Cumartesi Postası 'Aç kaldım, diş macunu yedim'

'Aç kaldım, diş macunu yedim'

Paylaş
'Aç kaldım, diş macunu yedim'

Altan Erkekli; 'Bir İstanbul Masalı'nın Cemal Kozan'ı, 'Organize İşler'in Yusuf Ziya Ocak'ı, 'Şenyuva'nın Kalendir Şenyuva'sı, 'Yerden Yüksek'in futbol antrenörü Ziya Hocası... Ebru Hanım'ın eşi, Efe ile Can'ın babası ve birçok başarılı yapımın aranılan oyuncusu...

RÖPORTAJ:NİLÜFER KAS

n.kas@hotmail.com

En önemlisi de müthiş idealist bir sanatçı... Her hafta mutlaka loto oynuyor. Tek isteği en büyük ikramiyeyi tutturmak... Para çıkarsa, çocuklar için bir onkoloji hastanesi yaptıracak. Altan Erkekli siyasetle, siyasetçilerle, geçmişle ve gelecekle ilgili düşüncelerini cesurca dile getirdi...

Şu anda ‘Yerden Yüksek’ dizisinde oynuyorsunuz. Gençler, sizin dizideki karakterleri mi yoksa ‘Kurtlar Vadisi’ gibi dizi karakterlerini mi örnek alıyor?

Kimin inandırıcılığı ön planda ise... Bir yanda kışın bile düşmeyen çam ağacının yaprağı var, diğer yanda yaprakları büyük görünse de kış gelince düşen ağaç yaprağı var. Dönem dönem gelen arkadaşların gösterdiği inandırıcılık da var. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Ama biz buraya tırmanarak geldiğimizden inandırıcılığımız yüreklerde daha sağlam kalıyor.

İlkokulda yatılıymışsınız. 7 yaşındaki bir çocuk olarak ailenizden uzakta eğitim görmek sizi nelerden mahrum etti?

Çocukken, gece acıktığınızda annenizden bir şey ister, doyarsınız. Yatılı okuduğum o yıllarda acıktığımda diş macunu yiyerek uykuya daldığımı hatırlıyorum.

“Başbakan’ın hakareti beni utandırdı”

Nehir kenarındaki endişeli adama mı göbeğini kaşıyan adama mı yakınsınız?

Endişeliyim, çünkü çok fazla sorgulamayan insanlarla aynı coğrafyada yaşıyoruz. Kaderci insanlarla, devamlı kabullenen insanlarla birlikteyiz. Hâlbuki birey dediğimiz varlık, yetinmez. Yetinmeyen insan, İstanbul’da daha fazla ağaç olmasını ister, çünkü ağaç akciğer demektir. Mevcut eğitim sisteminden yetinmez, daha iyi olmasını ister. Birey olan insan, çağdaş hayatın peşinden gidendir. Yaşadığımız toplumda kimse o çağdaşlığın, bireyin yaratılmasından, yaşamasından, çağdaş olmasından yana değil.

Tam olarak nelerden şikâyetçisiniz?

Bir heykelin yıkılmasında 73 milyon insanın içinde sadece Başbakan’ın beğenisinin yeterli olmaması gerekir. İstanbul’un ulaşımı için yapılan çalışmalar sırasında Başbakan’ın “Bizi birkaç çanak çömlek için iki yıl beklettiler” demesine herkesin tepki koyması gerekir. “İki-üç çanak çömlek” denilen şey insanlık tarihidir. Sadece bize ait değildir, bütün insanlığa aittir. Bu cümle karşısında insanların suskun kalması nedeniyle endişe duyuyorum nehrin kenarındaki endişeli adam olarak...

Rol aldığınız dizi TRT’de yayınlanıyor. Bu sözleriniz için sıkıntı yaşar mısınız? Özgürce konuşmaktan çekinir misiniz?

Korkarak yaşarsam ben, ben olmam. Korkunun ecele faydası yoktur. Sayın Başbakan, Rutkay Aziz’e “Sanatçı müsveddesi” dedi. Rutkay Aziz benim hocamdır. Ben buna susarsam, bütün öğrendiklerime, hocama ihanet etmiş olurum. Sayın Başbakan’ın öyle bir terazisi yok. ‘Sanatçı kimdir?’ sorusunu cevaplayamaz. Aslının ne olduğunu bilmeden müsveddenin ne olduğunu bilemez. Tüm ülkeden, sanatçılardan derhal özür dilemelidir. Sayın Başbakan sinirle bu lafı etmiş olabilir. Ama hemen arkasından Rutkay Aziz’i arayıp “Seçim arenasında söylediğim bir laftı. Özür dilerim” demeliydi. Ben, sanatın her alanının örneklerinin olduğu ülkemde Başbakan’ın böyle bir cümle söylemesinden utanıyorum.

Beyin Felçli Çocuklar Derneği’nde görevlisiniz. Nereden çıktı bu?

Sevdiğim bir arkadaşımın oğlu, beyin felçli. Furkan bugün 16 yaşında. Onlarla çok yakın olunca bu hastalığın ne kadar zor olduğunu gördüm. 8,5 milyon engellisi olan bir ülkede onlardan habersiz yaşıyoruz.

“Sıradan bir sanat emekçisiyim”

Magazinin içinde kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

Kabuğunda yaşayan, varolan hayatın içinde ayrı bir yerde durmak istemeyen, sıradan insanlar gibi sıradan bir emekçiyim. ‘Sanatçılar şuraya gider, şurada yemek yer’ ayrışmasını doğru bulmuyorum. Akbil taşımam olay oldu. İstanbul’da yaşıyorsanız otobüse ihtiyaç duyarsınız. Dün akşam da bindim. Arabam da var, Akbil’im de var.

