müşteri profilini asıl onlar oluşturuyor! Kitap çok şık olmuş, davetiler de şıktı. Ama kadınlar! Hepsi aynı cerrahın elinden çıkmış oldukları için nasıl da birbirlerlerine benziyor! Hele o cerrah çok da başarılı olmayınca müdahaleler nasıl da sırıtıyor!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder