Pazar Postası Bergüzar da benim gibi çok iyi bir anne olacak...
Paylaş
Bergüzar da benim gibi çok iyi bir anne olacak...

Çoğu kişi Hülya Darcan'ı, Bergüzar Korel'in annesi olarak tanıyor. Oysa Hülya Darcan'ın kendi hayat hikayesi bugün gördüğümüz fotoğrafı gölgeleyecek türden..

Babanız ip cambazı ve Karagöz-Hacivat oynatıcısıymış. Çok renkli biri olmalı...
Babam Rumelili ekabir bir ailenin Rüştiye mezunu oğlu aslında. O 2 yaşındayken babası Çanakkale’de şehit düşmüş. Çok küçük yaşta ip cambazlığına merak sarmış. Ailesi çok karşı çıkmış ama babam dinlemeyip Türkiye’nin ilk ip cambazlarından olmuş. Aynı zamanda Karagöz-Hacivat, kukla oynatırdı, çok iyi meddahtı ve ‘Cambaz Osman’ olarak özellikle Ege’de tanınır. Aynı zamanda bir atölyesi vardı, ayna yapıyordu. Çok ilginç, çok renkli biriydi babam.

Bu sizin çocukluğunuza nasıl yansıdı?
İzmir’de çok büyük bir bahçesi olan bir Rum evinde otururduk. 4 kız bir erkek, 5 kardeştik ve dünyanın en mutlu çocuklarıydık. Evimiz her zaman kalabalıktı. Ramazanlar, bayramlar çok güzel geçerdi. Sahurda komşular bize gelirdi, davulcu bahçeye girer çalardı, bir eğlence olurdu. Babam iftardan, teravihden sonra mahallenin çocuklarına evimizin bahçesinde Karagöz oynatırdı, büyükler de seyrederdi.
Annemin babası ise Girit’ten gemilere konulup gönderilenlerden. Kemalpaşa’ya yerleşmiş, kolbaşı, yani jandarma olmuş burada. Çok güzel gitar çalıp şarkı söylermiş. Atıyla anneannemin penceresinin altına gelir serenadlar yaparmış. Çocukluğumdan kulağımda Rumca ninniler kaldı. Karma bir aileyiz. Ama babamın hikayesini bir gün yazmak en büyük dileğim. Çok güzel bir hikaye, enteresan bir ömrün hikayesi...

Biraz anlatır mısınız...
Babam ip üzerinde çok tehlikeli numaralar yapıyordu. Mesela iki bacağını yağ tenekesinin içine sokup telin üzerinde öyle giderdi. Telin üzerine tabut koyardı, içine yatardı. İki kere ipten düşmüştü. Kolu feci şekilde kırılmış, ameliyat geçirmiş, bir kolu diğerinden daha kısa kalmıştı. Ama iyileşir iyileşmez yine ipe çıkmıştı.
Hiçbir şey onu alıkoymadı. İki kere o kadar yüksekten düşüp ölmemiş babama, bir aptal araba gelip çarptı ve öldürdü! Hem de annesinin cenazesine giderken. Ben 20 yaşındaydım...

Siz 16 yaşında Ses Mecmuası’nın yarışmasına katılıp, sinemaya adım atmıştınız.
O zamanlar, dergilerin açtığı yarışmalarla sinemaya adım atılırdı. Babanız sizi desteklemiş miydi? Babam çok demokrat bir insandı ve bize çok güvenirdi. Sadece “Sana güveniyorum, yanlış bir şey yapmayacağını biliyorum, karar senin” dedi. Her zaman da yaptığım işlerle gurur duydu. Öldüğünde ben nişanlıydım, Tanju’yu da çok sevmişti.

Tanju Korel’le nasıl tanışmıştınız?
67’de Tanju da Perde Mecmuası’nın yarışmasından sinemaya girmişti. Biz aynı filmde oynayan iki meslektaş olarak tanıştık. Tanju arkadaşımdı ama o başka şey düşünüyormuş; “Hülya ters kızdır, söylersem arkadaşlığını da kaybederim” diyormuş.

Size olan aşkını ne kadar saklayabildi?
3-4 sene öyle geçti, hiçbir şey söylemedi. O zamanlar böyle bir şey vardı, hislerimizi belli etmeden içimizde yaşardık. Bana bayağı aşık olmuş, ben bir şey söylerdim, “Vay sen neden böyle söylüyorsun?” diye kızardı, ben de “Sana ne oluyor?” derdim, kavga ederdik. Çok sonra öğrendim ki meğer kıskanırmış, o nedenle kavga edermiş benimle.

Sonra nasıl söyledi?

Annemler de onu tanır ve çok severdi. Bir gün kapı çalındı, Tanju geldi; “Bir sokak alta taşındım” dedi. Ben “Ne güzel komşu olduk uğra bak tamam mı?” falan diyorum. İki gün sonra telefon açtı, “Hülya ben seni yemeğe çıkarmak istiyorum gelir misin?” dedi. Hayatımda bir erkekle yemeğe çıkmamışım, hiç flörtüm olmamış. “Annemlere bir sorayım, bırakırlarsa geleyim” dedim. Babam dedi ki, “Tabii Tanju olduktan sonra, ama 12’de evde ol.”

Kaç yaşındasınız o zaman?
19 falan.

Ne dedi yemekte size?
Konuşmuyor, susuyor, “Allah Allah bu çocukta bir tuhaflık var” dedim. Aniden, “Ben seninle evlenmek istiyorum, annemler ne zaman gelsin, sorsana annene” dedi.

Siz ne dediniz?
Demek ki ben de istemişim, hiç “Düşüneyim” falan demedim. 3.5 sene nişanlı kaldık.

Neden o kadar uzun sürdü nişanlılık dönemi?
Tanju 2.5 sene askere gitti, onu bekledim. Tanju çok kıskançlık kavgaları yapıyordu, nişanlıyken bu yüzden bir kere ayrıldım, sonra tekrar döndüm. 71’de nişanlandık, 74’te evlendik, 35 sene evli kaldık, 2005’te Tanju’yu kaybettik.

Evlenince sinemaya ara vermenizin nedeni de kıskançlık mıydı?
Tabii, ama bunu çok zarif bir şekilde söylerdi, “Artık bu işi yapmayacaksın” diye değil. O zamanlar yılda 350 film çekilirdi, ben de 15-16 film çekerdim, önce senaryoları birlikte eleye eleye üç filme düştü, evlendikten sonra da tamamen bıraktım.

Bırakmayı kabul ettiniz mi hemen?
Evde tatsızlık olacağına yapmam dedim ben de. Çünkü şöhret gider aile baki kalır. Evlendim, bir ay sonra da büyük kızım Zeynep’e hamile kaldım. 17 sene film çevirmedim, sonra Tanju TRT’ye ‘Kara Elmas’ diye bir televizyon filmi çekecekti, eşini oynayacak bir oyuncu bulamıyordu. Herkes estetikli, kiminin burnu yapılmış, kiminin dişi yapılmış, ama o yemenisini takacak, makyaj bile yapmadan oynayacak doğal bir kadın arıyordu.
Rahmetli Atilla Ergün, “Niye Hülya’yı oynatmıyorsun?” demiş, Tanju, “Buldum oyuncu. Benim karımı en iyi benim karım oynar” dedi. 17 yıl sonra oynadığım ilk filmdi. Sonra da Tanju’nun hikayesi olan ‘Zeytin Dalı’ dizisinde Bergüzar da bizimle oynadı.

Artık sadece aile filmlerinde mi oynamaya başladınız?
‘Zeytin Dalı’nı çekerken ‘Büyük Yalan’ teklifi geldi. “Kabul etmem” dedim, Tanju “Yok et” dedi. İnanamadım, “Ben senin prensiplerini bilirim, sonra huzurumuz kaçmasın” dedim. “Yok yok vallahi oyna” dedi.

O zaman hastalığı başlamış mıydı?
Bademcik kanseri başlamış, ameliyat olmuştu... Yapımcı Faruk Turgut’ta, “Bakın, filmde kimse bana dokunmayacak” dedim. “Olur” dedi. Halil Ergün eşimi oynuyordu, filmde bypass oluyor, yoğun bakıma giriyorum, dokunamıyorum!

O kadar mı?
O kadar, ama bu başka bir hikaye çıkardı, o hikayeyi çok alevlendirdi.

Neydi?
Kocasını seviyor ama nefreti ağır bastığı için ona dokunamıyor bile.

Siz Tanju Bey’i kıskanır mıydınız?
Tanju’nun kıskançlıkları mantıksızdı. Yemeğe gideriz, garson servis yaparken hafif değer, Tanju hemen “Lütfen dikkat eder misiniz?” der garsona. Sonra bana, “Hülya sen de biraz dikkat et” derdi. Benim kıskançlıklarım onunki kadar mantıksız değildi.

Siz neyi kıskanırdınız?
Riyakarca, arkadaş kisvesi altında olup da kocama kur yapanları kıskanırdım. Onları da bilirdim.

Böyle kadınlar mı vardı etrafınızda?
Olmaz olur mu, dolu oluyordu.

Ona filmlerde kurallar koyar mıydınız siz de?
Hayır, ne kuralı Allahaşkına, böyle bir şey olur mu? Mesleği onun.

Tanju Bey’in sevişme, öpüşme sahneleri vardır Seviştiği, öpüştüğü filmler oldu.
Biz evlendikten kısa bir süre sonra seks furyası başladı, Tanju da elini eteğini çekti sinemadan, ticarete atıldı. Çocuklarımız var, aileden miras kalmadı. Nişantaşı’nda gelinlik, nişan tuvaleti, abiye imalatına başladı. Çınarcık’ta dükkan açtık. Sonra yavaş yavaş, “Ya sen sevdiğin işi yap” demeye başladım. O işi bırakıp yapımcılığa başladı.

Çok sıkıntı çektiniz mi?
Tabii sıkıntılarımız oldu ama şu filmi çekeyim, çalışmak zorundayım gibi bir zorunluluk olmadı.

Büyük kızınız Zeynep, “Babamla 84 Gün” diye bir kitap yazdı, babasının hastalığının son 84 gününü anlattı. Siz o dönemi nasıl karşılamıştınız?
Ben kan görmeye tahammül edemem, doktora gitsem bütün sülalenin haberi olur, çocuklarımın biraz ateşi çıksa ağlarım komalara girerim, kendimi perişan ederim. Hep çok panik halinde bir insanım. Tanju’nun hastalığını öğrendiğimiz andan itibaren hep “Yarabbim bana yardım et, çünkü çocuklarımın başında benden başka kimse yok.
Ben dimdik durmalıyım ki onlar da durabilsin” diye dua ettim. Ve o dönem boyunca bir sakinlik, daha bir cesaret, metanet geldi bana. Çocuklarımdan güç aldım, ben ayakta durmalıyım ki çocuklarım da ayakta dursun dedim. Tabii ki zor günlerdi ama biz üçümüz öyle bir kenetlendik ki.

Sevdiğiniz erkeğin ölüm acısıyla nasıl başa çıktınız?
Çok zor. Zeynep yurtdışında yaşıyordu gitti; biz Bergüzarcığımla burada kaldık. Zeynep’le hep konuşuyorduk, birbirimize kenetlendik. Tanju her an aramızda, her an ağzımızda, her gün soframızda, hiç ölmüş gibi değil. Kabristanına gidiyoruz, “Nasılsın Tanjucum, iyi misin yavrum?” diyorum. Anlatıyorum ona, biz iyiyiz, şöyle oldu, böyle oldu diye. Ne yazık ki hayat devam ediyor. Yaşamak zorundasınız.

İki genç kızla başbaşa kaldınız ve onları korumak kollamak adına davranışlarınız daha farklı oldu mu?
Zeynep zaten evliydi, Bergüzar’la kalmıştık. Benim çocuklarım çok aklı başında, hiç üzmediler. Tabii ki daha titizlendim ama bunu da çocuklarıma belli etmedim, onları rahatsız edecek şekilde davranmadım. Ama korumacı annelik yapmaya gerek bile duymadım. Ben çok mutlu bir anneyim, benim çocuklarım da mutlu bir anne olacaklar biliyorum. Çünkü onlar da çok anaçlar.

Hayatınıza daha sonra birisini almayı hiç düşündünüz mü?
Ben bunu duymamış olayım! Benim hayatımda böyle bir şey söz konusu bile olmaz. Ben gözümü Tanju’yla açtım, onunla kapatacağım. Böyle bir şeye ihtiyaç da duymuyorum. Çocuklarım evlendiler, yuvalarını kurdular, benim artık görevim ebeveyn olarak geride durmak, bana ihtiyaçları olduğunda koşmak. Bunun dışında yapacağım tek şey işim...

Küçük kızınız Bergüzar da sizin gibi oyuncu oldu. Hatta babasının filminde, aile filminde ilk rolünü oynadı. Babasının hastalığı sırasında ‘Kurtlar Vadisi Irak’ta oynaması için teklif geldi. Ona kurallar koymuş muydu Tanju Bey?
Hayır. Bergüzar’a gelen teklif Tanju’nun hastalığının son zamanlarıydı. Çok kötüydü Tanju. Hatta Bergüzar, “Gitmeyeceğim, görüşmeyeceğim” dedi. “Hayır git. Baban kendini bilecek durumda olsaydı o da sana git derdi” dedim ben. Gitti görüştü, Tanju’yu kaybettik Bergüzar filme başladı. Kızlarım babalarını kaybedince mahvoldular. Tanrı öyle bir ayarladı ki film onu meşgul etti.

Bergüzar erkek bekleniyormuş, o nedenle erkek çocuk gibi yetiştirilmiş, doğru mu?
Şöyleydi, herkes “Daha farklı bu hamileliğin, bu çocuk erkek olacak” diyordu. Bergüzar 4.5 kilo doğdu, çok iri bir bebekti. Erkek gibi yetiştirilmedi, Tanju çok spor yapan biriydi ve çocuklarının da spor yapmasını isterdi. Bergüzar okulun voleybol takımındaydı ve Tanju çok sevinirdi buna. Evet, Bergüzar çıtkırıldım bir kız değildi, bu Tanju’nun hoşuna giderdi. Ama özellikle erkek çocuk gibi yetiştirilmiş değil. Üstelik Tanju bir kadının her zaman çok zarif, çok kibar, çok güzel olmasından yanaydı, erkek gibi, maço kadınlardan hiç hoşlanmazdı.

Spora babası mı yönlendirdi?
Bergüzar Galatasaray’da başladı, bayağı iyi bir voleybolcuydu. Sonra sakatlandı bıraktı. Devam etseydi iyi bir voleybolcu olurdu. Tanju hep “Türkiye iyi bir voleybolcusunu kaybetti” derdi.

Bergüzar erkek çocuk bekliyor. Tanju Bey’in adını koymayı düşünmediler mi?
Hiç bunu konuşmadık, böyle bir şey istemem, Tanju da istemezdi. Bergüzar, Tanju’nun anneannesinin ismidir, o ismi de ben beğendiğim için koyduk. Hatta “Hülya acaba belki büyüyünce bu ismi sevmeyebilir, bir isim daha koysak” dedi Tanju. Ben de hamileyken rüyamda adını Gökçe koymuştum, “Gökçe olsun diğer adı” dedim. Ama hiç kimse Gökçe’yi kullanmadı, herkes Bergüzar’ı kullandı. Kocam da böyle bir istekte bulunmadı, ben de bulunmam, ben çocuklarımın hayatlarına müdahale etmem, dediğim gibi bir ebeveyn olarak ihtiyaçları olduğunda yanlarında olurum. Şimdi Ali’miz geliyor, onu bekliyoruz heyecanla.

Güzel kadınlar daha sonra anneanne, kayınvalide rollerinden rahatsızlık duyarlar. Sizi rahatsız ediyor mu?
Hiç etmez. Benim saçlarım bembeyaz, ben 18 yaşından beri saç boyatıyorum. Boyatmasam Halit Kıvanç gibi. Saçınızı bırakın bembeyaz olsun, kaşınızı da almayın, hatta dişinize de bir çürük yapalım oynayın deseler oynarım. Önemli olan oynadığım karakteri insanlara inandırabilmem.

Hayatta nasıl hissediyorsunuz, anneanne olmak nasıl?
Zeynep’in kızı Nazlı’m anneanneciğim diyor, bayılıyorum. Hiç öyle genç görünmek veya genç olmak gibi bir problemim, kompleksim yok. Ben yaşımı yaşamayı seviyorum.

Nasıl bir kayınvalidesiniz peki?
Bana değil onlara sorun! Kayınvalide diye bir şey kabul etmiyorum. O benim oğlum. Damat kelimesini kullanmayı sevmiyorum zaten.

Halit Ergenç size ‘anne’ mi diyor? (Gülüyor)
Yok, bazen “Annemlerdeyiz” diyor telefonda, ama bana hitap ederken “Nasılsınız” diyor. Ama biliyorum onun içi o kadar sevgi dolu ki.

Damadınızı çok seviyorsunuz galiba!
Canım benim çok seviyorum ben onu. O kadar pırıl pırıl bir çocuk ki. Allah nazarlardan saklasın, fevkalade.

Mutlular mı?
Allahım bozmasın, çok mutlular. Deli gibi Ali’yi bekliyorlar. Son ay artık, hepimiz onu bekliyoruz.

Hamileliği iyi geçiyor mu?
Maaşallah çok güzel hamile oldu. Hiç kendisi kilo almadı, tamamen bebeği kilo aldı.

Dikkat etti mi çok?
Hiç dikkat etmedi. Ben hayatımda bu kadar kalender bir gebe görmedim. Diyet asla yapmadı, yürüyüş bile yapmadı. Gayet rahat bir hamilelik geçti. Hiç kendini sıkıntılara sokmadı. Çünkü Bergüzar’ın da öyle bir problemi yok.

Nasıl?
Oram bozulacak, şuram bozulacak, bunu yapayım diye bir problemi yok. Emzirebildiğim kadar çocuğumu emzireceğim, onun sağlıklı olması önemli diyor. Karnına düştüğü andan itibaren zaten bebeğini düşünerek yaşıyor. Eminim Bergüzar çok iyi bir anne olacak. Halit de öyle çok iyi bir baba olacak...

Röportaj: Seral Cumalı
scumali@posta.com.tr

7

Haberin Devamı