Şalteri kapatmak istediğiniz olur mu?

Bu şehrin gergin bir yaşantısı var. Zaman zaman buradan gitmek gerektiğini düşünüyorum. Gereksiz, her şeye kavga şeklinde bakan insanlar beni yoruyor. ‘Şalteri indirip gideyim; tavuk yetiştirip arkadaşlarımın çocuklarına yumurta göndereyim’ dediğim oluyor. Ama çocuklarım henüz çok küçük olduğu için onlar adına bazı şeyleri bir süre daha zorlamam gerekiyor.

“Her hafta loto oynarım”

Parayla aranız nasıl? İyi kazanıyor musunuz?

Asgari ücretliye göre iyi kazanıyorum. Aynı zamanda her hafta sayısal ve süper loto oynuyorum. En yüksek ikramiyenin çıkmasını isterim, çünkü verdiğim bir söz var: Çocuklar için onkoloji hastanesi yaptıracağım. Bu, herkesin katkısı olan bir para olacak.

Eşiniz buna kızmaz mı? Onun da sizin gibi gönlü zengin mi?

Kızmaz, gurur duyar. Bir insan en fazla ne isteyebilir ki? Ankara’dan İstanbul’a geldiğimizde gece yarısı Ortaköy’de işportadan ayakkabı alıp giymiş insanlarız. Bugün de işportadan alırım.

‘Silivri’de yaşananları protesto gösterisindeydim’

En son ne zaman bir protesto gösterisine katıldınız?

Birkaç gün önce Silivri’de yaşananları protesto etmek için gösteriye katıldım. Hukukun üstünlüğünün yaşanmasını istiyorum. Herkes suç işleyebilir. Bunu unutmamak gerekir.

Bugün öğrenci olsaydınız protesto ettiğiniz kişiye yumurta ve ayakkabı dışında ne atardınız?

Kitap ve defter bir öğrenci için değerli olduğundan, sadece laf atardım. Bağırırdım.

Seçimden sonra nasıl bir Türkiye görmeyi umut ediyorsunuz?

TBMM’nin seçim yasasının çıkarılmasını, anayasa ittifakının sağlanmasını, o anayasada insanların Türkiye’nin her yerinde özgürce yaşayabilme hakkına kavuşacağı bir ortamın yaratılmasını, annelerin gözyaşı dökmemesini, şehitlerin olmamasını istiyorum. İnsanların mutlu bir güne ‘merhaba’ demesini istiyorum.

‘O... Çocukları’ filmi, 12 Eylül dönemini eleştiriyordu. O filmi hangi duygularla çektiniz?

Ailelerin darmadağın olduğu, insanların travma geçirdiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı bir dönemdi. Kara bir leke... Birçok insan o dönemi yüreğinde bir utanç olarak taşıyor. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnede yaşarken de o dönemde mesleki acılar çektik. Ama insan olarak da darağacında giden insanları, babasız, annesiz kalan çocukları, çocuksuz kalan anne-babaları hatırlayarak acı çektim.

“Sanatçı siyasetçiye tapınamaz”

Şarkıcı Ajda Pekkan, bir konserde, Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’a “Sayın Bakanım, her zaman sanat ve sanatçının yanında oluyorsunuz. Muhteşem vizyonunuzla hep ülkemizin önünü açıyorsunuz. İyi ki varsınız. Sizin için canımızı vermeye hazırız.” demişti. Egemen Bağış da “Delikanlı kadınmış” yorumunu yapmıştı. Sanatçı Altan Erkekli, Ajda Pekkan’a da gönderme yapmaktan kendini alamadı. Altan Erkekli’ye “Sanatçıların siyasetçilere yakın durmasına nasıl bakıyorsunuz?” diye sorduk.

İşte cevabı: “Siyasetçiyi kişi olarak sevebilirsiniz. Sanatçının siyasetle, siyasetçiyle iç içe olması doğrudur. Ama bu, tapınma şeklinde olmamalıdır. Bir sanatçı her zaman iktidara karşı eleştirisini sunabilendir. Akşam birlikte yemek de yese iktidarla çatışma içinde olmalıdır. Bu çatışma toplum içindir. “Sizden çok şey bekliyoruz” demek farklıdır “Size canımızı veririz” demek farklıdır. Kişisel yakınlaşma nedeniyle bu sözler söylenmiş olabilir ama ben böyle bir şey demem, denmesini de doğru bulmam.

“Evlilik programları gerçekse ülkemden çok utanırım”

Evlilik programlarını da doğru bulmuyorsunuzdur. Onları seyrettiğiniz zaman ülkeniz ve aynı toprağı paylaştığınız insanlar için ne düşünüyorsunuz?

“Bu kadar olamaz, yalandır” diye düşünüyorum. Gerçekse ülkemden utanırım. Evlenmek istiyorlarsa çöpçatanlık şirketlerinden yardım istesinler. Bu tür evlilik, kendilerini var edemeyen insanlara göredir. İnsan kendi çevresini kendi oluşturmalı. Bu şekil bana doğru gelmiyor.

Popüler hayatla aranız nasıl?

Pek içinde değilim. Burada arkadaşlarımla, komşularımla, Beşiktaş Çarşısı’ndaki esnafla oturduğumda daha mutlu oluyorum.

(11.06.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı