Pazar Postası 14'ünde stardı 15'inde 'Altın Portakal' aldı
Paylaş
14'ünde stardı 15'inde 'Altın Portakal' aldı

Selma Güneri bugünlerde sinemadaki 50'nci yılını kutluyor. Türk Sineması'nın 100 yıllık sürecinin 50 yılında onun da imzası var. Selma Güneri, çocuk yaşta başladığı sinema serüvenini ve hayatını anlattı.

31 Ocak 1951’de İstanbul’da doğdum. Çocukluğum Taksim Kazancı Yokuşu, Ülker Sokak’taki Güneri Apartmanı’nda kalabalık bir aile ortamında geçti. Ünlü bir aileye doğdum; babam önemli ses sanatçılarından Lütfi Güneri. Daha sonra Amerika- New York’ta uzun yıllar yaşamış, sanatını orada icra etmiştir. Babamın dayısı büyük seslerden Ahmet Üstün. Abim Çetin İnöntepe Batı müziğinin değerli şarkıcısı ve orkestra şefi.

Haberin Devamı

Evimizde sık sık davetler verilir; Ahmet Üstün, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Gönül Yazar gibi sanatçılar biraraya gelip meşk ederlerdi. Bu ortamda çok mutlu çocukluk geçirdim. Fındıklı İlkokulu’nda başladığım ilk öğretime; annemle birlikte babamın yanına Amerika’ya gidince New York’ta devam ettim. Sonra annemle Türkiye’ye döndük; Kandilli Kız Lisesi ve Şişli Koleji’nde okudum.

Bir gün bir akrabamız Perde mecmuasının açtığı yarışmaya gireceğini söyledi, destek istedi. Onunla yarışma salonuna gittik. Gazeteciler babamdan dolayı annemi tanıdı. Beni görünce çok şaşırdılar; ‘Selma neden yarışmaya girmiyor? Sinemasının böyle yüzlere ihtiyacı var’ diye ısrar ettiler. Annem “Kesinlikle olmaz, babası Amerika’da ona sormadan imkansız” dedi. Gazeteciler etrafımızı sardı, aniden kendimi sahnede buldum. Yarışmayı sunan duayen Erkan Yolaç idi. Jüride; Memduh Ün, Haldun Dormen, Orhan Boran gibi çok önemli isimler vardı. Birinci seçildim, büyük şok içindeydim. Hemen babama bildirdik o da destek verdi. Okula devam etmem, Güneri soyadına yakışır işler yapmam şartıyla.

Haberin Devamı

“Truffaut’nun beni aradığını 2 yıl sonra öğrendim”

14 yaşında sinema oyuncusu olmayı hiç planlamamıştım. Çok farklı hayallerim vardı. Bu bana göre büyük bir tesadüftür. Tesadüflere inanmıyorsak bu bir kaderdir diyebiliriz. Okulum nedeniyle 1.5-2 yıl film tekliflerini reddettim. Bir gün sinemanın önemli starlarından Nilüfer Aydan annemi aradı. Eşi olan yönetmen Halit Refiğ’in yeni filminde çok güzel bir genç kız karakteri olduğunu, bu rolü benim oynamamı arzu ettiklerini söyledi.

Mevsim yazdı; okullar tatildi. Nilüfer Hanım’ı kırmamak, eşi Halit Refiğ’in büyük bir yönetmen olması sebebiyle, bizim için de güzel bir hatıra olacağını düşünerek kabul ettim. Filmin adı ‘İstanbul’un Kızları’ydı. İlk filmimdi; yıl 1964. Birkaç günlük çalışmadan sonra Halit Refiğ’in anneme; “2 yıla kalmaz Türk sineması çok yetenekli bir oyuncu kazanacak” dediğini duydum. Halit Refiğ’in onayını almak bu mesleğe ilgimi artırdı ve Duygu Sağıroğlu gibi büyük bir yönetmenle tanıştım. İlk başrolüm ‘Bitmeyen Yol’da Fikret Hakan gibi muhteşem bir oyuncu ile oynadım.

Haberin Devamı

Yılmaz Güney ile 3-4 filmde çalıştım. Oyunculuğun ne anlama geldiğini bu büyük aktörden öğrendim. Duygu Sağıroğlu ve Yılmaz Güney beni bir gece pavyona götürdüler; orada dans eden kadınları seyrettik. “Bunlardan birini oynayacaksın. Küçük yaşına göre ağır bir rol. İyi gözlemle” dediler. ‘Ben Öldükçe Yaşarım’ adlı bu film Paris’te gösterildi.

Ünlü Fransız yönetmen François Truffaut benimle irtibat kurmak istemiş; Yeşilçam’dan adresimi iletmemişler. 2 sene sonra haberim oldu, çok üzüldüm. Büyük bir fırsat kaçtı. 1966’da 15 yaşımda, Ediz Hun’la oynadığım ‘Son Kuşlar’la; En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal alan en genç oyuncu oldum. Bu rekoru kıran olmadı. Bunu birçok ödül izledi. Tüm bunları Atatürk’ün sanata ve kadınlara tanıdığı imkanlar sayesinde gerçekleştirdik. Türk Sineması’nın düşüş yılları başladı. Daha çok sosyal meselesi olan filmlerde rol aldım. Birçok filmim sansüre uğradı. İstediğimiz kalitede film üretemedik. Anarşinin sokaklara hakim olması seyirci sinemadan uzaklaştı. Pek çok oyuncu gibi ben de ses sanatçısı olarak sahneye çıktım.

Haberin Devamı

“Yusuf Sezgin’le evlendiğimizde çocuktuk”

Yusuf Sezgin ile yönetmen Bilge Olgaç’ın ‘Nikahsızlar’ filmini çekerken tanıştık. Zamanla aramızda duygusal bir yakınlaşma oldu. Yusuf’un bana olan ilgisinin çok samimi ve dürüst bir ilgi olduğunu fark ettim ve aşık olduk. Annem yaşım nedeni ile (16 yaşındaydı) karşı çıktı. Babama bildirdik babam onaylayınca annem de ikna oldu ve evlendik. Evlilik kurumunun çok kutsal olduğuna inananlardanım.

Oğlumuz Umut’um hayatta yaptığım en doğru olaydır, o benim her şeyim; arkadaşım, sırdaşım. Umut terbiyeli, saygılı, beyefendi bir evlattır. Bunun için Yaradan’a her gün teşekkür ediyorum. Yusuf’la evlendiğimizde ikimiz de çocuktuk, yıllar geçince büyüdük zamanla hayata bakış açılarımız farklılaştı; yollarımız ayrıldı. Geçmişteki çocukluk aşkım şimdi en iyi dostum ve çocukluk arkadaşım oldu. Biz böyle de mutluyuz. Dostluğumuz ömür boyu sürecek.

Haberin Devamı

(20.07.2014 tarihli ekten alınmıştır)