Pazar Postası Zeki Müren gerçeği...
Paylaş
Zeki Müren gerçeği...

“Alkışlarla yaşıyorum” diyordu, kaç hayat yaşadığını saklıyordu. “Şöhreti ben bile tarif edemiyorum” diye itiraf ediyordu. Zeki Müren şov, birinci tekil şahısla başlıyor, birinci tekil şahısla bitiyordu

Ölümünün üzerinden 17 sene geçmiş. Teknoloji almış başını gitmiş, çağı yakaladığını sanmak nafile, ileride bir yerlerde atları bağlamış bizi bekleyen yeni icatlar var. Siyah-beyaz filmlerin çoğu renkli artık. Zihnimizde kalan Zeki Müren’se direniyor tüm renklere; gözümüzün önüne gelen, siyah-beyaz bir kare. Kafasını hafifçe sağa çevirmiş, eli çenesinin ucunda, hayranlarını mesut edecek bir gülümseme.

Haberin Devamı

Cevabı bilinmeyen bir soru: Bugün yaşasa, kullanır mıydı akıllı telefon? Kendi fotoğraflarını filtreler miydi? Yoksa o yıllar öncesinden zaten paşa gönlü ne kadar istiyorsa o kadar sepya, o kadar siyahbeyaz; izin verdiği kadar flu, canı ne kadar istiyorsa o kadar net miydi? Yüzlerce röportaj vermiş. Hepsinde ezbere bir hayat anlatıyor. Annesiyle babasından “Anneciğim, babacığım” diye bahsediyor, kendisindense sülalenin en sevilen çocuğu gibi, kendi kafasını kendi okşarcasına: “Zekicik”... Müren’in hayatı çok uzun değil ama cümleleri uzun. Ö

yle detaylı anlatıyor, cümlelerini öyle bir süslüyor ki, sanki bir şeyler gizler gibi. Kendi doğumunu hatırlamak mümkün mü? Hatırlarsa Zeki Müren hatırlar, mikrofonlarımız kendisinde: “1931 yılının 6 Aralık Cuma sabahı, ezanlar okunurken, Bursa’da, iki katlı ahşap evde doğdum. Babam kereste tüccarı Kaya Müren, annem Hayriye Müren, başka kardeşim yoktur. İlkokula başladığımda saçları platine kesilmiş, çelimsiz bir çocuktum. Bebeğim vardı, adı Tomris. Anneciğimin kıyafetlerini giyer, ayna karşısında şarkılar söylerdim. Tarzan-Jane oyununda Jane’dim.” Jane olmayı istemek bir viraj, bu virajı daha küçükken ahşap evlerinin bahçesinde oyun oynarken alıyor.

Haberin Devamı

Dualar okunan, hatimler indirilen bir evde büyüyor. Dedesinin sesi güzel, çok ısrar edildiği vakit camide ezan okuyor. Zeki’ye de dualar öğretiliyor. İleriki yıllarda sahneye annesinin öğrettiği dualarla çıkacak, rol aldığı filmlerde camide ezan okuyan dedesini taklit edecek. Katip filminde başında fesi, yurtdışından getirtilen ve cildine zarar vermeyen takma bıyığıyla Mevlid-i Şerif okurken gördüğümüz tırnakları ojeli, elleri manikürlü bir Zeki Müren. “Bütün ümmet-i Muhammed’e bu duayı lütfeyle yarabbi” diyerek ellerini Allah’a açtığında, filmleri gişe rekorları kıracak.

Bir gecede Türkiye’yi salladı

Ama oraya daha yolumuz var. Filmi bebeği Tomris olan, kendini Jane sanan çocuktan hızlıca ileriye sarmadan önce, yolun başına bir kez daha gidelim. İlkokul, ortaokul, lise. Eğitim yıllarını özetleyen bir kelime: Birincilikler. Bir yandan da besteler yapıyor. 18 yaşında ve ilk bestesi, Zehretme Hayatı Bana Cananım.Hayali bunu radyolardan kendi sesiyle duymak. Ama İstanbul Radyosu stüdyolarından yankılanan ses şunu söylüyor: “Şimdi Suzan Güven’den Bursalı tanınmamış genç bestekar Zeki Müren’in Acemkürdi şarkısını dinleyeceksiniz.”

Haberin Devamı

Sene 1949. Bu anonsun acısını bir sene daha sabredip çıkaracak. Radyo sınavına giriyor. 186 kişiler. Zorlu bir sınav ama Zeki Müren’in repertuvarında 5 bin şarkı var. Ne sorsalar okuyor. Ertesi gün asılan kazananlar listesinde yazan tek isim onunki. 1 Ocak 1951 gününe kadar beklemesi gerek. Ve bir cumartesi akşamı mikrofonda adı anons ediliyor. Radyolarının başında ağlayanların duyduğu ismin önündeki ‘tanınmamış bestekar’ Zeki Müren gidiyor, meşhur Zeki Müren geliyor. İleride o günleri, “O zaman Türkiye bir sallandı” diye anlatacak. Lakin babası Kaya Müren’e sözü var, üniversiteyi okumadan sahneye çıkmayacak.

Güzel Sanatlar Akademisi’ne giriyor, süsleme bölümüne kaydolması tesadüf olmasa gerek. Birincilikle bitiriyor. Artık ufak radyo hoparlörlerinden büyük gazinolara çıkmaya hazır, sene 1954. İzmir Fuarı’nda sahnede. Dolmabahçe’de Küçükçiftlik Park Gazinosu’yla ikinci anlaşmasını yapıyor. Sahne dar geliyor. Giydiği kostümler keyif vermiyor. Değişiklik yapılacaksa onu da Zeki Müren yapacak. Ve yapıyor da! 1955 yılında ilk sahneye çıktığında önce beyaz, sonra bordo bir frak giyiyor, taktığı incili papyon söylentilere yol açıyor. Çalışmadığı günler gazino gazino dolaşıp başka sanatçıların sahneye çıkışlarını izleyen Zeki Müren, saz heyetine ne giydireceği, sahneye nasıl dekor yapacağı kararını da böyle veriyor. Sahnede ilk kez vokalisti, ilk renkli ışığı o kullanıyor.

Haberin Devamı

Asker adım değiştirirken...

Demokrat Parti yılları. 1955’te 19 Mayıs törenlerinde Harp Okulu, gelenekselleşen vals gösterisini Mavi Tuna ya da Tuna Dalgaları gibi Batılı besteler yerine kariyerinin başlangıcındaki genç sanatçı Zeki Müren’in Beklenen Şarkı isimli bestesi eşliğinde gerçekleştiriyor. Bu dönemle özdeşleşen Zeki Müren’in çekindiği hiçbir şey yok. Sazları geriye çekip orkestrayı öne alıyor, podyuma geçiyor, Türkiye’nin tepesinden, özel olarak yaptırdığı 32 santim topuklu çizmeleriyle bakıyor.

Haberin Devamı

Mısır Firavunu ya da Ay’da Yürüyen Prens isimli kostümlerle sahneye çıkarken, hayranlarının nabzını kontrol ediyor ve ısrarla şunun altını çiziyor: “Halkım bana en ufak bir yan baksın, her şeyden vazgeçerim, hemen smokine dönerim.” Halk ağzını açmış Zeki Müren’i seyrediyor, kimsenin ağzından tek bir kötü lakırdı duyulmuyor. Erkeklerle girdiği saunada mahrem yerini kapatan minik bir örtüyle gazetelere poz verdiği, ertesi gün bir kuğunun kanatlarında bacaklarını sallandırdığı, sonra da “Zeki Müren’den çocuk aldırdım” haberlerinin yapıldığı günler. Hiçbir şey onu kendi gündeminden koparmıyor, “Hanımlara öncülük ediyorum. Bakınız, şimdi yüzüme yaptığım çillerle çil modasını da takip ediyorum” diyor.

Bestekarlık, şairlik, ressamlık, icracılık olur da film çevirmeden bırakılır mı? Bırakmıyorlar. Bakıyor ki ısrarlar kesilmeyecek, “Hadi Zekicik” diyor, “ha gayret!” Filmleri hep gişe rekorları kırıyor. 18 film çekiyor. Dublajını hep kendi yapıyor. Beraber oynadıkları filmin birinde Cahide Sonku set ekibini kaprisleriyle yıldırıyor, Zeki Müren’e de kötü davranıyor. Sonku, Müren’i öyle bir kırıyor ki, o da yıllar sonra a’sını incelterek hiç dilinden düşürmediği “halkı” için bu kaprise katlandığını anlatıyor. Hayranlarına, “Benim aziz dinleyicilerim... Aşklarım... Dünya güzellerim... Size her şey helal olsun” diye seslenmek bir Zeki Müren geleneği. 1980’lerde geçirdiği kalp rahatsızlığına kadar sahneye her çıkışında dudaklarını oynatırken görenlere, “Anneciğimin öğrettiği duayı mırıldanıyorum. Hemen arz edeyim: Zalimlerin şerrinden koru yarabbi!” Bu duayla bulutların üstüne çıktığını, adeta uçtuğunu söylüyor...

Kürk mantolu Tatar Mürüvvet

Zeki Müren sanki iki farklı ailenin çocuğu gibiydi. Hatırlayıp da anlattığı, varlıklı bir aileydi. Bursa’da tatlı bir ev, akşamları beraber oturulan bir masa. Baba bir kadeh rakı dolduruyor, anne özenli bir ev hanımı. Diğer tablo, Zeki Müren’in hayatı gibi, hem süslü hem de acıklıydı. Henüz küçüktü. Bir akşam eve gelen babası, annesine bir kürk manto hediye etti. Annesi bir kürke baktı, bir saçlarına. Bu mantoya uygun saçların uzun ve kıvırcık olması gerekiyordu. Ertesi gün giyindi, yıllardır saçlarını yaptırdığı kuaförü Osman Bey Amca’ya gitti. Lakin kendisinden sonra içeri giren kadında da aynı kürk mantodan vardı. Kimdi bu kadın?

Bursa genelevlerinden Tatar Mürüvvet. Osman Bey, Müren’in annesine “Size salı günleri gelmeyin demiştim” diyebildi. Zira salı günleri genelev tatil yapar, oralarda çalışan hanımlar şehre inerdi. Babasının bu hanımla ilişkisi olduğunun anlaşıldığı gün annesinin elleri, Zeki Müren’in kalbi kilitlendi. Bu konu evde hiç konuşulmayacak, O babasına kızmayacak ama asla affetmeyecekti. Yıllar sonra kendisine sorulduğunda “Her Türk erkeği gibi” diyecek ve ilk beraber olduğu kadının bir genelev kadını olduğunu, kadına uğurlu geldiğini, bu beraberlikten sonra kadının genelev patroniçesi olduğunu anlatacaktı...

(15.09.2013 tarihli Posta Karnaval ekinden alınmıştır.)